ARALIK 2021 "Son 20 yıldır sürdürülebilir ekonomik bir model yerine uygulanan ranta dayalı ekonomi politikalarına bağlı olarak yapılan mevzuat ve plan değişiklikleri, ayrıcalıklı imar hakları düzenlemeleri, sit alanlarında yapılan değişiklikler ile korunması gereken alanların kullanım amaçları değiştirilmiş kentlerimiz, tarım alanlarımız, kıyılarımız, ormanlarımız, derelerimiz, doğal karakteri korunması gereken alanlarımız plansız yapılaşma ve talana maruz bırakılmıştır." TMMOB İzmir Şubesi Çeşme Turizm Projesine itirazının gerekçelerini sıralamaya böyle başlıyor. Biz de projenin Yarımadanın doğal dengesini bozacağına inanıyoruz. Güzel İzmir'i korumak hepimizin görevi...
İKTİDARIN HAYALLERİ, YARIMADANIN KAYBEDECEKLERİİKTİDARIN HAYALLERİ, YARIMADANIN KAYBEDECEKLERİÇeşme turizm projesinde İktidarın hayalleri, Yarımada'nın kaybedecekleri Eskiden köyler yamaçlara yapılırmış, bugün de birçok köyün yamaçlarda olduğunu görüyoruz. Düzdeki verimli topraklar ise tarım faaliyetlerine, üretime ayrılırmış... Şimdi ise ne mümkün, her geçen gün kent çevresi betona gömülüyor. Tarım yapılabilecek alanlar imara açılıyor, sonrası villalar da villalar... Bir de emsal konusu var, betoncu bir başkan geliyor ve onun aldığı yanlış bir karardan geri dönülemiyor. Emsal gösterilerek çok katlı yapılaşma habis bir ur gibi her yanı sarıyor. Önce yol sonra beton Tabii ki gelişmenin önüne set çekmek istemiyoruz ama gelişmeyi kontrol etmeyi de beceremiyoruz gibi geliyor bana.... Önce yol açıyoruz, ardından kalabalıklar o yolun daveti ile akın akın geliyor. Gelenlerin istek listesi de oldukça kalabalık olduğu için, beton işleri başlıyor. Turizmi bilen elin oğlu bırakın yeni yapıyı eski yapıların restorasyonunu bile çok ayrıntılı kurallara bağlamışken, biz yıllardır el değmemiş değerlerimizi acımasız bir hoyratlıkla tarumar ediyoruz. Örnek Alaçatı... Birkaç yılda onlarca butik otel açılmadı mı? Bazıları tabii ki havuzlu(!)... Köyün bütün sokaklarına İstanbul menülü kafeler açıldı. Öylesine ki masaların arasından insan geçemez oldu. Yaya trafiği tıkandı... Benim anlamadığım o hengamenin içinde masalarda şık şıkırdım oturup, tepesinden ne yediğine bakanların olduğu bir ortamda yemek yiyenlerin neyin keyfini vardıkları? Bizim kıyılara yakın adaların neredeyse tamamını gezdim. Bizimkilerde yaşananlara hiç rastlamadım. Çünkü adalarda yaşayanlar turistin nasıl bir ortam istediğini biliyorlar. Şimdi başımıza bir de "Çeşme Turizm Projesi" çıktı iyi mi?
