Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Hasibe Özdemir
Eksik Bir Şey Mi Var Hayatımda?
Dönüp duruyor odanın içinde. Ağızları açık üç bavula bir şeyler koyup çıkarıyor her dönüşte. Yatağın üstü ütülenmiş çamaşırlarla dolu. Yerdeki selede sırasını bekleyen küçük bir küme var hala. Dudakları oynayıp duruyor ama sesi çıkmıyor.Fişteki ütünün odaya doğru salıverdiği buharlı nefesi duyuluyor sadece.Azıcık otursa azalacak sanki kızgınlığı. “Ot tutmuş dana gibiyim ”diyor ütüyü bırakıpşifonyerin çekmecesini açarken. -Bitmedi mi hala anne ya… Eli belinde doğruluyor Hacer. Kaşının tekini kaldırıp, kapı eşiğinde duran büyük oğluna bakıyor. -N’oldu? -Uykumuz geldi. -Geldiyse kaçırmayın paşam, ben sokakta devam ederim ütünüze, devrilin hemen anneciğim. -Ben öyle de giyerdim,yapmasan da olurdu diyoroğlan, ütülenmiş pantolonuna uzanırken. -Bırak! diye çıkışıyor Hacer. Gelip bitmiş işin ucundan tutuyor. Hadi çocuğum! Hadi! Git kaldır babanı dabir işe yara madem. Devrildiği yerdendoğrulupiçeri yatsınbir zahmet. Hiç çekemeyeceğim ‘Oram buram tutuldu’ diye sızlanmasını. Nasıl olsa kör karanlıkta sökecek yatağımızdan.Bunca saat ayakta olankendisiymiş gibi sallayacak suratı ‘Hadi, hadi’ diye. İki lokmayı da dizecek boğazımıza. Oğlu çoktan salona geçmiş kardeşine “Yaklaşma, heyheyleri üzerinde,” işareti yapıyorken dönüp radyoyu açıyor Hacer. Sunucu şekerlenmiş sesiyle, programa bağlanan dinleyiciye “Bekleteceğiz sizi”diyor.Mikrofon kendisine yöneltilmiş gibi radyoya bakıp, kaldığı yerden söylenme başlıyor yine ‘ Sorsan, bekletmeyelim yaşlı kadını, bir an önce bulalım yolumuzu,’ der. Yalancı. Çorapları çantaya atıp,kahvaltılıkları gözden geçirmek için buzdolabına yöneliyor bu kez. “Senin ananın tek yaptığı iş bu değil mi zaten? Kışın başında beklemeye başlamıyor mu yaz tatilimizi? Üç ay öncesinden sormuyor mu ‘Kaçta çıkıyorsunuz yola?’ diye. Ütü nefesini bir kez daha bırakıyor hırsla. Buzluktan tereyağını çıkartıp dönüyor geriye. “Kaç mola yeri geçiyoruz, bir yudum şey geçmiyor boğazımızdan. Erkenden kavuşup dizine mi yatacaksın sanki. Atacaksın bizi eve, dolaşacaksın kendin gibi miskin arkadaşlarının inini, kovuğunu. Oğulların da sinek gibi yapışacak bilgisayarlarına, kıymetli ananla ben mutfakta, olmadı salonda, ama ille onunla ben, hep yan yana.” Kayınvalidesiyle geçireceği bir ayın sıkıntısı kâbus gibi çöküyor yüreğine. Kolonyayıyüzüne boynuna döküp bir gömlek daha koyuyor ütü masasına. “Ensemden ayrılmaz artık. Maazallah yalnız nefes alsam, iyi gelir elime koluma, şifa olur derdime tasama. Ben bilmiyor muyum niye yapışıyor paçama. Onca zaman biriktirdiği laflarını çarpacak tek tek. Hacıyatmaz olsan duramazsın karşısında. Sanki sağır olan benim, öyle de bağırıyor cadı, suya soksan kafanı kurtulamazsın bet sesinden.” Ütüye su ekleyip, ilkyardım çantası olarak kullandığı torbayaağrıkesicilerle, yanık merhemini atıyor. “Yok, ‘Recai kilo mu vermiş?’ Yok, ‘Üstü başı dökülüyormuş,’ Yeter be kadın! On beş yıl oldu bitmedi hesabın. Bana kalsa koyardım sıska oğlunu evinin avlusuna ama bende de var iki tane. Suçum senin dul kaldığın yaşta olup hala başımda bir herifin olması mı? Kimselere yakıştıramadığın oğlunu senden dinlemekten aşındı kulağımın zarı.” Salondan kocasının sesi geliyor. Uyanmış belli. Buruşturuyor yüzünü. “Bazen ‘Bu kim?’ diyorum.Bu, kokan ağzı, ekşi yüzüyle her sabah benim yatağımdan kalkan adam mı yapmış dediğin onca şeyi? Bak sen! Benim bir çiviyi düzgün çakamayan beceriksiz kocam meğer dağı taşı delen civan mertmiş. Ne lafının ne gözünün ayarı var. Bir dur artık! Bak oğlunun kalıbına da söyle, ne koydun fırına ne çıktı tepsiden?” Bir türlü ütü tutmayan gömleği çekiştirip fırlatıyor çamaşır selesine. “Sana kalsa cevap hazır tabi, doğru dürüst karısı olsa yüzü güler aslanının. Bir zahmet diyiversen kadın olmanın doğru dürüstü nasıl olur? Hem de otuz yıllık dulluktan sonra bile bunu hatırlıyorsan, bir zahmet diyiversen!” Eline attığı dökülüyor sanki. Düşürdüğü pantolonu alıp, koyuyor yeniden ütü masasına. “Düşmedin gitti yakamızdan tövbe Allah'ım! Nereye kaçsam kurtulamadım dilinden. Sabah akşam elin telefonda ‘Musluk aktı Recai, komşu yan baktı Recai.’ Ne gecen belli ne gündüzün. Amenna, dünyadaki tek varlığın oğulların ama küçüğü arayabiliyor musun bakalım? Esra Hanım izin verir mi o telefonun zırt pırt çalmasına? Cebini de kapatıverir yüzüne çat diye,kurur kalırsın öyle. Ama Hacer salaktır, Hacer ses etmez. Ezilir büzülür, açmaz ağzını. Siz öyle vır vır konuşun, Hacer içine atar, yutar hepsini. “Bütün annelerin ellerinden öperim” diyor sunucu.Bütün anneler… Annesinin yüzü yarısı ütülenmiş beyazgömleğin üzerinde görünüp kayboluyor bir an. “Ah be annem ‘Gözünün içine bakar böylesi, evine de sahip çıkar,’dedin yaktın başımı. Şimdi yaşasaydın da görseydin bakan var mı kızından yana? Der miydin yine ‘İyi nasip’ diye? Söküp alamazdın anasının elinden iki bayramdan birinde yeminle. Azıcık açsam ağzımı ‘İdare et be kadın,’ diyecek yine ‘O yaşlı, ne kaldı ömründen?’ Benim ömrüm ne oluyor peki? Ben gençleşiyor muyum sabahtan akşama? Beni kim idare edecek, kim dinleyecek? Daha lafım bitmeden ayakkabısını giyen sen mi duyacaksın beni? Hep ‘Sonra konuşuruz Hacer, sonra söyle Hacer’. Ne zaman de hele, yaşlanınca mı? Anan olsa tek satır unutmaz, biriktirdiğinden on yıllık garez çıkar, bende biriken anca beni dert sahibi yapar. Öyle sersem sepelek bunar kalırım ben! Bodrum’dan aradığını söylüyor tırtıklı bir ses. Sunucu şehirde sıkışıp kalmak üzerine bir şeyler söylüyor, sitemli şuh bir sesle. “Seneye de gidemeyelim o kampa, gerilsin önümüze yine, koparmaz mıyım kıyameti! Görür o! Kimin dulluğu, kimin kulluğu nasılmış, konuşuruz o zaman. Kolaysa engel olsun bu sefer de. Hadi bakalım!” Ütülenmiş olanları bavullara yerleştirirken, çalmaya başlayan şarkıyı fark ediyor birden. Eksik bir şey mi var hayatımda /Gözlerim neden sık sık dalıyor Eksik bir şey mi var hayatımda/ Gökyüzü bazen ciğerime doluyor Dalıp gidiyor eli ağzında, güzelim sese.Tıkıştırdıkları hayatının toplamıymış gibi umutsuz bir ifadeyle bakıyor üç bavula. Kalksam duraktan dolmuş gibi/ Arka koltukta unutulmuş gibi Terliklerimle, gelsem sana/ Sonunda aşkı bulmuş gibi. Şak diye elini alnına vurup ayakkabılığa seğirtiyor. “Gene dağıtmıştır ona buna, bir çift bile kalmamıştır ortada” diye yükseltiyor sesini.Ütü bir kez daha salıyor nefesini bıkkınlıkla.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.