EYLUL2020 Tutku Konuk Altındal
İstanbul Sözleşmesi neden yaşatır?
İstanbul Sözleşmesi neden yaşatır? Bir süredir oldukça gündemde olan ve farklı taraflarca başka başka yönlere çekilmeye çalışan İstanbul Sözleşmesi’ni daha düne kadar kimse bilmiyordu. Ancak “nedir ve neleri kapsar”ı anlatmadan önce bazı rakamlar vermek istiyorum: • Bildirilen ihbarların en az %42’sinde kadınlar şiddet failleri ile barıştırılıyor ya da hiçbir işlem yapılmıyor. • Savcılık toplam şiddet vakalarının yalnızca %4’ünde devreye giriyor. • Savcılığa taşınan çok az sayıdaki şiddet vakasının %21’i mahkumiyet kararıyla sonuçlanıyor. • Her 1000 şiddet failinden 8’i mahkum oluyor, 992’si ise ceza almadan hayatına devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi nedir? • Kamuoyunda “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılan sözleşmenin, resmi adı, “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir. • Sözleşmenin ilk akla gelen özelliği, kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşme olması. • Özetle, İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılmasına ilişkin hükümler içeriyor. • Ayrıca, Sözleşme’nin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini denetlemek için oluşturulacak ve kadına yönelik şiddet alanında uzman üyelerden oluşan GREVIO (Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu) adlı organın kuruluş, görevleri ve işleyişini düzenliyor. • Kadına karşı şiddet, ilk kez açıkça insan hakkı ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlanıyor. • GREVIO, taraf devletlerin Sözleşme’nin getirdiği standartlara uyup uymadıklarını belirlemek için raporlar hazırlıyor. Sözleşme nerede, ne zaman imzalandı? • 11 Mayıs 2011’de imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzayı Türkiye adına, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu attı.   • Sözleşmeyi ilk imzalayan diğer ülkeler Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, Slovakya ve Lüksemburg. • Meclis, Sözleşmeyi, 14 Mart 2012'de kabul edildi. Böylece Türkiye sözleşmeyi ilk onaylayan ülke oldu ve Sözleşme,1 Ağustos 2014’te Türkiye’de yürürlüğe girdi. • Kasım 2017'ye kadar 45 ülke tarafından imzalanan ve 27 ülke tarafından onaylanan Sözleşme, Almanya’da 2018’de yürürlüğe girdi. • İstanbul Sözleşmesi, başta Türkiye olmak üzere dünya genelindeki kadın hareketlerinin en önemli somut kazanımı olarak görülüyor. Sözleşmenin temelinde hangi dava var? • 2009 yılında, "Nahide Opuz vs. Türkiye davası" ile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ilk kez, taraf devleti,  Türkiye’yi kadın cinayetinden sorumlu tutarak, devleti cinsiyet temelli ayrımcılık ve yaşam hakkı ihlalinden mahkum etmiş ve kadına karşı erkek şiddeti konusunda gerekli uygulamaların mevcut olmadığına karar verdi. • Erkek şiddeti konusunda tüm dünyada içtihat niteliğinde görülen Opuz vs. Türkiye davası kararı, İstanbul Sözleşmesi’nin de temelini oluşturdu. İstanbul Sözleşmesi ve hükümleri • İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini içeriyor. • Sözleşme çerçevesinde eviçi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde anlaşılır. • Dolayısıyla “aile” olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı, aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmez. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler o denli önemlidir ki; silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini korur ve Taraf Devletlerin bunu garanti altına alması gerekir. • Sözleşmenin getirdiği yükümlülük: Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda. • Ancak devletlerin sorumluluğu bununla sınırlı değil. Aynı zamanda şiddeti gerçekleştiren ister kadının sevgilisi, ister kocası, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü devlete ait. