TEMMUZ2017 Günter Soydanbay
İzmir Başarısızlık Müzesi
İsveç’in güneyinde minik, yeşil ve şirin bir liman şehri var. Adı, Helsinborg. Durağan ekonomisi, yaşlı nüfusu ve dingin yaşam tarzıyla, kasabadan hallice bu kent, bir emekli cenneti. Ama nasıl olduysa bir kaç aydır tasarım dünyasının tüm dikkati bu küçük şehre odaklanmış durumda. Sebebi mi? Şehirde açılan Başarısız İnovasyon Müzesi! Bu ay ufuk gezimiz için güney İskandinavya’ya gidiyoruz. İlk olarak neden böyle bir müzeye ihtiyaç duyulmuş onu anlatalım. Büyük resme baktığımızda insanoğlunun, tarih boyunca hiç bir zaman şu anki kadar talepkar olmadığını görürüz. Her yıl yeni televizyonların çıkmasına, bilgisayarların her güncellemeden sonra daha hızlı çalışmasına, tıkladığımız her websitesinin anında açılmasına ve 7/24 dünyaya bağlı olmaya alıştık. Beğenelim ya da eleştirelim, artık bu yeni normal. Öte yandan böyle bir ortamda ürün yaratmak ve marka yönetmek oldukça zor. Mesela dünya genelinde her sene piyasaya sürülen yeni ürünlerin %80 ila 90’ının başarısız olduğunu biliyor muydunuz? Bu, elinizde tuttuğunuz her telefon, kullandığınız her diş fırçası, içtiğiniz her bira için yılda dokuz farklı ürünün tarihin tozlu raflarına kaldırıldığı anlamına geliyor! Bu noktada ilginç bir sorun ortaya çıkıyor: Toplum olarak, iPhone, iPad gibi sükseli örneklere odaklanıyoruz. Onların yaratıcılarını ilahlaştırıyoruz. Başarıları hakkında kitaplar yazıyoruz. Bu yaklaşım, içinde başarısızlığın var olmadığı sanal bir dünya yaratıyor. Oysa iş dünyasının normu başarı değil, başarısızlık. Muvaffakiyetsizlikleri yok sayılıp sadece başarılarla ilgilendiğimizde, farkında olmadan öğrenebileceğimiz derslerin yarısını es geçiyoruz. Bu sistemik sorunu fark eden Amerikalı psikolog Samuel West, duruma el atmaya karar vermiş. “İlk başlarda sırf meraktan, başarısız olmuş ürünleri araştırıyordum” diyor West ve ekliyor: “Daha sonra gırgır olsun diye internetten bir kaçını sipariş ettim. Zamanla fark ettim ki toplum olarak bu ürünlerden çıkarılabilecek dersler var. Bunun üzerine Helsinborg’da Başarısız İnovasyon Müzesi’ni kurmaya karar verdim.” Peki nedir bu dersler? West’e göre psikolojik saadetini korumak isteyen kurumların başarısızlıktan öğrenebileceği iki konu var. Bunların birincisi, bireyin toplum içinde kendini güvende hissetmesi. Başarısızlık görünür kılındığında insanlar aptalca olduğunu düşündükleri soruları sormaktan çekinmiyorlar. Kendini güvende hisseden kişiler daha hızlı öğreniyorlar. İkincisiyse yaratıcılıkla ilgili. Başarısızlığın konuşulmadığı ortamda, önceliğimizi hata yapmamak olarak belirliyoruz. Bu durumda insanlar risk almaktan çekiniyorlar. Oysa yaratmak, risk almayı gerektirir. Başarısızlık tehlikesini üstlenmeye hazır kişiler daha yaratıcı oluyorlar. Bunu en iyi Thomas Edison’un meşhur sözü anlatmakta: “Ben başarısız olmadım.Sadece çalışmayan 10.000 yol buldum.” Başarısız İnovasyon Müzesi’nde neler yok ki! Mesela diş macunu üreticisi Colgate’in piyasaya, aynı marka adı altında donmuş lazanya sürdüğünü biliyor muydunuz? Ya da ucuz kalem üreticisi Bic’in kadınlara özel, dışı pembe olan bir tükenmez kalem ürettiğini -ve bunu standart bir kalemden iki misli daha pahalıya satmaya çalıştığını? Veya Amerikan başkanı Donald Trump’ın bir masa oyunu ürettiğini? Küratör West eğlenceli bir şekilde gösteriyor ki, hiçbir kurumun başarısızlığa karşı bağışıklığı yok. Müzede Sony, Nokia, Kodak, Harley Davidson, hatta Coca Cola, Google ve Apple’ın bile ürünleri bulunmakta. Eğer bu devler hata yapıyorsa, hepimiz yapabiliriz. İzmir’e dönelim. Dünyanın dört köşesinde kent yöneticileri her sene sayısız proje geliştiriyorlar. Bunların bazılarını kentlerinin geleceğini değiştirecek vizyon projeler olarak lanse ediyorlar. Ama bu projelerin bir kısmı spektaküler biçimde burun üstü çakılıyor. Siz de benzer Zihni Sinir Procelerini duymuşsunuzdur. Bunları derlemek, konuyu eleştirel değil eğitimsel olarak ele almak ve küresel başarısızlıklarından eğlenceli dersler çıkarmak İzmir’in geleceğinin planlanması için hiç de fena olmayabilir.