NISAN2021 Gülhan Berkman Yakar
İşini severek yapanlar: Oyuncu olmak
Yıllardır kurumlarda, eğitim ve koçluk çalışmaları yapıyorum ne yazık ki en önemli gözlemim şu; çalışanların çoğunluğu yaptığı işi sevmiyor… Hayatlarının büyük bir bölümünü kendi isteklerini, yetkinliklerini ortaya koyamadan, mutsuz bir şekilde yaşayan ve çevrelerine bu ruh halini yayan insanları siz de biliyorsunuzdur zaten. Bu sonuca yol açan pek çok nedeni sıralayabiliriz yine de ben, kariyerinin kontrolünü eline almak isteyenleri seçiyorum. Bu bağlamda, mesleklerini severek hatta aşkla yapan o nadir kişileri tanımak adına söyleşilerimi sürdürüyorum. Tiyatro sanatçısı, oyuncu, ve Tarla Faresi Tiyatrosu’nun kurucusu, değerli dostum Aysultan Özgür ile kendisini ve bu güzel mesleği konuştuk; Aysultan anlatır mısın? Mesleğini severek yapanları merak ediyoruz. Nasıl başladın neler yaptın? Tiyatro kursuna ilk kez 15 yaşında gittim. Sonra Ankara Üniversitesi DTCF Oyunculuk bölümünde okudum. Aslında ilkokulda içine kapanık, bilime, okumaya, öğrenmeye meraklı bir çocuktum. Hep oyun oynardım kendi kendime, hikaye kurardım ama her çocuk hikaye kurar…İlkokul üçüncü sınıftayken Hayat Ansiklopedisinden Moliere’in “Cimri” oyununu ödev olarak çalışmıştım. Çok hoşuma gitmişti ve sonra da tüm sınıfları gezerek oynadım ve çocuklar çok güldüler... Her ne kadar içine kapanık bir çocuk olsam da sahneye çıkmayı bir şeyler organize etmeyi, planlamayı severdim. Çok fazla arkadaşım yoktu ama hep muzurluk peşinde bir cimcime olduğumu da hatırlıyorum. Cimcime dediğini duydum az önce kendine… Doğru… Şimdi de yalnız kalmayı, okumayı çok seviyorum ve sahneye çıkınca bir cimcime dönüşüyorum yine  Demek ki küçük yaşlarda kişilik sinyallerini veriyor… Sanatçılara sorulduğunda genelde “ ben hep böyleydim, doğuştan bu yeteneğim vardı” gibi yanıtlar duyarız ama sen tam olarak böyle söylemedin. Bir tiyatro oyuncusu olarak, işini biraz anlatır mısın bize? Bir usta der ki: yankesicilik olsun onu bile öğren, mutlaka bir yerde işine yarar. Sürekli öğrendiğin, sürekli kendini keşfettiğin bir alan. Bedeniniz bir enstrüman gibidir, piyano gibi örneğin, incelik ile çalınacak bir müzik aleti gibidir yani… Bu işi yapabilmek için, bir anlamda kendini çalmayı ve kendine iyi bakmayı öğreniyorsun. O enstrümanla, bir araya gelmeyi öğreniyorsun. Yani kalbinde, ruhunda bir şey canlanacak, bir şey anlayacaksın, dışarıdan onu bedenine incelikle işleyeceksin, bir de bu işlediğini insanlarla paylaşacaksın ve bunu da çok samimi bir yerden yapacaksın. Böyle baktığımda çok zor geldi bana, nasıl başarıyorsun? Her alandan okumak ve öğrenmek için çalışmak çok önemli… Örneğin, kişilik üzerine, toplumsal konular üzerine okumak ... Nerede bulunduğunu sorgulamak da önemli, yani dünyanın neresindeyim? Ben bu dünyanın içerisinde kimim? Bu ülkenin neresinde? Bu tarihin neresinde? Uzayın neresinde? Yanıtları alabilmek için, esnek bir sürü sorun olacak… Ve bu sorulara bedenden çok samimi yanıtlar vereceksin… Onun için çok araştırmak lazım. Bu yalnızca dışsal bir araştırma da değil, aynı zamanda içsel bir araştırma olacak. Örneğin; bu bilgi benim vücudumda ve şimdi burada ben ne hissediyorum? dediğimiz... Biliyorsun şu an kişisel gelişim üzerine yapılanlar ile bizim oyunculuk çalışmalarımız arasında çok büyük bağlantılar var. Böyle bir meslek, yani gerçekten dünyanın en güzel mesleği diye düşünüyorum. Bu mesleği seçmek isteyenlere başka neler söylersin? Oyunculuk, biraz kulak vermeyi sevenlerin mesleği, yani insanın varlığı üzerine, insan ruhu üzerine, meraklı olanların mesleği... Kendini, insanı, dünyayı keşfetmeyi seven kişilerin mesleği, yaş hiç söylemiyorum. Her yaşta  seçebilir insan tiyatro oyunculuğunu, eğitimi ağırdır ama neden olmasın ?  