NISAN2020 Reşat Kutucular
Koronavirüs sonrası
İtiraf ediyorum son yıllarda sevgili dostum Levent Okan sayesinde güncel hayatı daha kolay anlar oldum. İflah olmaz “mühendis + ortodoks ekonomist kafamla” bu dünyaya fazla katı bakıyor ve olguları süzmekte zorlanıyordum. O psikolog olmanın verdiği perspektifle öğle sohbetlerimizde adeta “güncel dünyayı anlama kılavuzu” olarak bana ışık tuttu. Post modern bakış açısını onun sayesinde daha kolay okur hale geldim. Tabii bu sohbetler sırasında itirazlarım hatta isyanlarım olmadı değil. Post modernitenin ana rotadan bir sapma, bir salınma olduğunu iddia ettim. Hiper bireyselliğin insanları birer tüketim makinesi haline getirmekten başka bir işe yaramadığını söyledim. Bu gidişat sürdürülemez, hayat bu lay lay lomla devam edemez, eninde sonunda insanlık “bilimin ve aklın kanatları altına sığınmak” zorunda kalacak dedim. Bütün bunlar o sıralarda tahminden çok temenniydi. Şimdi kalkıp gördünüz mü işte Covid19 bunun kavranmasına vesile oldu diyecek değilim. Bu dünya şimdiye kadar nice olaylardan alması gereken dersleri almadı, sebep-sonuç ilişkilerini görmezden geldi, sorunları halının altına süpürmeyi sürdürdü. Yine de koronavirüs sonrası kitlenin davranışlarında bir takım değişiklikler olacağını, virüs öncesi dönemin kaldığı yerden devam edemeyeceğini herkes görüyor. Bir şeyler değişecek. Değişimin bir makyaj tazeleme mi yoksa bir devrim mi olacağını bilemiyoruz. Ne olursa olsun bu virüs herkese kendi ütopyasını dillendirme şansı verdi, bu bile kazanç… Müesses nizam elbet direnecek. İtalyan filozof Giorgio Agamben’in dediği gibi bu salgın “istisnai hali” kalıcı ve yaygın hale getirmek isteyen iktidarlar için bir fırsat olabilir. Biz bunu yakın geçmişte yaşamız bir toplumuz. Bu salgınla birlikte adını daha çok duymaya başladığımız “biyometrik izleme” önümüzdeki büyük tehditlerden biri olarak görünüyor. Böyle kolektif panik ortamında sağlık uğruna kişisel özgürlüklerden vazgeçilmesinden daha doğal ne olabilir ki? Son yılların popüler yazarı Yuvel Noah Harari de bu noktada kaygılı görünüyor. Önümüzdeki dönemde belirleyici olacak seçimlerin “ulusalla küresel” ve “gözetim toplumuyla vatandaşın güçlendirilmesi” arasında olacağını söylüyor. Slavoj Zizek ise köklü değişimler bekliyor: “Üçlü bir krize yakalandık: Tıbbi (salgının kendisi), (salgın sonucu ne olursa olsun kötü vuracak olan) ekonomik ve (küçümsenmemeli) zihinsel sağlık –milyonlarca insanın yaşamının temel koordinatları parçalanıyor ve ortaya çıkacak olan değişiklik uçuştan tatillere, günlük bedensel temaslara dek her şeyi etkileyecek.” Bense Urla’daki küçük dünyamdan şunları iddia ediyorum: Artık dünyada eskisi kadar kolay yalan söylenemeyecek, eskisi kadar kolay “masal” anlatılamayacak, bilim eskisi kadar küçümsenemeyecek, yaşamsal tehditlere eskisi kadar kolay dudak bükülemeyecek. “Akıl” eskisine göre daha çok ciddiye alınacak. Modernite geri gelemese bile modernitenin izlerini daha çok göreceğimiz “post post modernite” dönemine girdik diye düşünüyorum. Körü körü küreselleşmenin sonu geldi. Yıllardır savunduğum “nitelikli küreselleşme” ihtimali hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Keza kapitalizmin neo liberal dayatmalardan kurtulup sosyal devleti yeniden yaratma ihtimali de çok yükseldi. Melez kapitalizm bugünkünden daha katlanılabilir olacaktır. Meydana gelecek insani ve ekonomik tahribata rağmen şahsen koronavirüs sonrası dünyadan ümitliyim.