OCAKSUBAT2023
Gülhan Berkman Yakar
Muhtaç olduğun kudret...
Muhtaç olduğun kudret...
Bizler merak ve öğrenme tutkusuyla donatılmış beyinlere sahibiz. Sorularla dünyayı anlamlandırıyor, evrenimizi tanıyoruz. Sorular bize ilk ışığı yakan düşünsel bir süreç ve soru sorarak hangi cevapların açığa çıkarılmasını istediğimizi ifade ediyoruz. Hangi gerçekleri öğrenmek istediğimizi gündeme taşıyoruz. Bilmediklerimizi, merak ettiklerimizi, sormaya değer bulduklarımızı, sormayı tercih ettiklerimizi ortaya koyuyoruz. Bu nedenle hangi soruları sorduğumuz büyük önem taşıyor.
En çok da kendini, yaşadıklarını ve dünyayı anlamlandırmaya çalışan çocukların merak edip sorular sorduklarını ve cevaplar aradıklarını biliyoruz. Ama ne yazık ki bizim ülkemizde çocuk soru sorduğunda anne ya da baba çoğu zaman soruya ilgisiz kalır; ya da ‘böyle saçma soru sorulur mu?’ diye onu terslemesi bile söz konusudur. Böyle olunca da çocukta ya merak duygusu azalır ya da merak ettiklerini ailesine sormak yerine belki de artık en yakını veya dostu gibi gördüğü Google’a danışır.
Türkiye'den 2022 yılı içerisinde Google’da “ben neden… “ ile başlayan ve en çok aratılan soruları gördüğüm an içim cız etti…
Aratılan ilk On soru şöyle ;
– Ben neden bu kadar çirkinim?
– Ben neden doğdum?
– Ben neden dışlanıyorum?
– Ben neden evdeyim?
– Ben neden ağlıyorum?
– Ben neden böyleyim?
– Ben neden yalnızım?
– Ben neden yaşıyorum?
– Ben neden evde kaldım?
Ne kadar dokunaklı değil mi? Hepsi psikoloji ile ilgili, insanın kendini tanımaya anlamaya çalıştığı konular… Merak edip bir de Amerika ve kimi Avrupa ülkelerinde aynı şekilde başlayan soruları araştırdım. Benzerlerine hiç rastlamadım. “Neden ben? Neden…” ile başlayan soruların genel olarak fiziksel sağlığa ilişkin ve çoğunlukla da kovid bağlantılı konular ile tamamlandığını belirledim.
Üzerinde düşünmeye, araştırmaya ve çalışmaya değer bir durum vardı ortada ve yazıyı hazırladığım sırada konu hakkında Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın değerlendirmelerini dinleyince sizlerle de paylaşmak istedim.
Sayın Tarhan’a 2022 yılında Google'da bu aramaların yapılması hakkında görüşü sorulduğunda, toplumsal ve bireysel olarak, iki bakış açısından konuyu ayrıntılı şekilde ele alıyor:
– Tabii ki bu aratılanlar, toplumun kafasındaki soru işaretlerini gösteriyor. Psikiyatride bu tarzda testler kullanılıyor. ”Neden?“ diye başlayan bir cümle tamamlama testi vardır. Sorular “Neden?” diye başlar sonra birkaç cümle eklenir ve bu şekilde kişilerin beklentileri anlaşılır. Neleri araştırıyor bu kişiler, neye önem veriyorlar? Ortaya çıkar. Endüstriyel psikoloji açısından bakıldığında bir işyerinde ve bir grup için bu tip testler, grup stresi ile ilgili sonuçları ortaya koyar. Konuyu endüstri psikolojisi ve çalışma ekonomisi açısından yola çıkarak ele aldığımızda, araştırılan bu sorular bize, sosyal olarak grup stresi olduğu ile ilgili bir ipucu veriyor diyebiliriz.
O zaman mesela bir şirkette grup stresi varsa genel olarak orada neler görüyoruz?
Birincisi orada tartışmalar, şiddet olayları artar, ikincisi hastalık sebebiyle işten çıkanlar çoğalır, üçüncüsü de çalışan iş yerinden erken ayrılır, işgücü devir oranı ortalamanın üzerindedir.
