TEMMUZAGUSTOS2025
BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ: HÜSEYİN ARABUL
Elektromekanik sanayide başarının öyküsü Hüseyin Arabul Yirmi dördüncü yayın yılımıza kadar birçok başarılı insan portresini buluşturduk siz değerli okurlarımız ile... Bu sayıdaki konuğumuzun hikayesini okuduğunuzda gençlerle paylaşmak isteyeceğinize eminiz. ODTÜ Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Bölümü ilk 5 mezunundan biri olan Hüseyin Arabul, bu ülke için sağlık sorunlarına karşın 85 yaşında hala üretmeye devam ediyor ve yeni projeler için çalışma arkadaşlarını cesaretlendiriyor. Gelin bu mücadele dolu çok renkli yaşama birlikte tanık olalım. Sizi biraz tanıyalım mı? 1940 yılında maliye tahsildarı Ahmet Arabul ve Fatma Arabul'un oğulları olarak Kuşadası’nda doğdum. 7 yaşında babam ölünce annemin elinde bir dikiş makinesi, benim elimde bir tahta çantayla İzmir'e geldik. Babam anneme beni İzmir’e getirip okutmasını vasiyet etmiş. O da beni getirdi, önce Ballıkuyu ile Basmane arasında bir aile evine yerleştik. Ben okurken anneme yardım olsun diye her türlü işi yapmaya başladım. Simit satmaktan tutun, manavlığa, sakatatçılığa kadar… Çocuk yaşta girdiğim işlerde bazen çok da akıllıca davrandığım oldu. Mesela gevrek satmaya kalktığımda, ilk gün sepetin içinde yirmi gevrek vardı, satamadım. Acaba ne yapmak lazım diye düşündüm. Kendime göre biraz daha küçük, birinci sınıftan birini yanıma aldım. Gevrekleri sokakların birleştiği yerde satmaya başladım. Sokakları dolaşacağıma düğüm noktasında kalmanın daha mantıklı olacağını düşündüm. Arkadaş sabahtan dursun, öğleden sonra da tezgâha ben geçeyim dedim. Sabah okula gidiyor, çıkınca da gevrek satmaya geçiyor, aileyi geçindirmek için çabalıyordum. Annem ile önce aile evinde kalmış, sonra iki odalı eve, ardından üç odalı eve geçmiştik. Lise birinci sınıfa geldiğim zaman matematik öğretmenim defterimi gördüğünde “Sen ders verebilecek düzeydesin” demişti. Öğrenci iken öğretmen mi oldunuz? Namık Kemal Lisesi'nde matematik öğretmenim “Ben geç geldiğimde dersi sen yaptır” derdi. 1950’li yıllar. Özel dersler vermeye başladım, gelirim arttı. Bu sayede annemi daha güzel bir eve taşıma, eşyalar alma imkanım oldu. Bunları, ailesinin geliri iyi olan arkadaşlarımın ticari kabiliyetlerinin az ama yoklukta yaşayan insanların ticari kabiliyetlerinin gerçekten farklı olduğunu anlatmak için söylüyorum. Hayatınızın kilometre taşlarından biraz bahsedebilir miyiz? Kilometre taşları bana göre yolu nasıl yürüdüğünüzün sonucunu gösterir. O dönüm noktalarında yolun iyi seçilmesi, hayatta başarılı olmanın önünü açar. Bu yolun iyi seçilmesi insanların tek başına kendi kabiliyetleriyle ilgili değil, kolektif çalışmayla olabilir. Hayatım boyunca kolektif çalışmaya özen gösterdim. Daha gevrek satarken kolektif çalışmaya başladım. Sakatatçılık yaparken, sakatatları Salhane’ye gider alırdım. Salhane’de öğrenci olduğum için herkese yetmiş beş