TEMMUZAGUSTOS2024 Günter Soydanbay
Gastro-diplomasi
Gastro-diplomasi Son yirmi yılda Tayland restoranlarının Kuzey Amerika’da çoğaldığını gözlemledim. Arkadaşlarım, benzer bir trendin Avrupa, Rusya, Orta Doğu hatta Afrika'da bile yaşandığını söylüyorlar. İlginç şekilde bu durum, dünya çapındaki Taylandlı göçmen sayısıyla orantılı değil. Örneğin, ABD'de her 650 Meksikalı Amerikalıya karşın bir Meksika restoranı varken, her 55 Taylandlı Amerikalıya bir Tayland restoranı düşüyormuş! Acaba bu durumun arkasında bir üst akıl olabilir mi? Elbette, Tayland yemekleri son derece lezzetli ama asıl popülerlik sebebi başka. 2002'den beri Tayland hükümeti, ulusal mutfaklarını destekleyen bir program yürütüyor. Bu, gastro-diplomasi olarak biliniyor, yani bir ülkenin kültürünü yemekle yayma yöntemi. Tayland Ticaret Bakanlığı, yurtdışındaki kaliteli Tayland restoranlarını Thai Select programıyla ödüllendiriyor. Bu program tanıtıma ek olarak, şefleri eğitmek, yeni restoran açacaklara kredi sağlamak ve uluslararası pazarlar için restoran prototipleri geliştirmek gibi faaliyetleri de içeriyor. Ortada büyük bir başarı hikayesi var. Kampanya başladığından beri dünya genelinde Tayland restoranı sayısı üçe katlanmış! Tayland mutfağına olan ilgi, turizmi canlandırmış ve Tayland'ı Güneydoğu Asya'nın en çok ziyaret edilen ülkesi yapmış. Turizm, ülkenin ekonomisinin %10'unu oluşturmakta ve bu gelirin üçte biri yiyecek ve içeceğe harcanıyormuş! Başarılı stratejiler her zaman kopyalanır. Tayland'ın başarısı da, diğer ülkeleri teşvik etmiş. Güney Kore hükümeti, ulusal mutfaklarını tanıtmak için Kimchi diplomasisine yatırım yapmış. Peru, Malezya, Lübnan ve Tayvan gibi ülkeler de gastro-diplomasiyi benimsemişler. Japonya ve ABD gibi süper güçler bile bu trende katılmışlar. İzmir’e dönecek olursak, geçmişte kendimizi Antalya ile karşılaştırarak, kente daha fazla turist çekmek gibi yanlış bir hedef belirledik. Bence asıl amacımız, İzmir’e yüksek katma değerli turistleri çekmek olmalı. Bu doğrultuda Gastro-diplomasi mantıklı bir strateji. İzmir mutfağı sağlıklı ve lezzetli yemeklerle dolu. Otlar, zeytinyağlı yemekler, deniz ürünleri, sokak yemekleri ve niceleri. Yüzyıllar boyunca İzmir'de yaşamış Türkler, Giritli, Sefarad Yahudi, Levanten, Arnavut, Boşnak ve Ermeni gibi toplulukların etkileri mutfağımızda. Dünyada Délice adında, dünyanın farklı yerlerinden şehirleri bir araya getiren bir ağ var. Bu şehirler, mutfaklarını kullanarak kendilerini daha güzel ve ilgi çekici hale getirmeyi öğreniyorlar. Délice’e üye sadece 25 şehir var ve İzmir bunlardan biri! Yani üzerine güzel bir yapı inşa edebileceğimiz çok güçlü bir temelimiz var! Ayrıca İzmir'in gastronomi turizmi uluslararası olarak tanınıyor artık. Geçen sene 15 restoranımız Michelin listelerine girdi. Bu işletmelerin Kemeraltı, Urla ve Çeşme gibi yerlerde yoğunlaşmış olması da turistleri çekmek için büyük bir fırsat sunuyor. Son olarak, TARKEM'in en önemli projelerinden biri olan Tarihi Akın Pasajı da yakında açılacak. Şirketin Genel Müdürü Sergenç İneler, bu pasaj için Londra'nın merkezindeki renkli ve eğlenceli Covent Garden’ı örnek aldıklarını söyledi. Mekanın zemin katında bir restoran ve İzmir mutfağının eşsiz lezzetlerini sergileyen bir işletme yer alacak. Pasajda hem İzmirliler hem de Kemeraltı'nı ziyaret eden yerli ve yabancı turistler yerel lezzetler tadabilecek. İzmir’e daha rafine ve katma değeri yüksek turistleri çekmek için gerekenler her şeye sahibiz: Dünyaca tanınan Ege mutfağı, bir düzineden fazla Michelin yıldızlı restoran, çok az kentin layık görüldüğü Délice üyeliği ve Tarihi Akın Pasajı. Halk diliyle, un var, şeker var, helva var. Şimdi sıra helva yapma zamanı! Gastro-diplomasi ile İzmir'i önemli bir gastronomi merkezi yapabiliriz. Tayland'ın yemek kültürüyle yaptığı gibi, biz de zengin mutfak mirasımızı kullanarak dünyayla bağ kurabiliriz. Böylece, katma değeri yüksek turistleri Ege'nin eşsiz lezzetleri ve tarihini keşfetmeye çağırabiliriz.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.