MART2019 Pınar Tekeş
Sis perdesini aralamak...
Birkaç gündür oldukça yoğun bir sise uyanıyorum. Önümdeki orman tamamen kaplanmış. Küçük su taneciklilerinden oluşan bembeyaz bulutlar iyice alçalarak arkamdaki yüksek plazaların en alt katlarını bile görünmez yapmış. Vapur ve uçak seferleri iptal… Sis en basit anlatımıyla bir doğa olayı ve her doğa olayı gibi hayatımızda kontrolümüz dışında değişiklik yaratabiliyor. Her şeyin kontrolünün elimizde olduğunu düşündüğümüz bir anda her şey altüst olabiliyor. Güne başladığım bu manzara bana Şems-i Tebrizi’yi hatırlattı. “Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını?” Alıştığımız düzen bize o kadar güvenli geliyor ki değişme ihtimali bile bizi ürkütebiliyor. Doğduğumuzdan beri bize kodlananlar bugünkü deneyimlerimizin temelini oluşturuyor. O kodların tuttuğu dairesel bir güvenlik çemberi var. Sis bastığında daire içinde olup olmadığımızı göremiyoruz. Ya çıktıysak endişesi basıyor bedenimizi. Duygularımızı kayıtlarını da bedenimizde tuttuğumuz için korkuyu hissettiğimizde güçsüzleşebiliyoruz aniden. Güvenlik alanımızın sınırları başarı ile örüldüğünde ona tutunuyoruz sıkıca. Başarılı olamadığımızı hissettiğimiz her dakika değersiz hissediyoruz kendimizi. Para başarıysa daha az paramız olduğunda, ilişki başarıysa evlenemediğimizde, kariyer başarıysa işten ayrıldığımızda değersizleştiriyoruz kendimizi. Çünkü tutunduğumuz sınırlar görünmez olmuş oluyor. Tıpkı sisteki gibi… Kendimizi sırf kendimiz olduğumuz için sevmemizi, değer vermemizi engelleyen bir perde oluyor sis. Aynı o yatay görüş mesafesini düşüren meteorolojik olaydaki gibi... O su buharının yoğuşması veya donarak kristalleşmesi sonucu ortaya çıkan küçük buz kristallerinin oluşturduğu engel gibi... Saplantı derecesinde odaklandığımız her ne olursa aslında onunla sınanıyoruz. Yokluğunda acı çekeceğimizi, mutsuz, başarısız, yetersiz olduğumuzu zannettiğimiz ne var ise... Ama ne oluyor zaman döngüsünde aynı şeyleri yaşarken buluyoruz. Kendi değerimizi, sahip olduklarımızın değerini fark etmek için onsuz yaşayamam dediklerimiz hep yok oluyor. Biz acı çekelim diye değil, sadece değerini fark edemediğimiz için. Bu netliği kavradığımızda da aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamamıza gerek kalmıyor. Arabalardaki sis farları gibi bir lamba olsa ve bizdeki sis perdesini aralasa diye mi bekliyoruz? Ve hep de dışarıdan biri aralasa diye mi? Oysaki artık hangi duygu ve düşüncelerimizin bize hizmet etmediğini saptamak için kurtarıcı beklemeye ihtiyacımızın olmadığını görmek ne kadar kazandırıcı olur. Hayatımız altüst olacak korkusuna kapılmadan... Kalbimizin sesiyle zihnimizin sesi arasındaki farkı fark ettiğimizde bu kendiliğinden çözülecek. Ama sadece çözülmesine izin verirsek!