OCAKSUBAT2024
AYLA ALGAN ANISINA
Ayla Algan: “Ölümsüzlüğü sağladığımı düşünüyorum” Neredeyse yarım asırdır yetişen her kuşağı yakalamayı, aralarında onlarca yaş farkı olan insanların zihninde aynı güleryüzlü resmi bırakmayı, kaç sanatçı başarabilir? Ayla Algan, o sanatçılardan biri. Hangi mecrada olursa olsun -tiyatro, müzik, sinema, televizyon ya da eğitimcilik- Ayla Algan; hep enerji dolu, gözlerinin içiyle gülen, kendinde olanı paylaşan, mütevazı Ayla Algan. Kuşaklar arasındaki sınırları kaldırması, bundan olsa gerek. Beş yıl önce kurulan Ekol Drama Sanatevi'nin Genel Sanat Yönetmenliğini yapan, son aylarda yayınlanan televizyon dizisi "Aliye" ile ekrana dönen Algan, başka sınırları da aşma peşinde. Fresenius Medical Care Türkiye'nin projesi kapsamında, diyaliz hastalarının tedaviye uyumunu artırma amaçlı bir müzikli performans olan "Sınırlar"ı hazırladı ve beş şehir dolaştı. "Sınırlar"ın İzmir ayağında gördük ki; provalarda da, sahnede de, perde inince de aynı sıcaklıkta bir sanatçı var karşımızda. İşte onun ölümsüzlüğünün sırrı burada. Hollywood devlerinin arasından... 1937'de İstanbul'da doğan Algan, öğrenimini Dame de Sion'un ardından Fransa'da, Versailles Lisesi'nde tamamladı. Tiyatro sanatçısı Beklan Algan'la evlendikten sonra ABD'ye gitti. James Dean, Paul Newman, Mickey Rourke, Al Pacino, Nicole Kidman, Marlon Brando gibi Hollywood devlerinin okulu New York Actor's Studio'da öğrenim gördü. Sahneye de ilk kez bu sırada çıktı. Tiyatro yaşamı 1961'de "Tarla Kuşu" oyunuyla başladı. Bundan itibaren de hep, ses getiren işlerin sanatçısı oldu. İki kez "Ophelia" rolünü oynadığı "Hamlet"te, bir kez de erkek giysileri içinde "Hamlet" oldu. 1964'te, senaryosu Vedat Türkali'ye ait bir Ertem Göreç filmi olan "Karanlıkta Uyananlar" ile sinemaya geçti. Sinemadaki ilk ödülü gecikmedi: 1966'da Atıf Yılmaz'ın yönettiği "Ah Güzel İstanbul" ile, San Remo Bordighera Film Şenliği'nde Gümüş Ağaç Ödülü'nü aldı. 1970'de Montreux Festivali'nde kadın özgürlüğü üzerine çevrilen "Kadınlığın Öyküsü" adlı filmde oynadı. "Zilli Nazife", "Biraz Kül Biraz Duman", "Son Söz Benim", "Eksik Etek", "Salak Bacılar", "Seni Seviyorum Rosa", "Dört Mevsim İstanbul", "Harem Suare", "O da Beni Seviyor" rol aldığı filmlerden bazıları. Ayla Algan, sinema ve tiyatro oyunculuğunun yanı sıra Türkiye'yi çeşitli festivallerde temsil eden, ödüller kazanan bir ses sanatçısı. 1971'de Paris'in ünlü Olimpia'sında sahneye çıkan Algan, 1973'te Altın Orfe Şarkı Yarışması'nda ikincilik ödülü kazandı. Mehter Marşı ile incelik dersi Ayla Algan'ın çıktığı sahne, sanat yoluyla bir toplumsal mücadele alanı oldu hep. İnsanın insanca yaşaması ülküsü doğrultusunda ürünler verdi. 