OYUN SEKTÖRÜOYUN SEKTÖRÜOyun sektörü Dünyada ve Türkiye'de büyük potansiyele ulaştı. Her ay düzenli olarak dünyanın trend sektörleri hakkında geniş ve kapsamlı raporlar hazırlayan GOOINN, dijital oyun sektörünü “Gaming Raporu” adı altında çok yönlü olarak inceledi. Oyun dünyası büyüyor Dijital oyunların her yaşta insanların ilgi odağında olduğunun ortaya konulduğu, GOOINN tarafından hazırlanan Gaming raporunda; “dünya genelinde oyun sektörünün değeri son on yılda önemli ölçüde artmıştır ve büyüme trendinde olduğu aktarıldı. Dijital oyun pazarının 2023 yılında 200 milyar doları geçmesinin beklendiği oyun pazarı gelirinin en büyük payı mobil oyunlar tarafından sağlandığı da gözlendi. 2022’ye kadar 121 milyar doları aşacağı tahmin edilen pazarda konsol oyunları elde edilen gelirin üçte birini oluşturuyor. Konsol oyunlarının 2025 yılında 100 milyar doları aşması da bekleniyor. Çevrimiçi oyunlarda ise 2020 yılında %21,9’luk büyük bir büyüme kaydedilerek 21,1 milyar dolarlık bir gelire ulaştığı da raporda yer alıyor. Türkiye’de oyun girişimleri rekor kırıyor Ağustos 2021 verilerine göre Türkiye’de oyun sektöründe toplam 534 startup mevcut ve bunlardan 446’sı aktif olarak faaliyet gösteriyor. 2020 yılında 97 adet oyun girişimi kurulurken 2021 yılı için geçen döneme göre bir düşüş yaşanmış ve ağustos ayı itibariyle 30 girişim kurulduğu görülmüş. Diğer yandan, sektörün 2021 üçüncü çeyrek verilerine göre oyun girişimleri 40 yeni anlaşma sağlayarak rekor kırmış ve toplam 226 milyon dolarlık bir yatırım almış durumda. Trendler neler olacak? Bulut oyun teknolojisi yeni nesil sosyal eğlence platformlarını oluşturmak için hiper ölçekli bulut yeteneklerinden, küresel içerik dağıtım ağlarından ve medya hizmetlerinden yararlanmaya odaklanıyor. AR teknolojileri mobil oyunlar için mükemmel bir seviyeye ulaşacağı öngörülürken hyper-casual oyun türü trendi ileriki dönemde yükselmeye devam etmesi bekleniyor. Özellikle 5G teknolojisinin gelişmesiyle birlikte oyun geliştirme sürecinde büyük yenilikler getireceği öngörülüyor. Konsol kalitesindeki oyunların mobil cihazlarda yayınlanmasını mümkün kılacağı ve hareketliliği desteklediği için ileriki dönemlerde oyuncuların her zaman oyun oynayabileceği bir deneyim yaşayacağı da düşünülüyor. Pek çok video konsol şirketi GaaS modelini benimseyerek yakın gelecekte oyun endüstrisinde devrim yaratma potansiyeline sahip bulut teknolojilerinden olan hizmet olarak yazılıma (SaaS) ve hizmet olarak platforma (PaaS) geçmeyi de planlıyor.
KÖKLER SCHLOSSER AİLESİKÖKLER SCHLOSSER AİLESİİzmir’in ilk çiçekçilerinin adı literatüre geçti Schlosser'ler İzmir’de çiçek üretimini başlatıp ilk çiçek dükkanını açtılar. Çilek, brüksel lahanası, domates şeftalisi fidelerini ilkin onlar getirip üretti. Aranjman çiçek tanzimi, “Zeki Müren” çiçeği de onlara ait. İzmir’de bir sektörün temellerini atmakla kalmadılar, Schlosser adını dünya çiçek literatürüne de yerleştirdiler. Yıl, 1880’lerdi. Lâle Devri İstanbul’da çoktan olup bitmişti. Ne var ki Osmanlı İmparatorluğu’nun önceki yüzyılda ihtiyaç duyduğu batılılaşmayı İzmir zaten yaşıyordu. Şehrin “Lâle Devri”, levantenlerin İzmir’e yerleşmesiyle başlamıştı. Yeni Çağ’ın tiyatrosunu, eğlence anlayışını, at yarışını, futbolu, golfü levantenler ile tanımıştı İzmir. Osmanlı’nın en batısında, Avrupa’nın en doğusundaydı. Yani çiçekten önce onun sembolize ettiği Batılılaşmayı yaşamaya başlamıştı. Belki de bu yüzden çiçek, İstanbul’dan daha geç girdi, şehrin yaşamına. Ama yine Levanten bir aile ile... O aile, İzmir’i çiçekçilik sektörü ile tanıştırdı. İzmir’de bir paşa 1880’de, Almanya’dan bir ziraat mühendisini, Pınarbaşı’ndaki bahçesini düzenlemesi için çağırdı. O mühendis Franz Schlosser (Şloser), Yunan bir kralın soyundan gelen eşi Anna’yı Almanya’da bırakıp İzmir’e çalışmaya geldi. Üç ay kadar burada kalıp bahçenin peyzajını yaptı. Altı ay sonra bahçenin bakımı için yeniden geldi. Bu geliş gidişler sırasında Schlosser, çok sevdi İzmir’i ve Paşa ile çok iyi arkadaş oldu. Paşa, “Sana buradan bir bahçe alalım. Yılda iki-üç ay gelir, kalırsın” deyince Pınarbaşı’nda, şimdi yerinde BMC Fabrikası’nın bulunduğu bahçeyi aldılar. Burası “Alman’ın Bahçesi” oldu. Anna ve Franz Schlosser İzmir’e yerleşti. Franz Schlosser, Alman’ın Bahçesi’nde çiçekler yetiştirdi, bahçe düzenlemeleri yapmaya devam etti. 1885’te ise Anna Schlosser, Avrupa’dan getirdiği bilgiyi eşinin mesleği ile birleştirerek İzmir’de olmayanı gerçekleştirmek üzere kolları sıvadı: Şehrin ilk çiçekçi dükkanı Şloser Çiçek Salonu’nu Alsancak’ta, St. Joseph Lisesi’nin sokağındaki eski bir Rum evinin alt katında açtı. Üst katta da kendileri yaşıyordu. İzmirliler daha önce gidip kimseden çiçek satın almamıştı. Çiçek, onlar için doğadan topladıkları, kiminin bahçesinde yetiştirdiği bir güzellikti yalnızca. Ancak şehirdeki Levantenlerin dükkanın müdavimi olmasıyla bu kültürü edindiler. Hatta siparişler öyle artmıştı ki Franz Schlosser’in bahçede yetiştirdiği kesme çiçekler talebi karşılamaya yetmiyordu. Ek olarak İstanbul’dan ürün getiriyorlardı.
AYVALIK 1773AYVALIK 1773Ayvalık’ın 1773’deki özerklik fermanı Yorgi Sakkari, “Ayvalık Tarihi” adlı kitabında “Ayvalık, 18. yüzyılın ortalarına kadar sönük geçmiştir. Çoğu Rum olan halkın arasından bu sırada yetişen Yani Dimitrakelis İkonomos adında bir rahip şehrin gidişatını birden değiştirmişti. İkonomos’un yaptığı en büyük hizmet, evvelce yakın Türk Beyliklerine bağlı bulunan Ayvalık’a doğrudan doğruya muhtariyetle idare olması için gerekli fermanı sağlamak olmuştu.” İkonomos bu muvaffakiyeti İstanbul’da yüksek mevkiler işgal eden devlet büyükleri ile bilhassa Türk donanması tercümanı olan Nikola Mavroyani ve büyük nüfuz sahibi banker Petraki ile olan dostluklarından faydalanarak elde etmişti. Bazılarına göre de; “1770 tarihinde yapılmış olan Türk-Rus Çeşme Deniz Savaşı ile ilgili görünmektedir” diyen Yorgo Sakkari, “Çeşme Deniz Savaşı'nda yenilgiye uğrayan Türk donanmasından kurtulabilen Cezayirli Hasan Bey’in (Paşa) İstanbul’a dönüşünde İkonomos’un Ayvalık'taki çiftliğinde büyük bir misafirperverlikle karşılandığını ve devletin yüksek katlarına çıkışında da bu minnettarlığın karşılığı olarak aşağıdaki fermanı sağladığını” anlatmaktadır.
