KASIM2020 Reşat Kutucular
Sağanak şeklinde ateş yağar
Sağanak şeklinde ateş yağar 1900’de doğduğunuzu farz edin diye başlayan bir yazı çıktı karşıma… 14 yaşınızdayken 1. Dünya Savaşı patlıyor, 18’inize geldiğinizde savaşta 22 milyon kişinin öldüğüne tanık oluyorsunuz. Sonra 50 milyon kişinin hayatını kaybettiği bir salgına denk geliyorsunuz, ardından ekonomik kriz geliyor, 40 yaşınızda ikinci dünya savaşı diye devam edip gidiyor yazı… Gerçekten çok zor yıllar… Ellinizde iki dünya savaşı görmüş oluyorsunuz, ötesi var mı? Felaketleri yarıştıracak halim yok. Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim, bazen yakınınızda ölen az insan uzağınızda ölen çok insandan çok daha fazla sarsıcı, çok daha yıkıcı olabiliyor. Yanı başınızdaki darbe uzaktakinden daha yakıcı oluyor. Maalesef öyle… Herkesin travması kendine… Kişisel tarihime bakıyorum, yazılacak az acı yok… Ki ben hayatı görece konforlu bir iklimde büyük sarsıntılardan uzak yaşadım. Buna rağmen bu ülke ne yaptı ne etti defalarca bana da dokundu, beni de acıttı. Başlıyorum… 2 yaşım dolmadan bir askeri darbe olmuş. Başbakan ve iki bakanını asmışlar, sonradan öğrendim. 13 yaşımda bir darbe daha oldu. Anayasayı tebdil, tağyir ve ilgaya teşebbüsten üç genci astılar o zaman da… Anarşist diye etiketlediler gencecik çocukları… O günlerde içimde beliren hüzün ara ara hep kendini gösterdi. Değişik biçimlerde, öfkeyle karışık ama hep oradaydı… Şimdilerde bakıyorum Anayasa hemen her gün güle oynaya ona buna ayar vere vere ilga ediliyor! Sonra Kıbrıs Barış Harekâtı geldi. Hatırlıyorum, bazı gecelerde karartma yapıldı. Değişik bir ergenlik deneyimi… Sonrasında ülkenin en güzel sırtlarından birinde üniversite okurken Şişli’de patlayan bombalar, Taksim’de öldürülen insanlar, bizim yurda yapılan gece yarısı baskınları… Tehlikenin göbeğinde değilsin ama mesela İstiklal’de sinemaya giderken de tetiktesin… Memleketin cennet gibi bir köşesinde diken üstünde bir hayat… Ve 12 Eylül… Travmanın ağa babası… Bugünlere kadar sarkan kirliliğin başlangıcı! Fazla bir şey demeye gerek yok. Uzak etkileri bugün artık herkesin kol mesafesine girmiş durumda! Ve askerlik… Belki de asıl Türkiye ile ilk karşılaşma… Sonrasında dışa açılım üzerinden gelen dönüşüm… Duvarların yıkılmasıyla başlayan yeni dönem… 90’lı yılların alaca karanlığı… Faili meçhuller… Üniversitede hissedilen tedirginlik farklı biçimde yine, yeniden… Üç ekonomik kriz ve bir post modern darbeyle yolu açılan AKP iktidarı… Kaybolacak yılların ayak sesleri… Kulelerin çöküşünün TV’den canlı yayını… 2008’de bu kez çöken ama çöktüğünü belli etmeyen sistem… Merkez Bankaları üzerinden bin yılın servet transferi… Rüşvetin bile boyunu uzayıp milyar dolarların havada uçuşması… Şşşşştttt aramızda! İçeride iktidarın kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimi… Sonra 1 Kasım’a kadar patlayan bombalar, akan kan… Üniversitedeki tedirginlik yine, yeniden… 2016 Temmuz’unda bir adet darbe girişimi… Ardından gelen Ohal! Fırsat bu fırsat deyip baskıyı artıran bir iktidar… Ev yapımı 2018 ekonomik krizi… Sonrasında bu salgın… Dünyada her gün ölen 5-6 bin kişi… 10 ayda 1,2 milyon kişi… İstatistik olarak var olan ama aslında “salgın zaiyatı” sayılan insanlar. İçeride bir yığın soru işareti! Bu ülkede görece steril yaşanmış bir hayatın özeti bu… Yakın arkadaşlarımdan çok daha kötüsünü yaşamış, çok ağır bedeller ödemiş olanlar var. Ateş düştüğü yeri yakar ve bu ülkede sağanak yağmur şeklinde ateş yağar! Hem de yıllardır… Üzerinize düşmese az ötenize düşer mutlaka…