İçinizde kaldıysa  Hiç durmayın... Önce bir amatör çalışmaya giderek başlayabilirsiniz. Başka bir başka bir ruhu hissetmek çok güzeldir. Hiç sana benzemeyen birini… O kadar iyi geliyor ki insana, eğer özgür hissediyorsanız kendinizi, yani onu yaparken ve ona karşı aşkla bağlıysanız, orada ilerlememe olasılığınız yok… Ama şunu  şunu da söyleyeyim; hiçbir zaman tam olmayacaktır. Sanatçıların genel durumu bu sanki, hep bir tam olamama hali… Bu sende nasıl hissettiriyor? Alıştım, başta çok kötüydü… Alıştım... Yani başta çok zordu. Otuzlu yaşlara kadar hele, daha da zordu…Yani hiçbir zaman tam olmuyor, olma hali çok zordu … Aslında bunu genç yaşta öğrenmek gerekirmiş…Yani, elinden geleni yapacaksın ve devam edeceksin yoluna, başka bir olasılık yok Bir de ne kadarsa materyalin, o kadar. Tabii ki çok iyi oyuncular var. Çok iyi, yani bunu nasıl bu kadar ayrıntılı oynayabilmiş dediğimiz oyuncular var…  Bizim sorumluluğumuz ne? “Mesleğimizi gerçekleştirirken elimizden gelenin en iyisini yapmak ve onu kabul etmek ona saygı duymak kendi emeğine değer vermek kendi emeğine saygı duymak ancak öyle yol alabiliriz ve tam olmayacağını kabul etmek çok önemli…”  Mesleğinizin  en acı veren tarafı bu sanki… Biraz kamçılayan, zorlayan belki gelişmeyi sağlayan, burası biraz karmaşık geliyor bana... Ama yapmak isteyenlerin bilmesi gerekiyor; “mükemmel olmayacak hiçbir zaman, bu yolda olmak motive edecek yalnızca“ Mükemmeliyetçilik insanı durduruyor. Ben bunun zorluğunu çok gördüm kimseye de tavsiye etmem. Yapabildiğim kadar yapıp, devam etmenin de nasıl ilerletici olduğunu, nasıl motive ettiğini, nasıl yolda tuttuğunu geç de olsa öğrendim. Ateşi böyle harlayıp bitirmeyeceksin yani içindeki ateşi böyle tatlı tatlı yavaş yavaş kullanıp, dem alarak gitmek gerekiyor. Hem çevrem, hem kendim, hem de işimizin sürekliliği için yapabildiğim kadarını yaparak yürüyebilirim bu yolda ancak... Yolda böyle gitmenin güzelliğini ne zaman öğrendin? Kırklı yaşlarda anladım bunu ben… O zaman son sorum; daha bu yolun başında olan ve her şeye yeni başlayan genç Aysultan’ı karşına alıp konuşsan O’na ne tavsiye eder, neler söylerdin? Kendine inan! Yavaş yavaş, adım adım, sakince ilerle… Engellerle karşılaştığında, bunların senin hatan olduğun düşünme sakın. Elbette ki; engeller karşına çıkacak. Bunları nasıl aşabilirim diye sakince düşün ve hemen vazgeçme sakın. Belki bir kerede iki kerede aşamaya bilirsin, eğer kendine inanırsan, hiçbir engel aşılmaz değildir Aysultan… Bir de; destekleri gör… Sana gelen destekleri, uzatılan elleri gör ve onlara izin ver. Durmaya da hakkın var, düşmeye de hakkın var, yanlış yapmaya da hakkın var senin. Bunların hepsi senin oluş sürecinin bir parçası zaten. Kendini sev ve yoldan çıkabilme gücünde olduğunu da unutma… Bu içten paylaşımları için Aysultan Özgür’e çok teşekkür ediyorum. Bu ufuk açan söyleşimizin tamamına Gülhan Berkman Youtube kanalından ulaşabileceğinizi de hatırlatmak istiyorum. Sevgiyle kalın