İLETİŞİM SEKTÖRÜİLETİŞİM SEKTÖRÜKurumsal markaların arkasındaki güçlü isimler Yasemin İzci Kurnaz ve Bülent Şahin Turizm sektöründe pazarlama ve iletişim alanlarında deneyimli ve bazı alanlarda uzmanlaşmış firmalara çok ihtiyaç var. Ülkemizde çalışma hayatında yıllara dayanan bir deneyim kazanmış olan, kurumsal firmaları iletişim alanında destekleyen uluslararası markaların çözüm ortağı iki güçlü isim sorularımızı yanıtladı.
HAVA KUVVETLERİNİN 1934 İZMİR-ATİNA SEFERİHAVA KUVVETLERİNİN 1934 İZMİR-ATİNA SEFERİİzmir-Atina-Selanik-İstanbul-İzmir seferi 29 Ekim 1933 günü yapılan Türkiye Cumhuriyetimizin kuruluşunun onuncu yılı törenlerinde Yunanistan, General Adonides başkanlığındaki bir heyetle temsil edilir. Atatürk bu ziyarete çok farklı karşılık verir. Yunanistan Milli gününde Türkiye'yi, Dışişleri Bakanlığı'ndan diplomatik bir heyetle değil, Türk Hava Kuvvetleri ile temsil eder. Büyük kısmı İstiklal Harbi Madalyası sahibi Plt. Yrb. Şefik Çakmak başkanlığında, Plt. Bnb. Fevzi Uçaner, Baş Makinist Cevat Dumlupınar, Yzb. Zekeriya, Plt. Yzb. İlhami, Ütgm. Remzi Berker, Ütgm. Kamil Yaşa, Plt. Baş.Çvş. Reşit Kapsan, Plt. Baş. Çvş. İsmail Hakkı, Plt. Baş. Çvş. Adil Gezener’den oluşan heyet seçilir. Grup hazırlıklarına başlar. 21 Mart 1934 günü Birinci Dünya Savaşı Dönemi tayyareleri özelliğindeki üstü açık, iki personelle kullanılan 5 Letov S-16T Simolik Tayyaresinden oluşan filomuz İzmir’den hareket eder. Telsiz haberleşmesinin sağlıklı yürümesi için Ege'de bir gemimiz eşlik etmektedir. İzmir’den Atina’ya gelen heyet çok sıcak karşılanır. Havacılarımız 25 Mart 1934 günü resmi törenlere katılır. Yunan başbakanı tarafından Phonix nişanı armağan edilir. Akropol ziyaret edilir. Etap İzmir-Tatoi(Atina), 2. Etap Tatoi (Atina) - Selanik (Sedes), 3. Etap Sedes (Selanik) - Yeşilköy (İstanbul), 4. Etap Yeşilköy - İzmir rotasını izlenir. 1450 kilometresi deniz üzeri, toplam 9 buçuk saat süren 1821 kilometrelik bir yolculukla 31 Mart 1934 günü İzmir’e dönüş yapılır.
YARDIM KONSERİYARDIM KONSERİMüzik eğitimi için yardım konseri İmkânı kısıtlı çocukları müzikle buluşturan Yorglass Barış Çocuk Senfoni Orkestrası, dev bir konsere imza atmaya hazırlanıyor. Kurulduğu günden bu yana imkânı kısıtlı ailelerin çocuklarına yönelik olarak çalışmalar gerçekleştiren Yorglass Barış Çocuk Senfoni Orkestrası, yüzlerce kişinin katılımıyla bir yardım konseri vermeye hazırlanıyor. 4 Aralık Cumartesi günü saat: 20.00’de İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilecek konserde Johannes Brahms’tan Hungarian Dance, Wolfgang Amadeus Mozart’tan Eine kleine Nachtmusik, Ludwig van Beethoven’dan Türk Marşı gibi unutulmaz klasik eserlerin yanı sıra, halk türküsü Yemeni Bağlamış gibi parçalar da dinleyiciyle buluşacak. Konserin geliri müzik eğitimine aktarılacak İmkânı kısıtlı çocuklara karşılıksız olarak müzik eğitimi vermek ve barışın sesini müzik ile duyurmak amacıyla 2017’de kurulan Yorglass Barış Çocuk Senfoni Orkestrası, 45 çocuk ile çıkılan sanat yolculuğunda 130 çocuğa ulaştı. Orkestra, İzmir’in Kadifekale, Eşrefpaşa, İkiçesmelik ve Agora gibi bölgelerinde yaşayan çocuklardan oluşuyor, bölgenin sosyo-ekonomik gelişimine olumlu katkılarda bulunuyor. Bugüne kadar İdil Biret, Borusan Quartet, Gürer Aykal, Gülsin Onay ve Can Çakmur gibi önemli isimlerle aynı sahneyi paylaşan orkestranın yardım konserinin şefliğini ise dünyaca ünlü şef Howard Griffiths üstlenecek. Perküsyonda Burhan Öçal, kanunda da Savaş Özkök olacak. Konserin tüm geliri çocukların müzik eğitimi için değerlendirilecek.
