EYLUL2022
BALIK MEZATINDA
SATIYORUUM! SAAATTIM!
Her şey Karaburun’daki yeni evimizde balık pişirme isteğiyle başladı. Talep gayet makul. Ev var, ocak var, tava var, un var. Tek eksiğimiz balık. Kıyıdan attığımız oltalara adam gibi bir şey takılsa o ayak da tamamlanacak ama gelmiyor mübarek!
O zaman bastırıp parayı satın alacaksınız.
Eşten dosttan edindiğimiz istihbaratla, balıkçıya gitmek yerine soluğu İskele’deki kooperatif binasında aldık biz de… Her gün saat 11.30’da mezat varmış. Gelen irili ufaklı (ve o gün tutulmuş) balıklar alıcısıyla buluşuyormuş.
E güzel! Hem balık satışı hem de heyecan…
En son gittiğim mezatta, fiyatı 500 liradan 2 bin 500 liraya kadar çıkan antika gramofon, satışı yöneten papyonlu adamın kafasında kırılmıştı. Elbette istisnai bir durum o. Ama adrenalin, bu işin temel taşı. O yüzden oldum olası ilgi duymuştum müzayedelere… Özellikle sanat eserlerinin konu edildiği açık artırmalara…
Muhammen bedeli üzerine yazılmış eseri yakından incelerken bir yandan da diğer alıcıları, yani açık artırmadaki muhtemel rakiplerini kesenler, ellerindeki bayrakla satın almak istedikleri şeyin sırasını beklerken heyecandan tırnaklarını yiyenler, telefonla gelen müşteri emirlerini takip eden profesyoneller ve zenginin malı ile çenesini yoranlar… Herkes orada olur.
“Mezatlara bu kadar ilgi duyan birisi olarak hiç artırmaya katıldın mı?” diye soranlara cevabım mahcup bir “hayır” olacak.
Ama kararlıyım; bu kez şeytanın bacağını kıracağım. Balık malık…
Olay yerine (yani mezata) vardığımızda saat 11.00’i biraz geçiyordu. Hemen tezgaha yanaşıp balıkları incelemeye başladık. Eşit büyüklükteki plastik kapların içinde farklı tür, adet ve irilikte balıklar dizilmiş, üzerlerine de birer etiketle satış numarası, gramaj ve fiyatları yazılmıştı. Bir kısmı oltayla avlanmış kefal, mercan, çupra, gopez, ısparoz, kırlangıç balığı; “Denizin Ferrarisi” dedikleri trança, ıstakoz, sinarit, barbun, vs.
Eşim hayran hayran balıkları incelerken, ben de kuşkulu bakışlarla etrafı kesmeye başladım. Hangi balık grubuyla kimler ilgileniyor? Benim gözüme kestirdiğim levrek ve kefal tabaklarına dokunan var mı? Dokunuyorlarsa amaçları ne? Onlarla sadece gönül eğlendirmek mi istiyorlar yoksa kesin alıcı mı bunlar?
Saat tam 11.30’da, mezatı yöneten çakır gözlü abimizin tepede asılı deve çanına vurmasıyla başladı açık artırma. İlk grupta mercanlar var. Üzerlerindeki numaraya göre sahne alacak hepsi. Dakka bir, gol bir! 950 gramlık tabaktaki 4 mercanın açılış fiyatı 180 TL iken bir anda 320’ye çıktı. Rekabet, İskele’deki restoran sahipleri arasında… Onlar “yaz” diye bağırıp (jargon böyle) ortalığı kızıştırdıkça, fiyatlarla birlikte benim de tansiyonum yükselmeye başladı. “Anam” dedim, “Bunlar çıtır çıtır yer beni!”
Kararımı verdim. 120 TL’den satışa çıkarılacak 2 adet levrekte gözüm ve de gönlüm… Çakır gözlü abi onlara doğru yaklaştıkça, kalbimdeki çarpıntı da artmaya başladı. “Evveet, 1 kiloluk sinarit”, “5 tane gopez”, “2 adet yumurtalı sarıkulak” derken, sıra bizim levreklere geldi, iyi mi?