kuruşa verirlerken, bana altmış kuruşa verirlerdi. İlk seferde bir küfe aldım, kelleleri doldurdum. Bunları temizler, güzelce pişirirsem, annem de bunun üzerine karabiber, tuz dökerse, ürün daha cazip olur ve satarım dedim. Mağazalardan dört buçukta çıkan hanımlar vardı. Onların geçtiği yol üzerine tezgah açtım. Neden? Evlerine dönen yorgun kadınlara bir seçenek yaratıyorum. Kelleler ilk gün bitti. İkinci gün dedim ki bunu iki küfe yapayım, yanıma iki tane de arkadaş alayım. Yine kolektif çalışma anlayacağınız... Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunusunuz. Üniversiteye gidiş sürecinden söz eder misiniz? İzmir Namık Kemal Lisesi'nden mezun olduğum gün elimde üç haftalık geçim parası vardı. Ne zaman ders vereceğim diye bekliyordum. Fakat bir gün bir mektup aldım. Bu, benim için ilk dönüm noktasıdır. Hayatımı değiştirdi. Mektupta; “Evladım Hüseyin Arabul, adını Namık Kemal Lisesi yönetiminden aldım. Senin okumak için nasıl çırpındığını bana anlattılar. Bu nedenle ben sana her ay 250 TL göndereceğim. Bunu okulunu bitirinceye kadar sürdüreceğim. Benim kim olduğum hiç önemli değil. Sakın bu konuda araştırmaya kalkma. Senden istediğim, okulunu bitirince imkanların elverdiğinde sen de benzeri çocuklara yardımcı ol. Gözlerinden öperim” yazıyordu. O zaman için büyük para... O 250 lira her ay gelmeye başladı. Belli oldu artık, ben okuyacağım. Fakat gelin görün ki ikinci hafta bir öğrenci çıktı karşıma. Ders verdim. Onun üzerine ikinci, üçüncü, dördüncü öğrenci geldi. İyi para kazandım. Kitap aldım, anneme daha iyi imkanlar sağladım. Mesela ilk radyoyu ben aldım anneme. Ders verdiğim için artık paraya ihtiyacım kalmamıştı. Bana yardımcı olan kişiyi bir yıl sonra buldum. Önce hafiften kızgın göründü. “Benim artık paraya ihtiyacım kalmadı. Siz bana gönderdiğiniz parayı ihtiyacı olan başka bir öğrenciye gönderebilirsiniz” dediğimde ise yüzler gülmeye başladı. İnanılmaz bir destekti, minnettarım. Bir özelliğim vardı. Her yaz bir kişiye ücretsiz ders veriyordum. Ücretsiz ders verdiğim bir kıza aşık oldum. 24 Haziran 1963 tarihinde üniversite diplomamı aldım ve o yıl Özel Hanım ile evlendik. Bu evlilikte ikinci bir 250 liralık tılsım vardı. Kredi Yurtlar Kurumunun 250 lira bursunu biriktirdik, evlilik parası yaptık. Bu arada 1959 yılında başlayan, üniversite hayatımda tanışıp, yol boyunca eğitim, askerlik, iş hayatında kesintisiz birlikte olduğum dostum, arkadaşım ve ortağım sevgili Özcan Kanburoğlu ile dünya literatüründe ender rastlanan bir dostluğumuz oldu. Dünya tarihinde; Brown Boveri, Spreher Schuh, Merlin Gerin, Fevzi Akkaya-Sezai Türkeş gibi unutulmaz arkadaşlıkların birlikteliğine benzer. Bizimki de (ÖZAR) Özcan Kanburoğlu ve Hüseyin Arabul (ÖZAR) arkadaşlık ve ortaklığı olmuştur. ODTÜ Ankara fikri nasıl oluşmuştu? Ben Orta Doğu Teknik Üniversitesi sınavına kendi imkanlarımla değil, Namık Kemal Lisesi'nin müdür ve muavinleri sayesinde girdim. Yol giderlerimizi bile onlar sağladı. O zaman her üniversitenin ayrı sınavı vardı. Önce İstanbul'a gönderdiler, Işık Lisesi'nde kaldık. Orada ben Etibank sınavını kazandım. Ondan sonra ODTÜ’ye gittik. 