15, GÖKOVA TURU15, GÖKOVA TURU15. Gökova Bisiklet Turu Çevrenizde bisiklete binen arkadaşlarınız varsa bazılarının kamplı bir geziye gittiğini mutlaka sosyal medya paylaşımlarında görmüşsünüzdür. 3 - 5 gün süren, doğanın bir parçası olduğunuz, sosyal bir etkinliğin son noktası diyebileceğimiz bir süreçtir bu... Uygun bir bisiklet ve kamp malzemesi ile herkesin katılabileceği bir bisiklet turundan söz ediyorum. Size 2021 Ekim ayının sonunda gittiğim “15. Gökova Bisiklet Turu”nu elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım, umarım teşvik etmek istediğim kişi siz olursunuz. Kamplı bisiklet turlarının 2 farklı modeli var. Sabit kamplı olanlar ve kamp yeri her gün yer değiştirenler… Yani her sabah çadırınızı ve eşyalarınızı topladığınız bir düzen… İki modelin de kendine has avantajları ve dezavantajları var mutlaka… Biraz tecrübe ile her iki kamp modeli de sorunsuz şekilde tamamlanıyor, hiç gözünüzde büyütmeyin… Kampın bulunduğu bölgeye göre, otel, pansiyon veya apart seçeneği de olabilir, "Duş tuvalet gibi konularda rahat edeyim, sıra beklemek istemiyorum." derseniz, ekonomik olarak da uygunsanız belli bir yaşın üstündekilere şiddetle tavsiye edilir. "İnsan neden bisiklete biner" diye, bazen aklınıza takılıyorsa, ilk cevap sanırım “Özgürlük” olurdu… Doğada nefes alarak, rüzgarı hissederek, ağaçların bulutların arasında sürmenin muhteşem keyfi… Macera işte böyle başlıyor.
KOZAK'TAKİ ANITKOZAKKozak Yaylası'nda Atatürk Anıtı Kozak yaylası Tanrının Kuzey Ege'ye bir lütfudur. Bergama ve Ayvalık arasında uzanan bu yayla binlerce Fıstık çamı ağacı ile kaplıdır. Gözünüzün alabildiğince uzanan bu yeşil örtü, havasıyla birlikte sizi başka dünyalara götürür. Ülkemizde üretilen çam fıstığının yüzde 80'e varanı, bu yöremizden elde edilir. Bana göre hele ekim ayı sonuna doğru tam olgunlaşan ve sarı kehribar gibi rengi olan şika cinsi üzümler, endemik bir çeşittir. Yani sadece bu yörede yetişmektedir. Tam 35 yıl önce Midilli'deki bir turizmci, "Sizin Kozak'ta bir üzümünüz var onu ithal etmek isterim" demişti. Onların bilip değer verdiği bu üzümü bir gün belki biz tescilli hale getiririz. Size, bu cins üzümü Bergama tulum peyniriyle yemenizi öneririm. Pandemiden önceki yaz aylarında yaylaya çıkar, Demircidere köyündeki Sevgi Bacı’nın kafesinde bir şeyler atıştırırken bir yandan da karşıda yemyeşil uzanan fıstık çamlarını saatlerce seyrederdim. Oradayken dünya işlerinden, güçlerinden uzak olurum. Yaylada geçirdiğim saatler benim için terapi gibidir. Daha sonrada Bağyüzü köyü yolu üzerindeki Tankut hocamızın yaptığı Atatürk Anıtını ziyaret eder, eve öyle dönerdim. O günlerde, "Bir gün bu Anıtı elimde bir çelenkle ziyaret etmeliyim" diye de kendi kendime söz vermiştim. Bu arzumu geçen yıl 10 Kasım günü Bergama’dan değerli büyüğümüz Ali İhsan Süter Abimizle bu ziyareti gerçekleştirmiş ve yaptırdığımız büyük çelengi oraya özenle yerleştirmiştik. Büyük Öndere çok uzaklarda da olsan yalnız değilsin demek istemiştik. Seneye daha kalabalık geliriz diye de sözleşip geri dönmüştük. Ayvelo