Ama diğer balıklarda Ömer Üründül’ün futbol yorumları gibi renksiz girişler yapan abimiz, akşam tavaya atma hayali kurduğum levrekleri öyle bir allayıp pullamaya başladı ki! Neredeyse karşıdaki bakkal bile dükkanı bırakıp gelecek:
“Oltayla avlanmış şöyle 2 tane cillop gibi levreek… Böylesi bir daha çıkmaaaz!”
Ne kadar gereksiz! Çıkar ya da çıkmaz! Sana ne? Sana neee? Koskoca denizde daha ne güzelleri var. Gereği var mı şişirmenin? Bırak alan alsın değil mi? Bu arada başka bir arkadaş da elinde cep telefonu, canlı yayın yapmaya başladı birilerine. Sanırsınız National Geographic muhabiri.
- Eveeet! Ege denizinin derin ve de serin sularında yakalanmış balıklarla birlikteyiz. Mezat ilerledikçe heyecanın dozu da artıyor. Şimdi sıra levreklerde… Şunların güzelliğine baksanıza… Ne kadar da diriler… Buyur burdan yak!
Hayır, doğru dürüst kimsenin izlemediğini biliyorum ama korkum, adamın anonsunu duyan izleyicilerin gaza gelmesi…
Çakır gözlü abinin 120 TL demesiyle Yaradan’a sığınıp atladım hemen.
- Yaz!
İlk hamleyi yaparak en azından karımın yanında itibarımı kurtarayım. “Bizimki açık artırmaya katılamadı bile” demesin sonra. Yenildik ama ezilmedik muhabbeti yaparım en azından…
İnsanlık için küçük olsa da benim için büyük bir adımdı bu. İlk kez bir açık artırmada alıcı olmuştum. Herkesin hayranlıkla beni izlediğine, 30 yıllık karımın cesaretim nedeniyle bana yeniden aşık olduğuna emindim.
Bu vakur duruş ve gurur, topu topu 3-4 saniye sürdü. Hemen karşımdaki restoran sahibinin “130”uyla titreyip kendime geldim. İlk fiyat artışını alan çakır gözlü abi, nedense hemen bana dönmüştü. Onunla birlikte de herkes…
“Davacın kadı olursa, yardımcın Allah olsun” demiş eskiler. Balık mezatında karşınıza restorancının çıkmasıyla hemen hemen aynı durum. Ama serde delikanlılık var ya, “140” dedim ben de…
Restoran sahibinin damarına basmış gibiydim sanki. Hemen 150’yi patlattı.
İskele’deki balık tezgahının etrafını çevreleyen kalabalığın bakışları bir kez daha üzerimde toplandı. Gaza gelmiştim. Ben de artırdım fiyatı. Alt tarafı 10’ar liralık fark oynamaktaydı arada ama rakamın her büyümesinde, sesim biraz daha kısılıyordu sanki. Zannedersiniz, Paris Sanat Galerisi’ndeki son Rembrandt tablosuna talibim. Bizim levreklerin fiyatı 200 TL’yi aştığında, restorancının bakışlarında bir yumuşama hisseder gibi oldum. Belki de içinden “Evine iki lokma götürecek garibim. Daha fazla yüklenmeyeyim” diye geçiriyordu, kim bilir!
Onu öyle görünce bana bir cesaret geldi. Tam bir “Keçi şarap içmiş, dağa kurt aramaya çıkmış” durumu… Ağzımdan çıkan son fiyatın “250” olduğunu hayal meyal hatırlıyorum. Mezatı yöneten çakır gözlü abinin “Yaz, peşin” sözü ve levreklerin elime tutuşturulmasıyla kendime gelmişim.
Savaşmış (!) ve kazanmıştım.
Akşam yediğim o levreklerin tadını anlatamam size. Bundan sonraki hedefim, mezattan yumurtalı iri bir kefal alabilmek.
Ne diyelim; iyi olan kazansın.