1961 Anayasası'nın verdiği sendikal ve politik hakları vurgulayan "Karanlık’ta Uyananlar" filmi, İstanbul gecekondularında yaşayan işçi sınıfı ile lüks mekanlarda yaşayan burjuva kesiminin çatışmasını temsil ediyordu. "Karanlıkta Uyananlar" ve "Ah Güzel İstanbul", modernleşme ve İstanbul'a göç konularında klasikleşen filmler oldu. "Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter'le, 'Rosenbergler' müzikalinde başladım" dediği müzik, Algan'ın kendini ifade biçimini genişletirken, söyleyeceği sözleri de çeşitlendiriyordu. Bundan sonra Erkan Özerman'ın menajerliğinde bir Anadolu kültürü destanı geldi: Yunuslar. Müziği Timur Selçuk'a ait "Yunuslar" adlı uzunçalar, 1970-1971'de, Yunus Emre'nin doğumunun 650'nci yılında, Fransa'ya gönderilmek için yapılmıştı; dünyaya yayıldı. Montreux Festivali'ndeki yapımcı, ilkin Fransızca yapılan "Yunuslar"ı küçümsedi ama karşısında, ulusalcı yanı güçlü, yerel değerlerini savunup öne çıkaran Ayla Algan vardı: "Önce adam şarkıyı çok sevmedi. 'Bununla mı yapacağız?' dedi. Baktı ki sarı saçlı, kadın özgürlüğü, falan diyen bir Türk kadını. Hiç görmemiş böyle bir Türk. Yanındakilere, 'Neyce konuşacağız?' dedi. Ben de Fransızca olarak, 'Neyce konuşmak istiyorsa onca konuşalım. Buralar Fransızca konuşuyor, Fransızca konuşalım' dedim. Şaşırdı. Adam bir enstrüman keşfetmiş, üstü örtülü. Bir açtı örtüyü, bizim kanun. Ben de festivale TRT adına, Dışişleri'nden gelmişim. 'Mösyö, başka estetiklerden yararlandınız mı?', dedim. 'Ne münasebet' dedi. 'Bu, kanundur. Dokuzuncu asra kadar Arap'tır, sonra bize geçer. En ulvi enstrümanımızdır' dedim. 'Siz barbarsınız' dedi. Nasıl kavga ediyorum... 'Doğru, biz müzikle dans ederiz. Atalarımız savaşa giderken en ince saz olan arp'ı atların üstüne koyarlardı. Ailelerini bırakacaklar ya... Bir adım atar, geride bıraktıklarına bakar, sonra iki adım atarlardı' dedim. Catherine Deneuve'den tut, tüm sanatçılar orada." Berlin-İzmir hattı 1972'de Montreux Festivali'nde yapılan kadın özgürlüğü programına, Türkiye'den sadece Ayla Algan davet edildi. "Koca Öküz" şarkısı da o programda ortaya çıktı. Algan, öküzü ölen İç Anadolulu bir köylü kadınının hikayesini anlatan şarkıyı, yemeni takıp yerel ağızla söylerdi. Belleklerde bu görüntüsüyle yer etti. Algan, "Zühtü" türküsünün, yaylı tamburlu disko yorumunu ise, Berkeley'de bir barda ortaya çıkardı. "Tchaka tchaka Zuhtu" dünya piyasasına sunuldu. Ayla Algan, kadın özgürlüğü, insan hakları, işçi hakları gibi evrensel değerlerle, içinden çıktığı toprakların kültürünü, tasavvufu bir potada eriten uluslararası bir sanatçı. Belki de bu yönü onu, Paris Olimpia'da konser veren ilk Türk sanatçısı yaptı. Algan Paris'te yaşarken 1979'da, Berlin'de de araştırmalar yapan eşinin yanına yerleşti ve burada Şener Şen, Tuncel Kurtiz, Kerim Afşar, Toron Karacaoğlu, Macit Koper, Beklan Algan gibi sanatçılarla işçi tiyatrosu yaptı. Müzikler, Ergüder Yoldaş'a aitti. Ekip, Berlin'de Türk oyunları oynadı. Bu dönemde Ayla Algan'ın İzmir seferleri başladı. Cuma günleri İzmir'e geliyor, Selmi Andak'la çalışıyordu. Behçet Necatigil'in şiirlerinden bestelenen "Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca", "Bekliyorum" gibi şarkılar, o dönemde ortaya çıktı. “Zihinle bedenini düzeltebilirsin” Ayla Algan yakın zamanda ise İzmir'e, burada Selmi Andak'la yaptıkları şarkılarla, "Sınırlar"ı aşmaya geldi. "Sınırlar", hemodiyaliz sistemleri, periton diyaliz ürünleri, organ nakli, diyaliz tedavi uygulamaları gibi alanlarda faaliyet gösteren Fresenius Medical Care