bisiklet sevdalıları Bu yılın programını kafamda şekillendirirken önceliği öğrencilerime vermiştim ancak onlardan pek çoğu zeytin toplamaya gidince bu fikrim programdan düştü; ancak geçen ay Ayvalık hasat şenliğinde Ayvalık Ayvelo bisiklet grubuyla karşılaşınca onları "Gelin bu 10 Kasım'da bisikletçi dostlarla birlikte Kozak yaylasındaki Atatürk Anıtında buluşarak, bu günü hep birlikte analım" demiştim. Birkaç gün sonra "Biz 18 bisikletçi dostlarımızla severek geliyoruz" dediler. Gidip gördünüz mü bilmiyorum ama Kozak yaylasındaki muhteşem Atatürk Anıtı büyükçe bir kayanın üzerinde bulunmaktadır. Bu anıtı Almanya'da öğretmenlik yapan Sühan Şen adlı Cumhuriyet sevdalısı bir öğretmenimiz yaptırmış. Yıllardır tatillerini bu yörede geçiren hocamız, Bağyüzü köyünde arazi alıp konut yaptırmış, küçük bağında üzüm bile yetiştirmiş. Kendisi, yöreyle o kadar özdeşleşmiş ki, Atamız için düşündüğü anıt için arkadaşlarıyla birlikte yaptığı gezilerde, yaylada doğal bir yer arayıp durmuş. Yaptıracağı anıtın büyük bir doğal kayanın üzerinde olmasını hayal etmiş. Kozak yaylasına gelirseniz, her tarafın devasa granit kayalar ve fıstık çamlarıyla kaplı olduğunu görürsünüz. Fıstığın var olma nedeni de işte bu kayaların varlığıdır, bilinsin isterim. Bu yöre Alplerin ve Torosların oluştuğu aynı evrede oluşmuştur. Günlerden bir gün, Rahmetli Sühan Bey Bağyüzü yol kenarındaki devasa bir kaya parçasını gözüne kestirir. Yer sahibinin Koral ailesi olduğunu öğrenince, hemen ailenin büyüğü samimi dostu Yücel beye koşar. Niyetini ve araziyi satın almayı arzular. Amacının Ata için bir anıt yaptırmak olduğunu söyleyince aile adına Hasan Yücel Koral bu araziyi ücretsiz bağışlar. Bizler hikâyeyi internetteki yazılarda da okuyoruz ama bu gönlübol aileden bir cümle veya dipnot yok. Kimlerdir ne yaparlar araştırılmamış. Hemen Bağyüzü muhtarının telefonunu bulup aradım. Genç muhtar "Hocam, aileden şu anda köyde kimseler yok, kimisi İzmir'de kimileri de Ayvalık'ta, bir araştırayım ama Yusuf amca biraz keyifsiz gelemez belki" dedi. "Muhtar sen adreslerini bul ver ben gider bulur sohbet ederim" diye üsteledim. Herhalde öyle dokunaklı konuşmuşum ki muhtarımız aileye ulaşıyor ve ertesi günü yapacağımız etkinliği onlara anlatıyor. Öyle ki Aileden, kız kardeş Perihan Haydar Hanım, gece yarısı bana ulaşıyor ve etkinliğe İzmir’den gelmek istediğini "Beni de geçerken Bergama’dan alır mısınız?" diyor. Hatta ailenin birçoğunun geleceğini de söylüyor. Benim için gece gelen mutlu bir haberdi bu. Mutlu haber iyi de, bunlar benim misafirlerim ve onları çok iyi bir şekilde ağırlamam gerekir diye aklımdan geçirdim. Sabah erkenden kalktım birkaç tepsi börek alıp evde pişirdik. Bunlar yetmez deyip Bergama'ya has tulum peyniri ve zeytini de menüye kattım. Ekşi maya ekmeğimizi de unutmayıp, Dikili'den Bergama’ya doğru yola koyuldum. Bir önceki gün geçen sene beraber gittiğim değerli dost Ali İhsan Abimize telefon açtığımda "Anladım sevgili Hocam, gün geldi çattı demek istiyorsun değil mi, geçen seneki gibi yine beraberiz" dedi.
