OCAK2019 Pınar Tekeş
Taşıdığımız yükler
HAYATIMIZDA TAŞIDIĞIMIZ YÜKLER VE SADELEŞMEK! Ortaokuldayken odamda asılı bir duvar panosu vardı. Beyaz bir plaketin üstünde “Remember yesterday, dream about tomorrow but live TODAY” . Yani “Geçmişi hatırla, geleceğin hayalini kur ama BUGÜNü yaşa.” O zamanlar bu yazıyı okuyunca neler hissederdim hatırlamıyorum. Ama bugün satırlarıma onunla başladığıma göre etkilenmiş olmalıyım. En çaresiz kaldığımız anlarda birden ortaya çıkan enerji ve sıkışıklıktan aniden oluşan çözümleri hayata geçirmeye o kadar alışmışız ki. Pratikliğimizi ortaya koyup son dakika çırpınışlarıyla durumu kurtarmaya. Halbuki bir farketsek, neden o sıkışıklıkları yaratıyoruz hayatımızda? Çaresiz kalma ihtiyacımıza son vererek çözümlerin önümüze çıkmasının mümkün olması için hangi sebepleri değiştirmeliyiz? Ne gibi fazlalıklarla, yüklerle yaşıyoruz hayatı? Ve o yükler bizi hem fiziksel hem de ruhsal olarak nasıl sıkıştırıyor? Evrendeki desteğin sonsuz ve sınırsız olduğunu ondan ihtiyacımız olduğu kadar yararlanmamızın hakkımız olduğunu ve bunun mümkün olduğunu hatırlasak... Hayatımızda doğru bildiklerimizi yeniden yazma şansımız olsa, bu fırsatı bu konuda nasıl kullanırdık? Sırf ihtiyacımız olduğunda orda bulamazsak korkusuyla hayatımızda neler tutuyoruz? Bu korkularımız bizi aslında ait olmak ve sahip olmak istemediğimiz bir kalabalığın içinde tutuyor olabilir. Bir dolu kişiyle aslında sırf adet yerini bulsun diye buluşmalarımız... Sırf sevilen ve istenen bir kişi olduğumuzu kendimize ispatlamak için bulunduğumuz sosyal ortamlar...Asla görüşmeyeceğimizi bildiğimiz halde program yapmak amaçlı uzatılan telefon görüşmeleri... Meşgul gözükmek adına doldurulan ajandalar... Zamanımız aslında bu kadar değersiz mi ya da biz? Sudan sebeplerle öldürülemeyecek bir değeri hakediyor aslında. Sırf ilişkilerimizde mi yaşıyoruz bu kalabalığı? Yeni yıl yeni bir sayfa deyip hazır yeni yıla başladığımız şu günlerde bir sadeleşmeye gidelim mi? Bazı ülkelerde sırf sadeleşme üzerine destek veren danışmanlar bile var. Nereden başlayıp nasıl yapacağınız bilemediğinizde “Organizing Expert” yani Düzenleme Uzmanı denen bu kişilerden yardım alabiliyorsunuz. Haydi bu yıla sadeleşerek başlayalım, biz kendimizin danışmanı olalım: - Kullanmadığınız eşyalar neler? Neden onları tutuyorsunuz? Özellikle son bir yıl içinde hangilerini kullanmadınız? Ayırın, verin, hediye edin, satın. - Evimizden başlayalım gözden geçirmeye. Aslında şu ruh halimizin yansıması olan evimizden. Son bir yıldır kullanmadığımız neler var? Önce çekmecelere girişelim. Herşeyi tıkıştırdığımız, nereye koyacağımızı bilemediğimiz şeylerin kurtarıcıları... İçinde 5 yıl önce gittiğiniz tatildeki oda kartından, 10 yıl önce aldığınız ayakkabının slibine, çocuğunuzun bebekken gittiği oyun grubunun faturasına kadar herşeyi bulabileceğiniz çeşitlilikte olan çekmeceler. Açın, temizleyin. İlla ki saklayacağım dediklerinizi digital ortama aktarmak çok daha az yer ve toz tutan bir çözüm olabilir. Sıra geldi gardroplara... 6 yıldır üzerinde etiketi duran pantolon, zayıflayınca giyeceğim diye sakladığınız elbise, kime versem diye kıyamadığınız yakaları 80’li yılların filmlerinden fırlamış paltonuz, yıllardır daraltıp kullanırım dediğiniz ceketiniz, evde giyerim diye tuttuğunuz ve asla ayağınızı değdirmediniz kahverengi çoraplar... Anılarınızı biriktirin, eşyalarınızı değil. Şimdi de kütüphaneye bir göz atın. 30 yıl önceki ders notlarınız, bir gün lazım olur mu diye tuttuğunuz kartvizit albümleri, dergiler...Ardiye dolabında tamire götürürüm diye bekleyen artık üretimde bile olmayan çay makinesi, yapıştırılmak üzere aylardır bekleyen vazo, eski cep telefonu şarjları... İçinde hastalandığınızda asla aradığınız ilacı bulamayacağınız karşıklıkta ilaç dolabı, zamanı geçmiş hatta bozulmuş kozmetiklerle dolu banyo dolabı hatta cüzdanımızda ve çantamızdaki işimize yaramayan faturalar, notlar... - Sonra arabanıza bir göz atın. Torpido gözünüzdeki artık kapanmış olan mağazaların liyakat kartlarını, kurumuş kolonyalı mendilleri, parfüm eşantiyonunu atmak size birşey kaybettirmeyecektir. - Şimdi zamanınızı kaplayan ilişkilere bir göz atın. Vakit geçirmekten gerçekten keyif aldığınız arkadaşlarınız kimler? Sadece ilkokulda çocuğunuz onun çocuğuyla 2 sene beraber okudu diye anlaşamadığınız kişilerle her ay buluşmaya son verin. - Beraber olmak istemediğiniz ama onların yokluğunu tolere edemeyeceğinizi düşündüğünüz kimler var hayatınızda? Onları hayatınızdan çıkarmak ile ilgili korkularınız neler? Bu ilişki size ne katkı sağlıyor? Önce bunları netleştirin, sonra gereken mesafeyi koyun. İnanın bana en büyük korkularınızdan da özgürleşmiş olacaksınız. - Kararsız kaldıklarınızı da bir sonraki sadeleşme detoksunuzda tekrar değerlendirmeye almak için kenara koyun. - Kendinize soracağınız en önemli soru şu: “Hayatınızda neleri gerçekten tutmak istiyorsunuz?” Tüm bu cümleleri yazarken odamdaki tabela geldi tekrar aklıma. Aslında kaygılarımız ve endişelerimiz bizi bugünden alıkoyuyarlar. Biz çoğu zaman onları kendimizde tutarak geçmişle bağlantı kuruyor veya geleceği karmaşıklaştırıp korkularımızı sürdürüyoruz. Aynı kafamızın içinde biriktirdiğimiz düşünce yükleri gibi. Evimiz ,eşyalarımız ve ilişkilerimiz de bizim birer yansımamızdır. Sembolizm hiçbir zaman hayatın tek bir alanında tezahür etmez. Beynimizin içinde taşıdıklarımızı deneyimleriz yaşamımızda. Bugüne odaklanmadığımız herşey bizi geçmişin kaygı veya geleceğin korkularında tutar. İhtiyacımız olmayan şeyleri hayatımızdan çıkardığımızda “an”ı farkederiz. Anda olmak ise hafifliktir. Haydi yüklerimizden özgürleşmeye başlayalım mı?