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde şiddetin sorumlusu İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde devlet olacaktır. İstanbul Sözleşmesi ne değildir? İstanbul Sözleşmesi, “aile”ye materyalist çerçeveden baktığı bilgisi yanlıştır. Sözleşme, “aileye” toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı üzerinden bakar ve kadın ve erkeği eşit olarak konumlar. • “İstanbul Sözleşmesi, Türkiye toplumuna dayatılıyor” düşüncesinin hiçbir karşılığı yoktur. Sözleşme, Türkiye’deki kadın hareketinin öncülüğünde dünya kadın hareketi mücadelesinin sonucunda tam bu topraklardan çıktığı ve İstanbul’da imzalandığı için adı İstanbul Sözleşmesi’dir. • “Bu sözleşme Müslüman toplumun âdet, töre, örf ve din gibi temel değerlerini ortadan kaldırmak için düzenlenmiştir.”. Kimi çevrelerce yayılmaya çalışılan bu ifadenin de hiçbir gerçekliği yok. Sözleşme, şiddet gören kadınları korumayı, şiddeti önlemeyi, hedefler. • İstanbul Sözleşmesi, aile düşmanı değildir. Ailede yer alan bireyleri eşit konumlandırır ve “kadının beyanı esastır” ilkesini benimser. Öne çıkan önemli ifadeler hangileridir? Kuşkusuz böyle bir metinde her ifade öncelikli öneme sahip. Ek olarak bazı ifadeler ise toplumsal cinsiyet eşitliğinin zemini oluşturuyor. Bu ifadeler şöyle: • Sözleşmede ayrıca toplumsal cinsiyete uygun davranışların çok küçük yaşlardan itibaren yerleştiği gözetilerek eğitimin tüm aşamalarında kullanılacak materyallerin toplumsal cinsiyete ilişkin yaygın ve eşitsiz davranış kodlarından arındırılması, küçük yaştan itibaren şiddetsiz iletişim yolları hakkında eğitimler verilmesi ve bu eğitimlerin medyanın imkanlarıyla desteklenmesi gerektiği ifade ediliyor. • İstanbul Sözleşmesi CEDAW Komitesinin 19 numaralı Genel Tavsiyesiyle de uyumlu bir şekilde kadına yönelik şiddetin kadınlar ile erkekler arasındaki eşitsiz güç ilişkilerinden, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılıktan kaynaklandığını söylüyor. • Taraf devletlerde sözleşmenin uygulanıp uygulanmadığını denetleyen GREVIO da anket formunda bu önyargıları, toplumsal cinsiyet rollerini ve bunların beslendiği sosyal ve kültürel yapıyı değiştirmek için neler yapıldığını soruyor. GREVIO ayrıca kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi için yürütülen kampanya ve programlara ilişkin bilgiler soruyor. • Sözleşme engellilik, cinsel yönelim gibi unsurların da dikkate alınmasını istiyor. • Yerleşik ve ayrımcı toplumsal cinsiyet rollerinin ve bunların sürmesini sağlayan sosyal ve kültürel yapıların dönüştürülmesi yükümlülüğünü içeriyor. Kadınların ailenin bir parçası ve ev işleri ve çocuk bakımı başta olmak üzere bakım hizmetlerinin esas sorumlusu olarak değil, kendi başına bir birey olarak görülmesini öneriyor. Kadınlar, neden savunuyor? Kadını aile içine hapsetmeyen, kadını sosyal yaşamın merkezine koyan sözleşme, eşitlik kavramı üzerinden kadını konumlandırıyor. • Taraf devletlere, şiddetin önlenmesinde büyük sorumluluklar yüklüyor. Örneğin, Türkiye’deki kadınların şiddete karşı sıkça başvurduğu 6284 No’lu yasa, İstanbul Sözleşmesi’nin garantisi altında. Çünkü İstanbul Sözleşmesinin iptalini isteyenler 6284 sayılı kanunun iptalini de istiyorlar. Tam da bu sıraladıklarım yüzünden İstanbul Sözleşmesi bir kadın veya erkek meselesi değil, bir insanlık meselesidir. Çünkü bu hak bugün kadınların elinden alınırsa kadınlar yarın öbür gün bir sonraki adımda haberlerde kadına nafaka hakkı, miras hakkı ve Medeni Kanun’un tehlikede olduğundan endişe ediyorlar. Hiç değilse bu konuda bir olalım birlik olalım, anlatalım, konuşalım, paylaşalım. #istanbulsözleşmesiniyaşatalım!