TERUAR URLATERUAR URLAYemekte, tasarımda ve hizmette sadelik ve yalınlık onu farklı kılıyor. Bulunduğu topraklarda yerele saygılı, üreticiyi destekleyen ve geliştiren bir işletme; Teruar Urla ve şef Osman Serdaroğlu… "Teruar Urla, bir Agroturizm projesi... Kalbinde mutfak olan, sohbetin yeme ve içme üzerine olduğu bir lokal. En tazesini, mevsiminde ve yerel malzemeleri kullanan bir şef restoranı. Yerel malzemeleri kullanarak yenilikçi teknolojiyle, restoranda tattığınız sosları, pateleri ve marmelatları satın alabileceğiniz bir konsept…
KNİDOS AFRODİTİKNİDOS AFRODİTİKnidos’un çıplak Afroditi Ege ile Akdeniz’in sularının kucaklaşarak birbirine kavuştuğu Datça Yarımadası'nın ucundaki büyülü kent Knidos, Datça’ya her gidişimde mutlaka uğramaya çalıştığım bir antik kent. Covit-19 pandemisine rağmen Knidos’a bu son gidişimde, kazı çalışmalarının hız kazandığını, kentin tüm görkemiyle ayağa kaldırılmaya çalışıldığını büyük bir mutlulukla ve heyecanla gördüm. Büyük iş makineleriyle düzenlenen liman girişinin büyük taşları iyice belirgin hâle gelmiş, Bolukrates çeşmesi tüm zarafetiyle yerine yerleştirilmiş, 5000 kişilik tiyatrosu iyice ortaya çıkarılmış.
ERİCH FROMMERİCH FROMMSeçimlerimiz ve özgürlüklerimiz Herhangi birimiz ölüm/hayat veya savaş/barıştan birine karar vererek seçim yapabilir mi? Ve insan bu tür kararlar almak için ne ölçüde özgürlüğe sahiptir, birey olarak insan ve batı toplumu olarak biz? Bu ay ustamız Yahudi kökenli Almanya doğumlu Amerikalı ünlü psikanalist, sosyolog ve filozof Erich Fromm (23 Mart 1900 - 18 Mart 1980). Fromm ruhbilimine sosyalist ve insancıl yaklaşımın önemli temsilcilerinden... Frankfurt Okulu ve okulun genel yaklaşım biçimi olan eleştirel teori için yaptığı katkılar ile de tanınır. Fromm, Heidelberg ve Münih Üniversiteleri'nde toplum bilim ve psikanaliz eğitimleri gördü. 1922 yılında Heidelberg Üniversitesi'nde doktora öğrenimini tamamladı. Berlin Psikanaliz Enstitüsü'nde eğitim gördü ve 1931 yılında mezun oldu. 30'lu yılların başlarında Almanya'da Nazi hareketinin güçlenmesi ile İsviçre'nin Cenevre şehrine yerleşti. 1933 yılında Chicago Ruh Çözümleme Enstitüsü'nden aldığı davet üzerine Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti.
