MAYIS 2020 Covit-19 laneti yakamızı bırakmıyor Covit 19 günleri berbat, endişeli, bazen korkulu ve çoğunlukla üzüntülü geçiyor. En büyük üzüntümüz ise, bu lanet salgının etkilediği insanların bütün dünyada rakamlarla donatılmış olması Bugün kaç insanın burnuna test çubuğu sokulmuş 40 küsur bin... Ama şu ülke günde 100 bin yapıyormuş... Test sonuçlarına göre virüsün bulaştığı insan sayısı beş bin kadarmış, hastanedekiler şu kadar, solunum cihazına sağlananlar şu kadar ve en korkuncu da rakamlara indirgenen ölümler. Binlerce insan... Şu ülke felaketi yaşıyor, şu ülke önlemleri artırıyormuş ama ölenler... Onlar sayılardan ibaret... Başarı ve başarısızlık yine sayılarla ölçülüyor. Günlük ölü sayısı binin altına düşen ülkenin yetkilisi "yaşasın başarıyoruz!" diye seviniyor. Eve kapanan milyonlarca insanın tüketimi tabii olarak azalıyor. Daha az enerji tüketiliyor. Petrol üreticilerinde panik başlamış, üretiyorlar ama ortada alıcı yok. Fabrikalar kapanıyor ve şehirlerin üstündeki o kirli hava bulutları azalıyor. Yunuslar hiç görülmedikleri yerlerde gezintiye çıkıyor. Çünkü en tehlikeli canlı ortalarda yok. Ve geliyoruz ekonomiye... İnsanlar işlerini kaybediyor. Borçlular borçlarını ödeyemiyor, alacaklılar telaşlı... Ekonomik durumları kötü olan ülkelerin yöneticileri "Yaşasın Corona" nidaları ile beceriksizliklerini örtecek bir dost gibi sarılıyor ölümcül virüse... Paraya dayalı düzenin nasıl devam edeceği tartışmaları dünyayı bekleyen değişime kadar uzanıyor. Dünya ekonomisini yöneten 3-5 ailenin sahip olduğu servet sosyal medyanın gündeminde ön sıralara çıkıyor. Amerikan merkez bankası FED'in ortakları arasında devletin bulunmadığı ve dolar basma yetkisinin banker ailelere ait olduğu bilgisini öğrenmeyen kalmıyor... Bir yanda ölüm korkusu, bir yanda açlık korkusu... İşini kaybedenler, işyerini kapatan esnaf ve milyarlarca dolar borcu bulunan büyük sermaye grupları... Herkes "ne olacağız" sorusunun peşinde... Aklı başında olanlar Türkiye'ye şunları öneriyor. • Öncelik insanlarımızın sağlığına verilmeli, katı tedbirler alınmalı ve asla gevşemeye heves edilmemeli... • Tarım ve hayvancılık çok iyi destekler verilerek ayağa kaldırılmalı... Tarım arazilerinin betonlaşması önlenmeli hattı betonlaşanlar geri kazanılmalı. Çiftçinin milletin efendisi olduğu asla unutulmamalı... • Üretim ekonomisine geçiş planlanmalı ve azalan kaynaklar tamamen bu plana dayalı olarak kullanılmalı. • En iyi kaynak yaratma işi tasarruftan geçiyor. Memlekette zorunlu tasarruf içinde olan millete devletin de katılarak harcayacağı her kuruşa bir düğüm atmalı... • Dünya ekonomik sistemi içinde kalacağımıza göre bir an önce demokratik parlamenter sisteme dönülerek güven sağlanmalı ve sosyal devlet için bütün reformlar planlanmalı... Haziran sayısında baskılı bir dergiyi size ulaştırmak ümidiyle sevgiler...
