TEMMUZ2019 Pınar Tekeş
Yetişkin bir ergen
YETİŞKİN BİR ERGEN OLARAK KALMAK MI OLGUNLAŞMAK MI? Yaş almanın aslında duygusal gelişim basamaklarında yükselmek olmadığını epeydir farkediyoruz. Ayrıca bilgiye her an ulaşılabildiği bir çağda yaşadığımız için bilgili olmak, olgunlaşmanın ön koşullarından biri olmaktan çoktan uzaklaştı. Yüzyıllardır süregelen inançlarımızda ezber bozma dönemindeyiz. Olgunlaşmamızın önündeki engellere bir göz atıp onları beraberce değiştirmeye ne dersiniz? Hata yapmak: Mükemmel olma zorunluluğunun yansımalarından bir tanesi de hata yapmaya hakkımız olmadığını düşünmemizdir. 0-6 yaş arası ebeveynlerimizin düzeltmelerinden veya genetik olarak DNA’larımızla atalarımızdan bize geçen kodlarla hep doğruyu yapmaya çalışmak çok yorucu bir hale gelir. Geçenlerde çocukların okul toplantısında okul yöneticisinin söyledikleri durumu çok güzel özetliyordu. “Biz çocukların hata yapmalarını isteriz, okul öğrenme yeridir. Burada hata yaptıkları soruda bir daha yanlışları olmaz çünkü.” Hayatınızda yanlışlara değil, onları nasıl doğruya çevireceğinize odaklanın! Kontrol takıntısı: Kontrol etme ihtiyacını bırakmak neden zor? Aslında bu davranışımızın altında korkularımız vardır. Bir bakın bakalım sizinki hangi korkulardan kaynaklanıyor? Bıraktığımızda herşeyin elimizden un ufak olup dağılacağı düşüncesi mi? Akışta yaşamanın bilinmez olması mı? Ya mükemmel olamazsam korkusuyla kusursuz olma zorunluluğu mu? Güvende hissetmek için mi? Halbuki kendi sorumluluğumuzu kendimize alıp başkalarınkini de onlara bıraktığımızda üzerimizden nasıl bir yük kalkacağını farketsek! Detaylara gömülmek aslında kendimize zaman ayırmamızı, içsel temasımızı, olgunlaşma sürecimizi engeller. Sahte bir güçlülük zırhı giymeyi bıraktığımızda kendi gücümüzü hatırlamamız daha kolay olacaktır. Kurban gibi hissetmek: Mutsuzluğumuz veya başımıza gelenler için hep başkalarını suçlama eğiliminde olmak kendimizi sürekli kurbanlaştırmak demektir. Acı çekmek kaçınılmaz gelebilir ama bunu sürdürüp acıdan beslenmek bir tercihtir. Acıdan beslendiğimizde hayatımızda bir sızlanma ve şikayet enerjisi hakim olur. Ve bu enerjide kalmak da kurban olma durumumuzu sürekli hale getirir. Hayatı karşıtlıklarla algıladığımız için de bir gün gelecek kurtarıcı olmamız gerekecektir. Bu da hayatımıza kurban olacak kişileri çekmek demektir. Onun yerine sudan sebeplerle kendimize ve başkalarına acımayı bırakıp destek almaya ve vermeye hakkımız olduğunu hatırlamak olgunlaşma sürecimize katkıda bulunacaktır. Dengede kalabilmek: Duygusal gelişimimizin en önemli göstergelerinden biri yaşadığımız sorun her ne olursa olsun dengede kalmanın bir yolunu bulabilmektir. Bu dünyaya deneyim yaşamaya geldiğimize göre hayatımız boyunca çözmemiz gerekenler karşımıza çıkacaktır. Kendimizi dengesizleştirmek durumu içinden çıkılmaz hale getirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Her krizde bir fırsat yattığını farkedersek ergen bir yetişkin olmayı sürdürmemize gerek kalmayacaktır. Onaylanma ihtiyacı: Sevilmeye olan ihtiyacımız bazen sevgi tanımımızın subjektifliğine göre deforme olup onaylanma ihtiyacı haline gelebiliyor. Onaylandığımızda sevilebileceğimizi düşündüğümüzde onaylanmadığımız zamanlar kendimizi yalnız, sevgisiz ve depresif hissediyoruz. En ufak bir eleştiride bile dünyanın altı üstüne gelmiş gibi hissedebiliyoruz. Bu duruma düşmemek için de kendimizden, kimliğimizden, isteklerimizden vazgeçip sevgi almaya çalışıyoruz. Olgunlaşmak için olmak istediğimiz kendimiz olarak da kabul görebileceğimizi hatırlamalıyız. Karar Alma: Kararsızlık bizde neye hizmet ediyor? Bazı şeyleri ertelediğimizde kazancımız ne oluyor? Altında yatan duyguyu bulmak çözümü kolaylaştıracaktır. Seçenekleri kaybetme korkusu mu? Meşgul olma sarmalının getirdiği geçici tatmin mi? Yanlış karar verecek olmanın sancısı mı? Unutmayın bulunduğunuz yerden seçenekler net gözükmüyorsa bakış açınızı değiştirmek size uyacak bir seçeneğin belirmesine yardımcı olabilir. Karar vermeyi yetişkin olmanın bir bedeli değil, konforu olarak görün. Kıyaslama: Kıyaslama çekim yasasına göre hareket edip bize geri döndüğünde hayatımızda olumsuzluk yaratır. Kendi değerimizi minimize edecek bir karşılaştırma içine girmek daha da aşağı çeker. Çünkü süreci tamamen hiçe sayıp sonuca odaklanırız. Sebebi değiştirmezsek sonuç değişmez. Oysa ki ilham alacağımız insanlar ve olayları farketmek hedefe yaklaştırır. Unutmayın bir kişi bile yaptıysa siz de yapabilirsiniz. Fedakarlık: Olgunlaşmamış kişiler kendilerini başkaları için feda edip karşılığında bir kar beklerler. O kara ulaşamazlarsa yaptıklarının boşa gittiğini düşünüp kendilerini değersiz hissederler. Beklentileri boşa çıkmıştır. Kendimizden feragat etmeden başkalarına yardımcı olabilmek ise olgunluktur. Bağımlılıklar: Çocukluk koşullanmalarıyla gelen davranışı tekrarladığımızda ödül alacağımız heyecanı bizde bağımlılıkların oluşmasındaki en büyük neden. İyi hissetmek için bir olay,nesne veya kişiye bağımlı olmak aslında bir çocukluk tekrarı. O olunca iyi hissetmek temelli sonuç odaklı yaklaşım. Kendimiz tam ve bütün olmayı öğrendiğimizde yanımızdakiler olsun olmasın mutlu olabileceğimiz gerçeğini taşırız hayatımıza. Olgunlaşmak mutluluk getirir mi? Mutsuzlukla beslenmekten özgürleşmek, mutluluğa davet değil midir?