Türkiye'nin organize ettiği bir etkinlik dizisi kapsamındaki müzikli performans. Klinik yetkilileri Ayla Algan'ın kapısını ilkin, "Tiyatro mu yapsak?" diyerek çalmış. Algan, kendi şarkılarına eşlik eden danslardan oluşan, Ekol Drama yapımı "Sınırlar"ı ortaya çıkarmış: "Ben dedim ki, tiyatro olursa, sahne arkasında da olsam yine her yere gideceğim. Kendi ellerimle yaparsam daha iyi olur. Hem hastaları görmek, tanımak da istedim." İstanbul, Adana, İzmir, Ankara ve Antalya'da diyaliz hastaları ve aileleri için sahnelenen bu müzikli performans, hastaların tedaviye uyumunu sağlamayı, sanatın tedavi sürecindeki etkisinden yararlanmayı amaçlıyor. Algan, gösteriye gittiği şehirlerde, klinikte hastalarla sohbet ediyor. Kronik böbrek yetmezliği hastası ve yakınlarından oluşan onlarca hastayı, EÜ Atatu¨rk Kültür Merkezi'nde "Yunuslar"ı, "Solgun Bir Gül Oluyor"u dinleyip izlerken görmek, "art-terapi"nin önemini anlamaya yeterliydi. Sahnedeki kadın, yaşama sevincini karşısındakine kolayca geçiriyor, onlarla etkileşim içinde gösterisini sürdürüyordu. Ayla Algan, "Zihinleri düzeltirsem..." diye düşünüyordu, "Ölümsüzlüklerini elde ederler": "Bizde diyalize ailecek gidiliyor, ölüme gider gibi. Avrupa'da böbrek hastaları için bu, günlük yaşamın bir parçası. Zihinle bedenini düzeltebilirsin. Bizim nezlemiz olur, mendil yetiştiremeyiz, sahneye çıkarız, durur. Eski bedenlerini hatırlayacaklar. Buna 'art-terapi' diyoruz. Sanatla tedavi olurlarsa ölümsüzlüklerini elde ederler. Hastalar çok iyiliğini gördü. Yaratıcı drama çalışmaları da yapıyoruz." “Doğaya karışırsın” Algan, yaptığı her işi sanata dönüştürmesini bildiği gibi, içinde yer aldığı çalışmalar da bu nitelikte. Salı akşamlarının sinema tadındaki dizisi "Aliye" de böyle. Algan, bu dizideki samimiyetin sırrını, "Rolleri roman karakterleri gibi geliştirdik. Dizi değil, karakter oynuyoruz. Film çeviriyor gibiyiz" diye açıklıyor. Dizideki çocuklar Arda ve Ayşe, Algan'ın Genel Sanat Yönetmeni olduğu ve Çağdaş Tiyatro Oyunculuğu dersi verdiği Ekol Drama Sanatevi'nin burslu öğrencileriymiş. Ayla Algan bugünlerde; yaratıcı dramadan oyunculuğa, solfejden resim derslerine dek birçok alanda eğitim veren Ekol Drama'daki işleri ve dizi çekimlerinin yanı sıra başka alanlarda da çalışmaya devam ediyor. Bir öğrencisiyle birlikte kadın özgürlüğü üzerine bir kitap hazırlıyor. Beyazperdede ise gelecek sene yeniden göreceğiz Algan'ı. "Aliye"nin yönetmeni Kudret Sabancı, çekmeye hazırlandığı film için Algan'a bir rol yazıyormuş. Yarım asra yaklaşan bu uzun ve çok kulvarlı koşunun finish'i yok. Doğada bitimsiz bir döngü bu. Çünkü Ayla Algan, "Ölümsüzlüğü sağladığımı düşünüyorum" diyor: "Tiyatroda bir şey kalmıyor insana. Eserlerinizi bir ressam, bir şair gibi sabitleştiremiyorsunuz. Tiyatro insandan insana geçiyor. Derviş gibi... Böylece insan bilimlerine girdim. İşadamlarına, doktorlara gidiyor, beden dilini öğretiyorum. Akciğer hastalarına bakan Toraks Derneği, 'Yunuslar'ı istedi benden. Yunus'taki nefesle bizim aramızda ne fark var, dediler. Yunus dağlara çıkıyordu. Tasavvuf, sen yok olmazsın, der. Doğaya karışırsın."