7 arkadaş. Bir tek ben kazandım. Çünkü bir astsubaydan İngilizce dersi almıştım. Üniversiteye gittim ama ilk görüntü hayal kırıklığı idi… Üniversitenin binası yoktu. Meclisin arkasında devletten barakalar almışlar, bunu üniversite olarak takdim ettiler. “Ben buraya gelmem” dediğim anda biri omzuma dokundu, sınavda soru soran eğitmenlerden biriydi. Dedi ki “19 arkadaş bu üniversiteyi kurmak için geldik. Biz iyi bir üniversite kurmak için buradayız. Sen dışına değil içine bak.” Bu kişi ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü kurucularından Mustafa Nuri Parlar'dı. Sonra onun adına ODTÜ yönetimi ile Mustafa Nuri Parlar Vakfı’nı kurduk. Peki, neden elektrik elektronik bölümünü seçtiniz? Ortaokulda Tabiat Bilgisi diye bir ders vardı. Derste transformatör diye konu anlatılıyordu. Benim çok ilgimi çekti. O dersten sonra doğru bit pazarına gittim. Oradan anlatılan malzemeleri aldım ve bir transformatör yaptım. Anneme dedim ki, ben şimdi fişi takacağım gece lambası yanacak. Fişi taktım, bütün mahallenin elektriği gitti. Sonra düzgün şekilde yaptım tabii. ODTÜ sonrası iş hayatı nasıl başladı? Lisans eğitimim, 1963 Haziran ayında tamamlandı. İhtiyacım olduğu ve Özcan Bey de bana katıldığı için 1963-1964 yıllarında bir yıl kontrol mühendisi olarak Amerikan Mühendisler Birliği TUSEG’de çalıştık. Ben Samsun’da, Özcan Karamürsel’de. Bu sayede ev düzenini kurma imkanım oldu. Aylık 6 bin lira maaş aldım. Devlet memuru mühendisler o zaman ayda bin lira alıyorlardı. Tabii ben orada çalışırken de rahat duramıyorum. Amerikalılar 9.00-16.00 arası çalışıyor. Samsun 19 Mayıs Lisesi'ne gidip müdürle konuştum. "Bir sınıfı ver bana, matematik, fizik öğreteyim" dedim. Olur mu olur. Cumartesi, pazar geldi, akşam geldi öğrencilerim. Keyifle çalıştım. Samsun’da ders verdiğim sınıfın büyük bir çoğunlukla ODTÜ’ye girmesi beni çok mutlu etmişti… İnanılması zor bir olanak Prof. Dr. Lazio Stephan Yüksek lisans da yaptınız mı? Programımız belli idi. İyi bir tez konusu bulacak ve kariyerimi yönlendirecek geçimimizi sağlayacak yeni bir düzen kuracaktık. ODTÜ, barakalardan yeni kampusa taşınmıştı. Prof. Mustafa N.Parlar beni benden çok daha iyi tanıyordu. Kendisine Yüksek Lisans eğitiminde hem kendim ve hem de ülkem için bir şeyler yapmak istediğimi söyledim. Mustafa Bey; “Bölüme çok yetenekli bir profesör getirdim. Kendisi Türkiye için yararlı projeleri üniversite endüstri işbirliği yolu ile hayata geçirmek istiyor. ETİBANK Elektrik İşletmeleri Müessesesi (EEİM) destek verecek. Eşref Erkmen Bey hevesli genç mühendisler arıyor. Sana uygun olan projeyi kendin Stephan hoca ile birlikte seç ve Eşref Beyin de onayını al" dedi. Prof. Dr. Lazio Stephan 1954 Macar İhtilalinde, önce hapsedilen ve