MAYIS2021 Ayse Perin (Tatari)
Take Away kahve günleri
Take Away kahve günleri Pandemi günlerinde pek çok insan gibi daha çok evdeyim. Kendime göre zamanımı değerlendiriyorum. Yazıyor, çiziyor, okuyorum. Üniversite yıllarımdaki ders notlarımı bile buldum. Bugün aramızda olmayan değerli hocalarımın yazdığı kitaplar, okul fotoğraflarım ile başka bir zaman diliminde yaşamaktayım zaman zaman. Geçmiş ile haşır neşir olmak yaşlılık belirtisi diye düşünülebilir. Yaşlılık ikiye ayrılır bana göre, bir tanesi kabul edilmiş yaşlılık diğeri kabul edilmemiş yaşlılık. Bu iki başlık ta kendi içinde kollara ayrılabilir... Neyse moralimizi yüksek tutalım. Herkes öyle ya da böyle bir yol buluyor yaşamda, kişiliğine ve şartlarına göre. Bugünlerde, pandeminin “kapanma” başlığı altında, tuhaf günler yaşıyoruz. Ruh halimiz kırılgan ve umutsuz. Haberler karamsar... Sokaklarda çöp toplayan çocuklar, dilenenler çoğalmış. Alsancak’ta dolaşıyorum, pek çok dükkân kiralık ya da satılık. Çoğu dükkân kafe ya da yiyecek işine dönüyor. Kordon, piknik alanı olmuş, portatif sandalyeler masalar, çimde yayılanlar, balık tutanlar... Çimler ayçiçeği ve sigara izmaritleri ile dolu... Bisikletler, çocuk arabaları, maskeli maskesiz mesafeli mesafesiz bir sürü insan. Kordon’da, apartmanların zemin katları, kafe ve restoran ama iç mekânlar boş, tefrişler kaldırım üstü naylon çadırda ve mütemadi bir şekilde kaldırımı kaplıyorlar... Mustafa Enver Bey Caddesi ve civarı kahve cenneti, kapanmadan sonra pek çoğu “take away kahve” yazısını asmış kapılarına. Bir apartman görevlisi, beni görünce, selam Ayşe abla dedi, biraz sohbet ettikten sonra, kahve alıyor musun buralardan diye sordu. Yok dedim evde yapıyorum. Dudak büktü hiç olur mu abla dedi bunların dadı bi başka... Bu işte çok para var diye de ekledi. Gençler köşe başlarında kümelenmiş, take away kahve ellerinde maskesiz mesafesiz sohbetteler ayaküstü... Eve dönüyorum. Aklıma medeni ülkelerin kentleri geliyor, kısıtlama öncesinde gezip görebildiğim kentler... TV Kanalları dünyayı evimize getiriyor, seyre dalıyorum; Belgrat, Prag, Roma, Dresden, Paris, Londra, Berlin... Ne güzel ne zevkli şehirler. Müzeleri, binaları ve içerikleri ile hayranlık uyandırıyor, pek çoğu da özel bir bölgede toplanmış. Meydanlar, geniş ferah güzel heykellerle donatılmış, kaldırımlar düzgün, kafeler tertipli, binalar ve çatılar muntazam. İzmir'de insan nasıl vakit geçirir? Kent, müze ve sanat galerileri konusunda yeterli mi? Henüz bir modern sanat müzesi bile yok. Kültürpark, kentin merkezinde bir vaha. Normalde ve özellikle de pandemi günlerinde çok değerli bir nefes alanı. Bir santimetrekare betona bile izin verilmemesi gerekir. Kentin diğer semtlerinde de zemini toprak ya da dere çakılı olan, ağaçlandırılmış küçük park ve bahçeler planlanmalı, çim zemin uygulamaları iklim elverişli ise düşünülmelidir. Yeşil çağdaş kentin altyapısıdır. Uygarlığın göstergesidir. İzmir büyüyor, bir megapolis olma yolunda hızla ilerliyor... Ünlü düşünür ve araştırmacılar bunun bir çıkmaz sokak olduğunu savunuyorlar. Kentlerdeki arazilerin nasıl kullanılacağı kentin kaderini teşkil eder. Uygunsuz kullanımlar çözümsüz sorunlar getirir. Kent planlamalarında sosyolojik sorunlara da eğilmek gerekiyor. Take away kahvemizi kaldırımda yudumlarken, bastığımız kaldırım döşemesine dikkat ediyor muyuz? Biçimi, drenajı, rengi, malzemesi, birleşme noktaları nasıl? Kentin döşemesi bir evin halısı parkesi gibidir. Etrafınızdaki çiçek satış noktaları, direkler, beton kutular, tabelalar, ilanlar... Bütün bunlar ile kenti birlikte düşünün. Kentinizi sahiplenin. Güzellik arayışınızı sürdürün.