EYLUL2020 Reşat Kutucular
Dolar bir günde 7,4 TL olmadı, hepiniz oradaydınız!
Böyle bir yazıyı yazmamak için yıllarca sabrettim. Ama artık yeter. Aslında süreç 2013’te Amerikan Merkez Bankası FED’in sıkılaşma niyeti beyanıyla tetiklendi. Ardından Türkiye’de darbe girişimi dahil çeşitli dalgalanmalar yaşandı. 2017’de devasa bir KGF paketi açıldı. Yüksek büyüme yakalandı. Kredili büyümenin bedeli olacaktı elbet… Ağustos 2018 krizi göstere göstere geldi. Sonrasındaki tam işler toparlanır gibi görünürken bu kez salgın vurdu. Bütün bu akışta özellikle ana akım medyada dehşet verici yorumlar, analizler, öngörülerle karşılaştım. İktidarla papaz olmamak uğruna ne profesörlerin nasıl atıp tuttuğunu şaşkınlıkla izledim. İşinden olmaktan korkan televizyon yorumcularının, köşe yazarlarının gerçekleri nasıl eğip büktüklerini, zincirin zayıf halkalarını nasıl örttüklerini homurdana homurdana gözledim. “Bu ülkede yönetim sorunu vardır” diyemeyen ekonomik yorumcuyu kusura bakmasınlar artık yorumcudan saymıyorum. Başka konularda bol keseden cesaret nutukları atanlar iş ekonominin gerçeklerine geldiğinde inanılmaz derecede korkak davranıyorlar. Kendi küçük iktidarları uğruna her türlü numarayı çekiyorlar. Evet, bu iktidar olguyu algıyı yöneterek yönetebileceğini düşünüyor. Ülkenin ciddi yapısal sorunları var, bunları günlük para piyasası kararlarıyla geçiştirebileceklerini sanıyorlar. Ekonomik aktörleri ikna edecek, ülkede güven ortamını sağlayacak yapısal adım atmaktan ısrarla kaçınıyorlar. Öyle olmasa 2018 Ağustos’unun bir benzerini iki yıl sonra 2020 Ağustosunda yaşar mıydık? Şahsen bilgiye dayalı, nesnel, yapıcı eleştirilerin bu iktidara alkıştan daha fazla yararı olurdu düşüncesindeyim. Hepimiz aynı gemideydik ya, “gevşek ve kaygan bir dille” cambazlık yapmak yerine “veriye dayalı gerçekçi yorumlar” gemiyi zayıflatmaz güçlendirirdi. Temennilerle geldiğimiz nokta bu! Evet, ekonomi gibi pek çok bileşeni olan bir alan… Olgular çok katmanlı, çok bileşenli. Gelişmeleri öngörmek yapısal olarak zor… Hele son yıllarda iyice artan küresel ve yerel belirsizlik ortamında isabetli tahmin yapmak biraz da şansa bağlı hale geldi. Ancak belli eğilimler var, onlar kolay kolay değişmiyor. Örneğin TL’sı 2013 Mayıs’ından bu yana değer kaybediyor. Bu eğilimin bir kısmı küresel rüzgârlardan bir kısmı da yerel yönetim hatalarından kaynaklanıyor. Ya da ülkenin işsizlik sorunu yapısal bir sorun öylece duruyor. Ekonomik büyüme gelince işsizlik düşmüyor. Keza enflasyonla mücadelede kırk yıl doldu. Enflasyon dünyada sorun değilken bizde olmaya devam etti. Ortada on sekiz yıllık tek başına iktidar süreci var. 2001 yılından bu yana dünyada faiz oranları son derece düşük seyretmiş, son yıllarda sıfıra inmiş… 2008 kriz bu yana da dünya piyasalarında likidite bolluğundan geçilmiyor. Böylesine elverişli bir ekonomik iklimde ülkenin bugün geldiği nokta gerçekten dehşet verici… Hazine’nin bütçesi, Merkez Bankasının rezervi, gençlerin işsizliği diye başlayıp vahim on madde daha sayabilirim! 2013 yılında 1,8 TL olan dolar bir günde 7,40 TL olmadı. İki çıktı bir düştü! Dünyadaki bütün paralar dolar karşı değer kaybetti ama bu kadar kaybetmedi. Bütün bu süreçte yukarıda bahsettiğim yumuşak yüzlü yorumcular, ekonomistler, akademisyenler hepsi oradaydı. Ana akım medyada aslında işlerin o kadar da kötü olmadığını söylemekle meşguldüler. Bugün yaşanan olumsuzlukların yolu adım adım döşenirken üç maymunu oynadılar, sustular, hatta arka topladılar! Daha da acı olansa hala daha çıkıp hiçbir şey olmamış gibi aynı tonda konuşmaya devam ediyorlar. Denk geldikçe önce pes, ardından da bu da geçer diye mırıldanıyorum!