MARC CHAGALLMARC CHAGALLHerkesin yaşamını süsleyen, onu anlamlı kılan bir şairi, bir yazarı, bir bestecisi olduğu gibi bir ressamı da olmalı. Değeri yaşarken bilinen nadir insanlardan olan, ressam ve gravür sanatçısı Marc Chagall’ın bende özel bir yeri vardır. Chagall’ın 20. yüzyıl sanatına katkısı tartışılmaz. Onun tabloları sessiz şiir gibidir. Chagall hayal gücüne inanır. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar çizip izleyicisine bu böyledir demez, resmin genel kurallarını önemsemez, plastik unsurlara takılmaz, rasyonel gerçeklikle ilgilenmez. Ancak resimlerindeki eşsiz pentür tadından da hiç bir şey eksiltmez. Uykuyla uyanıklık arasında görülen tatlı düşler gibidir Chagall’ın resimleri. Onunla bir masal dünyasına girersiniz. Kurguladığı her görünümü, her hareketi istediği renkte ve biçimde gösterir. Doğayı taklit etmekten çok onu değiştirilebilen bir motife dönüştürür. İnekler uçabilir, eşekler keman çalabilir, damın üzerine basan yeşil yüzlü bir kemancı yer alabilir, evler insan yüzlü olabilir. Her şey mümkündür, bu yüzden de masalsı bir atmosfere dönüşür resimleri. Picasso “Matisee öldükten sonra, ressamlar arasında renkten anlayan bir Chagall kaldı” diye ondan övgü ile söz etmiştir. Sembolizmi ise basit öğelerden oluşur. Örneğin "ringa balığı", ringa balığı ticareti yapan babasına göndermedir, âşıklarla beraber resmettiği inekler ve horoz verimliliği, Vitebsk evleri çocukluğuna duyduğu özlemi sembolize eder. Sanatçı Vitebsk'e öylesine özlem duyar ki ABD’de yaşarken doğduğu Vitebsk'e yazdığı açık mektupta, “Seninle yaşamadım ama senin ruhunu ve yansımanı solumamış tek resmim yok” diye yazmıştır. Chagall, 7 Temmuz 1887'de, bugün Beyaz Rusya sınırları içinde bulunan, Litvanya sınırına yakın, Dvina Nehri kıyısında küçük bir kasaba olan Vitebsk’de doğar. “Kasabanın Üstünde” (Over The Village 1914-18) adlı tablosunda, eşi Bella ile birlikte, aşktan, tekrar doğduğu yerde olmak sevinci içinde Vitebsk göklerinde el ele uçmaktadırlar. Chagall’ın en güzel gerçeküstücü tablolarından biridir bu resim... Aynı şekilde “Vitebsk Üstünde” (Over Vitebsk- 1914) tablosu da lirik anlatımlı bir tablodur. Vitebsk’ten şöyle söz eder: “Vitebsk’i tarif edilemez bir şekilde seviyorum. Ama orada doğduğum için değil, bütün hayatımın sanat rengini orada bulduğum için.” Ailenin dokuz çocuğunun en büyüğüdür. Yaşamını anlattığı kitabı "My Life"da Vitebsk’in İtalyan ressam Giotto’nun fresklerindeki yapılar gibi basit ve sonsuz olduğunu söyler. Chagall söz konusu otobiyografik kitabını otuz dört yaşında Moskova’da tamamlamıştır. Rusça kaleme alınan bu kitap, eşi Bella tarafından Fransızcaya çevrilmiş ve 1931 yılında Paris’te yayımlanmıştır. Kitabın Chagall’ın gençlik anıları ve aile çevresine ilişkin otuzdan fazla resimle süslü Rusça elyazması orijinali kaybolmuştur. Doğduğu kasaba Vitebsk, İkinci Dünya Savaşı’nda yerle bir edilmiş; Chagall ailesine ilişkin tüm kayıtlar yok olmuştur.