TEMMUZ2018 Günter Soydanbay
Çoğulcu kentsel tasarım
Kanada… Anadolu’nun iç kısımları gibi düz, Karadeniz’in doğusu gibi yeşil, Yedigöller gibi sulak, uçsuz bucaksız bir coğrafya. Kentleri de doğasını yansıtmakta bu devasa ülkenin. Geniş bulvarlar, yaygın yerleşim, havadar ama modern bir yaşam. Bunlara ek olarak tüm Kanada şehirlerinin bir vazgeçilmezi vardır: parklar. Her semtte bir çok büyük, yemyeşil, cıvıl cıvıl açık hava parkı bulunur. Kimse kimseyi rahatsız etmeden piknik yapar, oyun oynar, müzik çalar. Yurtdışından ziyarete gelenlerin en imrendiği şeylerin başlarında gelir Kanada’nın batı kafasına göre tasarlanmış parkları. İşin ilginç tarafı, bir süredir Kanadalı şehir planlamacılarını en çok uğraştıran sorunlardan biri de işte bu: batı kafasına göre yapılan tasarım. Bu ay Markham’a, çoğulcu kentsel tasarımın güzel bir örneğini görmeye gidiyoruz. Markham, Toronto’nun 30 kilometre kadar kuzeyinde bulunuyor. Şehri özel kılan şey, nüfusunun %60’ndan fazlasının Kanada dışında doğmuş olması. Her sene ülkeye on binlerce göçmen adım atıyor ve bu insanların ciddi bir kısmı Markham’ı yeni evleri olarak seçiyorlar. Şehrin sokaklarında gezerken stereotipik, sarı saçlı, mavi gözlü, Batılı soyundan gelen Kanadalılar’a pek rastlamıyorsunuz. Aksine çoğunlukta olanlar Çinliler, Hintliler ve İranlılar. Konumuza dönecek olursak, bu insanların kafasındaki park kavramı, ülkenin dört bir yanında binlerce örneği bulunan, batı kafasına göre tasarlanmış parklardan oldukça farklı. Örneğin, Çinliler yere oturmayı sevmiyorlar, bank talep ediyorlar. Diğerleri güneşin altında durmaktan hoşlanmıyor, gölge istiyorlar. Oysa standart bir Kanada parkı bu ihtiyaçların hiçbirini karşılamıyor. İnsanlar geniş çim alanlarda, güneşin altında oturuyorlar. Bu sorunun farkına varan Markhamlı şehir planlamacıları kopyala yapıştır usulu yeni bir park yapmak yerine çoğulcu tasarımı tercih ediyorlar. Peki ama ne demek çoğulcu tasarım? Türk ve Kanadalı belediyecilik anlayışlarının benzeştiği noktalar mevcut. İkisinde de merkezi bir beyin vardır. Bu beyin kentin ihtiyaçlarını analiz eder, geleceğini planlar ve uygun gördüğü projeleri hayata geçirir. Aradaki fark, Türk belediyeleri genelde halkı, projeler başladıktan sonra haberdar eder. Kanada’da ise projeler hayata geçirilmeden kentsel açık oturumlar yapılır. Ama burada amaçlanan revizyon değildir, halkı bilgilendirmektir. Bunların ikisi de tepeden inme -çoğunlukçu- yaklaşımlardır. Çoğulcu yaklaşımda ise henüz daha proje başlamadan halkın fikri sorulur. Bu doğrultuda Markhamlı planlamacılar sokak sokak dolaşmışlar, halkla birebir mülakatlar yapmışlar. Göçmenlerden, kendi ülkelerinden iyi park örneklerini vermelerini istemişler. İnsanların içinde park geçen en güzel anılarını tespit etmişler. Onların bir parktan tam olarak ne beklendiğini saptamışlar. Daha sonra kentin demografik yapısını temsil eden bir yönlendirme komitesi kurmuşlar. Bu komiteye farklı tasarım fikirleri sunulmuş. Nihai karar verilmeden önce projenin görselleri şehrin işlek noktalarına konmuş. Halkın fikrini verebilmesi için geri bildirim mekanizmaları kurulmuş. Ve tüm bu bilgiler ışığında Leitchcroft Park inşa edilmiş. Leitchcroft Park’ın kalbinde, tüm kültürlerde bütünleştirici bir anlamı olan su yer almakta. Geniş çim alanlara ek olarak, halkın altında rahatça toplanıp etkinlikler düzenleyebileceği dev çardaklar inşa edilmiş. Bu yapılar parka -üstü kapalı da olsa- bir uzak doğu havası katmış. Parkta mümkün mertebe tahta, taş ve metal malzeme kullanılmış. Bu sayede göreceli olarak daha doğal bir ortam yaratılmış. Semtin nüfus yapısı göz önüne alınarak yaşlıların da eksersiz yapabilmesi için özel bir alan tasarlanmış. Sonuçta kısa zamanda Leitchcroft Park, Markham’ın en ses getiren mekanlarından biri olmuş. Türkiye’de “proceci belediyecilik” yere göğe sığdırılamıyor. Neyseki çoğunlukçu belediyecilik anlayışı açısından İzmir ülkenin oldukça ötesinde. Yine de Markham’ın hikayesi bize daha gidecek çok yolumuz olduğunu gösteriyor. Ne dersiniz?