Mesleki gözlemlerime dayalı olarak diyebilirim ki; bu aramaları yapan toplulukta, öncelikle kaygı ve korku yüksektir diyebiliriz. Ayrıca bu kişilerde belirsizlik ve gelecek endişesi de var demektir. Bir de orada insanların kendilerine adaletli davranılacağına ilişkin inançları sarsılmıştır. Bu durum kişilerin, güvenli yaşamaya ve hakkaniyete olan ümitlerinin zayıfladığını gösterir. Bir iş yerinden söz ediyorsak eğer, oraya giderken insanlar, istemeden giderler ve işyeri onlar için güvenli bir alan değildir. Böyle bir durum varsa, çalışanlar; “burası düzelmez” diye düşünürler.
Bu topluluk bir aile ise örneğin, dışarıdan eve gelirken sanki eve değil de mahkemeye geliyormuş gibi duygular hisseder o aile üyesi; yargılanacak, sorgulanacaktır. Korku ve kaygılar nedeniyle ev güvenli bir ortam değildir artık. Aile güvenli alan değil demektir böyle durumlarda diye düşünüyoruz.
Çözüm olarak ne yapılır? Bir iş yerinde mesela böyle bir durum olduğu zaman önce durum tespit edilir. Kök neden belirlenir ve buna yönelik bir çalışma yapılır. Bu tip durumlarda örneğin en önemli sebep, orada korku kültürünün hakim olması ise, yönetici, devamlı insanları azarlayan, aşağılayan bir tutum içerisinde iş yapıyordur. Bu durumda çalışanların kuruma ilişkin güvenleri azalır, başka iş arayışlarına girerler. Severek geliyorlarsa zaten böyle bir arayışları ve ruh halleri olmaz. Kurumsal Sadakat çalışmalarında üç önemli konu vardır:
Birincisi kişinin yaptığı işi sevmesi, ikincisi geleceğini güvende hissetmesi, üçüncüsü de aldığı ücret gelir.
Hukukun üstünlüğü olan toplumları ayırt ederken en önemli şey nedir? İnsanın kendini hukuk içinde ve hukuk ortamında hissetmesidir. Mesela kişi karakola düştüğü zaman, yani gece evin kapısını çaldığı zaman veya mahkemede herhangi bir şekilde bir durum olduğu zaman, kuraldışı bir şey yapılmayacağından emin olması gerekir. Kişi emin olmadığı yerde ve adalete olan güveni zayıfladığı zamanlarda böyle bir ruh halinde olabiliyor.
Şirketlerde bu durumun çok yüksek olması, uzun sürmesi büyük değişimlere sebep oluyor. Örneğin el değiştirmelere sebep oluyor ya da yönetilmekte zorlanıyor sonra da satılıyor, ya da büyük hisse kaybı oluyor…Toplum olarak aileyi ele aldığımızda ise, bu durumda kırılmalar oluyor, boşanmalar bu şekilde gelişiyor.
Sonuç olarak diyebiliriz ki ; bir toplumda durumun böyle devam etmesi ve yaygınlaşması, gelecekle ilgili büyük bir değişimin olacağına dair ipuçları verir. Bu soruları soranlar için de diyebilirim ki; kendilerine olan güvenleri zayıf bu insanların. Demek ki bu kişiler Sabah uyandıkları zaman kötü hissederek uyanıyorlar. Bu ruh hali bir anlık olursa sorun olmaz ama , on beş günden fazla sürerse tedavi gerekir. Bir de şuna bakabilir kişi; son üç ayda kendini iyi hissettiği günler mi çok, yoksa diğer ruh hali daha mı yaygın? Eğer iyi hissettiği günler fazla ise bu duruma, kendini tanıma geliştirme fırsatı olarak bakabilir insan. Demek ki sorguluyor, değişim istiyor, gelişmek istiyor. Bireysel olarak bu soruları soranlara tavsiyem; sorgulamaya devam etsinler, ama ümitlerini kaybetmesinler. Mutlaka bir çözüm bulunur araştırmaya devam etsinler. Gerekirse de destek alsınlar.
Şimdi tüm bu değerli bilgilere istinaden, ben de kök nedeni araştırmak için soruyorum; Tam yüz yıl önce bu konularda destan yazmış ataların torunları olarak; gelecekten korkan, kaygılı, hem kendisine hem de içinde yaşadığı topluma güvensiz, adalet konusunda inançsız ve bir çıkış yolu bulmak için çaresizce Google’a danışan bir topluma, biz nasıl dönüştük?
Muhtaç olduğumuz kudret aslında neredeydi?
Sevgiyle kalın.