ÇİÇEKLİ GÜNLER DİLERİZÇİÇEKLİ GÜNLER DİLERİZMüzik kadar evrensel Çiçekli günler dileriz.. Bahar geldiğinde dört yan yeşillenip çiçeklendi mi, kuşlar şarkılarını çiçeklere söyledi mi nasıl da mutlu oluyoruz. Sanki ruhumuz yeniden çocuk zamanlarına dönüyor. Çiçekleri, bitkileri yaşamına fazlaca sokmamış olanlarımızın bile soluk alıp verişi değişmiyor mu, doğa uyandığında? Şehir insanı, içine tıkıldığı beton yapıların değil de aslında doğanın bir parçası olduğunu duyumsamıyor mu? Hal böyleyken çiçeğin yaşamımızda çokça yer aldığını düşünürüz, değil mi? Doğanın içine kapandığı kış aylarında dahi çiçeği, bitkiyi evlerimize, kentlerimize, kurumlarımıza dahil etmeye çalıştığımızı... Ve zaman, doğanın bu armağanlarıyla birlikte çıkageldiğinde onları daha çok satın aldığımızı, yetiştirdiğimizi, özel günlerimizde birbirimize gönderdiğimizi... Peki, ülkenin en çiçekçi üç şehrinden birinin balkonları niye bu kadar çorak, betona teslim, bahçeleri niye bu kadar azdır? Düğünlerimizde, doğumlarımızda ve cenazelerimizde duygularımızı sessizce paylaşan canlı varlıklar, nasıl olmuştur da yerini teneke çelenklerle değişmiştir? İzmir, 100 bin kişinin ekmek yediği bir sektörle Türkiye kesme çiçek üretiminin yarısını karşılarken, kooperatifler neden bahçelerine açılan çukurlarda çiçekleri yakar? İhracat rakamları niye yıldan yıla düşer? Çiçek üreticileri niye marul yetiştirmeye başlar? Çiçeği dosya konusu olarak ele aldığımızda bu sorular ve yanıtları çıktı ortaya. Bu ekonomik tabloya karşın umudu yeşertmeli yine de... Bahçeli ve çiçekli evlerden müteşekkil semtlerin ve o semtlerde çiçeklerine dayanarak yaşayan insanların çoğalması adına; betonlarla kuşatılmış semtlerinde balkonlarını vahaya dönüştürebilenler adına; kent meydanlarını renksiz, ruhsuz koymayanlar adına ve her şeye karşın bu sektörü yaşa- tanlar adına...
TAHTAKUŞLAR KÖYÜNDE HIDRELLEZTAHTAKUŞLAR KÖYÜNDE HIDRELLEZEdremit yöresindeki (İdadağı) Kazdağı’nın eteklerinde yer alan Tahtakuşlar Köyü’nde Hıdrellez büyük bir coşkuyla, beş Mayıs’ta başlar, yedi Mayıs’ta sona erer. Bu üç gün içinde doğum, düğün ve ölüm evresi çeşitli törenlerle yaşanır yaşatılır. Halk inançlarında Hıdrellez, baharın yaza dönüşünü, ürün alma coşkusunu, toprak anaya şükran duygusunu dile getirir. Köylüler, “Hıdrellez bir, yaz bir” derler. Çocukluğumda başlayan Hıdrellez sevinci artarak devam ediyor. Bu güne kadar çeşitli kent, kasaba ve köylerde Hıdrellez kutlamalarına hep katıldım. Doğduğum Batı Trakya’da, Makedonya’da, Eskişehir’de, Karadeniz’de, Güney Anadolu’da, Marmara’da, Ege’de bu coşkuyu toprağa, yeşile, çiçeğe, suya, denize, dağa, bayıra, ovaya bir Yörük olarak kavuşmanın ve doğanın güzel kokusunu duymanın yaşam sevinciyle hep koştum.
ŞEHRİN TEK SAHİBİ BİZ DEĞİLİZŞEHRİN TEK SAHİBİ BİZ DEĞİLİZŞehrin tek sahibi biz değiliz Dünyanın en nadide coğrafyalarından birinde yaşıyoruz. Hayır, hamaset yapmayacağız. Anlatacaklarımız abartıdan özenle kaçınılmış bilimsel gerçeklere dayanıyor. Aynı şehri paylaştığımız fakat varlığından haberdar olmadığımız, başımızı kaldırıp da semada süzülüşlerine bakmadığımız, körfezin dört bir yanında suyla oynaşmalarını görmediğimiz, görüp de önemini kavrayamadığımız kanatlı uygarlığın sahiplerinden söz ediyoruz. Şu İzmir şehrinde biz bize -insan insana- yaşadığımızı sanıyoruz ya, budur temel yanılgımız! Taşıdığı biyo çeşitlilikle dünyanın en önemli sulak alanlarından olan Gediz Deltası ve onun içindeki İzmir Kuş Cenneti, İzmir kuşlarının varlık nedeni. Fakat deltanın bir kısmına binalar, yollar inşa etmiş, kuşların doğal yaşam alanlarını "şehirleştirmiş", yaptığımız lüks blokları da kuş isimleriyle süslemişiz! Hiç olmazsa bundan sonra varlıklarını kabul edelim. Karşıyaka’da, İnciraltı’nda, Alaçatı’da dahi günlük yaşamımızın arasında karşımıza çıkıveren su kuşlarının; şehirdeki tüm yeşil alanlarda şarkılarını dinlediğimiz ötücü kuşların; Kuş Cenneti’ne gidersek görebileceğimiz yırtıcı kuşların da yuvası, İzmir... Kiminin yazı, kiminin kışı geçirdiği, kiminin üremek için seçtiği, beslendiği, kiminin ise sadece geçerken şöyle bir uğrayıverdiği... Sayıları mevsimlere ve iklim koşullarına göre değişen ama farklı dönemlerde bir şekilde burada tespit edilmiş 282 tür kuş... Hepsi birden aynı dönemde bir arada bulunmasa da şimdiye dek İzmir’i paylaştığımız tür sayısı bu. Aralarından bazıları için ise İzmir, çok daha özel. Mesela, Türk insanının, ‘80’li yıllarda televizyonda oynamış "Flamingo Yolu" dizisinde tanıştığı flamingolar için... Nesli tehlikede olan tepeli pelikanın da dünya popülasyonunun önemli oranı burada. Kış göçmenleri ile yaz göçmenlerinin Kuş Cenneti’nde rastlaştığı, göçmen kuşların tepemizden kuzeye doğru seyrettiği mayıs ayındayız. Doğanın canlandığı, ısındığı, kuşların da kanının kaynadığı, flamingoların birbirlerine Flamenko dansı yaptığı bahardayız. İzmir Kuş Cenneti ise Çiğli’yi geçtikten sonra Sasalı beldesinde, şehir merkezine 25 kilometre ötede... Daha ne diyelim?
