KASIM2018 Günter Soydanbay
İzmir’de yaşamayı neden seviyorsunuz?
İzmir’de yaşamayı neden seviyorsunuz? Bir insan yaşadığı yeri neden sever? Bu soru Amerikan şehirlerini yönetenlerin zihnini uzun süreden beri kurcalıyormuş. Neden mi? Çünkü araştırmalara göre insanlar bulundukları şehre gönülden bağlı oldukları zaman kentin hem nüfusu hem de gayrisafi hasılası artıyormuş. Yani yaşadığı kenti seven insanlar; artan nüfus ve büyüyen ekonomi. Yaşadığı kenti sevmeyen insanlar; azalan nüfus ve küçülen ekonomi. Bunun üzerine 2008 yılında 26 kent bir araya gelmiş. Gallup firması ile anlaşmış ve ülke genelinde onbinlerce kişiyle mülakat yapmış. Ortaya kimsenin tahmin etmediği sonuçlar çıkmış. İzmir’in geleceği adına Toplumun Ruhu isimli bu araştırmadan önemli saptamalar çıkarabiliriz. İlk olarak aidiyet konusunun neden İzmir özelinde önemli olduğunu hatırlayalım. Daha önce de belirtmiştik. İzmir’in nüfusu 1960’larda sadece 1 milyonmuş. Şu anda kentte 4 milyondan fazla insan yaşıyor. Alarm veren bir başka veri: TÜİK’e göre İzmir sokaklarında gördüğünüz iki kişiden biri İzmir dışında doğmuş! Geçtiğimiz elli yılda nüfusu katlanarak artmasına rağmen kentin rekabet gücünün ve ülke genelinde itibarının düşmesi bir rastlantı olamaz. Bu yüzden, eğer gelişip güzelleşen bir İzmir hayal ediyorsak, aidiyet duygusu arttırmayı önceliğimiz olarak belirlemeliyiz. Şimdi Toplumun Ruhu’na dönelim. Araştırmacılar yaşadığımız kenti sevmemizi sağlayacak belli başlı sebepleri saptamışlar. Daha sonra bunları 10 kategori altında toplamışlar. Sonuçlara geçmeden bir soru soralım. Sizce aşağıdakiler arasında en önemli üç faktör hangileri? Ortak değerler ve kimlik, katılımcı sivil toplum, güvenlik, ekonomi, güçlü lider, temel hizmetler, eğitim, açıklık, sosyal yaşam ve kentsel estetik. Genelde ekonomi, temel hizmetler ve güvenliğin olmazsa olmaz konular olduğunu düşünürüz. Oysa araştırma bize bambaşka bir tablo çiziyor. Bu üç özelliğin hiçbiri ilk dörde girememiş! Özellikle Amerika gibi, toplumsal mutabakatın temelinde maddiyatın yattığı bir ülkede ekonominin yedinci sırada gelmesi kafa karıştırıyor. Araştırmacılar bu konuyu “bir kente ait olma duygusu beslememizi sağlayan şey ekonomisinin güçlü olması değil. Aksine güçlü ekonomi, aidiyet duygusunun bir yan kazanımı” şeklinde yorumluyorlar. Minik bir zihin jimnastiği bu saptamanın doğruluğunu ispatlıyor. Dünyada kişi başına gelirin en yüksek olduğu bölgelerin başlarında Körfez ülkeleri geliyor. Ancak burada yaşayan insanların aidiyet duygusu yüksek değil. Aksine insanlar böyle yerlere geçici olarak yaşamak için gidiyorlar. Asıl gayeleri buralarda yeteri kadar para biriktirip daha sonra gerçekten aidiyet duydukları kente geri dönmek ve orada daha rahat yaşayabilmek. Kıssadan hisse, İzmirliler’in aidiyet duygusunu arttırmak için ekonomi gerekli ama yetersiz bir argüman. Peki bir insanın yaşadığı yeri sevmesini sağlayan en önemli üç faktör nedir? İlk sırada sosyal yaşam geliyor. İnsanlar bir araya gelebilecekleri, sosyalleşebilecekleri alanlar, mekanlar ve etkinlikler istiyorlar. Cıvıl cıvıl bir gece hayatı arzu ediyorlar. Belki de en önemlisi, eğer hemşeriler birbirlerine önem veriyorsa, birbirlerini umursuyorsa o kentte aidiyet duygusu tavan yapıyor. İkinci sırada açıklık var. Eğer bir şehir istisnasız toplumun her kesiminden bireyler için yaşanası bir mekan olarak algılanıyorsa aidiyet duygusu yükseliyor. Burada önemli olan, hiçbir kesimi dışlamamak. Emeklilerden bekarlara, LGBT’den etnik azınlıklara herkesin kendini evinde hissedebilmesi gerekmekte. Kentsel estetik üçüncü sırada. Bir şehir ne kadar yeşilse aidiyet duygusu da o kadar yüksek oluyor. Ama estetik sadece ağaç dikmekten ibaret değil. Burada beş duyuya da hitap etmek önemli. Çöp veya linyit kokusu solumak, sürekli korna sesine maruz kalmak, birbiriyle ahenksiz yapılar görmek aidiyet duygusunu azaltan şeyler. Yerel seçimler hızla yaklaşıyor. Adaylar göz alıcı projeler ortaya atacaklar. Değişim sözü verecekler. Yepyeni bir şehir vaat edecekler. İzmir adına ümidimiz adayların aidiyet duygusunu yükseltecek önerilere odaklanması.