sonra 7 yıl TIR şöförlüğüne mahküm edilen değerli bir bilim adamıydı. Kendisi ile uzun uzun görüştüm ve düşüncelerini öğrendim. "154 kV Kaskat Akım Transformatör Tasarım ve İmalat" projesini seçtim. Ülkemde yapılmayan bir ürünün imalatını yapmak. Üstelik transformatör imalatı yapmak. Kendimi rüya aleminde hissetmiştim. ETİBANK Elektrik İşletmeler Müessese Müdürü Eşref Erkmen Bey'e gittim. Ona, bir projede Özcan Bey alabilir dedim. Muhasebe ve Finansman müdürü Halide Hanımı çağırdı. Kadroya mühendis olarak alınmamı ve 250 TL rotatif avans verilmesini, ayrıca Özcan Kanburoğlu'na da bir mühendis kadrosu verilmesini söyledi. Sonrasında bana dönerek “Sen ve Özcan bana mezuniyet sonrası iki yıl ETİBANK’ta çalışacağınıza dair söz vereceksiniz” dedi. Rotatif avans miktarının 250 TL olması tılsımın devam ettiğini gösteriyordu. Benim çok etkilendiğim ve inanılmaz yarar sağladığım kişilerden biri Lazsio Stephan Hoca'dır. Bana yokluğun kol gezdiği ortamda imalatın nasıl yapılacağını ve sürekli çalışmanın önemini, yardım olmayınca nasıl direnileceğini, yalnız ve kolektif çalışmanın nasıl gerçekleştirileceğini öğretti. Stephan Hoca devamlı olarak bir mühendisin başarılı olması için evvela işini severek yapması ve sürekli çalışması ikinci olarak da sürücü ehliyetinin olması gerektiğini söylüyordu. Mühendis olarak şöföre bağlı iş yapılmaz diyordu. Müdür veya patron olursan şöför kullanmalısın diyordu. Tez çalışmasının tasarım ve imalat uygulaması derslerle beraber iki dönem içinde tamamlandı. Ortaya, çalışan kocaman bir cihaz çıkmıştı. Tez sunumuma jüri olarak M.N.Parlar, A.Ferit Konar, Lazsio Stephan, Ayhan Türeli ve endüstriden Hüseyin Tekinel katılmıştı. Sunum iki saat sürdü. Beni dışarı çıkardılar ve sonucu beklememi söylediler. Dışarı çıktım. İki üç dakika sonra en genç öğretim üyesi Ayhan Türeli dışarı çıkıp beni içeri çağırdı. Sonuç için Mustafa Parlar Hoca teşekkür etti. Notun AA olduğunu soyledi. Ve tüm hocalar tek tek tebrik ettiler. Özcan Kanburoğlu'da Stephan Hoca ile "Akım Transformatörünün Optimum Ekonomik Tasarımı" tezini gerçekleştirdi Yüksek lisans sonrası iş hayatına atıldınız sanırım... Bu dönemde benim için iki seçenek vardı. Birincisi, ETİBANK’ta bıraktığım yerden devam etmek ve öğretmenlikle geçimimi desteklemek. İkincisi, kendi işimi kurmak ve bunun rüzgarı ile geleceğe yelken açmak. Önce birincisini denedim. Mayıs 1968'de Akköprü'deki çalışmaların o gün sorumlusu olan Muhittin Babalıoğlu Bey'e gittim. Askerliğimin bitmesine az kaldığını ve ETİBANK’ta çalışmak istediğimi, işimin ölçü transformatör imalatı yüksek gerilimi kapsayacak mı? Özerk çalışma imkanı olacak mı? diye sordum ve "Yanlış anlaşılmasın ben kendimi sadece mühendis olarak düşünüyorum" dedim. Muhittin Bey, "Koskoca devlet kurumuna senin şart sürmen kabul edilmez" dedi. Devlet memurluğu düşüncem böylece sona ermiş oldu. Bu nedenle kendi işimi kurup, rüzgarı ile yelken açmaya karar verdim.