İSMAİL SİVRİİSMAİL SİVRİAkşehir Kadısı gönüllerin başkanı Küçücük bir adam boylu poslu değil ama gönlü o kadar büyük ki karşısına geçip göz göze gelince geriye dönüşünüz olmuyor. Fıkralarla bezenmiş bir yaşamda en büyük sıkıntılara bile gülümseyerek ve çevresini gülümseterek düzgün bir gazetecilik, babalık, kocalık, mesleki ağabeylik unvanlarından sadece birkaçı olarak İsmail Sivri’yi anlatacağız. Toplumla ilgili tüm etkinliklerde son zamanlarda bastonuyla ama hep gülümseyerek gördüğüm İsmail Sivri ile Alsancak’taki mütevazı yuvasında eşi Aysel Hanım’ın nefis çayı eşliğinde sohbet ettik. Röportaj yapmak bir insanın arka bahçesine gizli odalarına onun izni doğrultusunda ama muhabirin ısrarıyla yapılan samimi bir yolculuktur. 10 yıllık meslek yaşamımda birçok röportaj ve söyleşim oldu ama bu kadar eğlenip, mesleğim hakkında bilgi edindiğim bir görüşme olmamıştı. Aslında değerli gazeteci ağabey İsmail Sivri’nin yaşam haritasını birlikte izlerken kendi meslek çizgime ilişkin birçok sorunun da yanıtını almış oldum. Kendisine tekrar tüm genç gazeteciler adına yürekten teşekkür ediyorum.
KİRAZ HASATINA DAVETKİRAZ HASATINA DAVETBaşkan Soyer’den kiraz hasadına katılım çağrısı: “El verin hem üreticiyi hem tüketiciyi doyuralım” İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer gençlere, üreticinin ürününün dalında kalmaması için meyve hasadına gönüllü destek çağrısı yaptı. Soyer “El verin hem üreticiyi hem tüketiciyi doyuralım” dedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında “Üreticinin ürünü dalında kalmasın” sloganıyla meyve hasadına gönüllü destek programı başlattı. “Başka bir tarım mümkün” diyerek yola çıkan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de korona günlerinde hem üreticiye hem de tüketiciye destek olmak için gençlere ve İzmir gönüllülerine bu programa katılım çağrısı yaptı. Başkan Soyer, “Bu zor günlerde kadim kültürümüzde yer alan imece ruhunu canlandıralım, üreticinin ürününü dalında bırakmayalım. Siz de el verin hem üreticiyi hem tüketiciyi doyuralım” dedi. Salgın önlemleri kapsamında çocuklara ve yaşlılara uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle mevsimlik işçilerin bir kısmının meyve hasadına katılamaması ve bu yüzden işgücü ihtiyacının doğması bekleniyor. Yine salgın önlemleri nedeniyle işçilerin ulaşım maliyetlerindeki artışın hasat maliyetini, dolayısıyla ürünün fiyatını arttırması öngörülüyor. Başvurular Bizİzmir platformlarından Bu öngörülerden hareketle İzmir Büyükşehir Belediyesi eksik kalan işgücü ihtiyacını tamamlamak ve üreticinin hasat maliyetini düşürebilmek için gönüllülük esasına dayalı bir program oluşturdu. Program kapsamında hasada destek olmaya gönüllü 20-35 yaş arasındaki gençler Bizİzmir dijital platformlarının ana sayfasından “Katıl” yazısına, açılan sayfada da “Gönüllülük” başlığına tıklayarak üye olabiliyor ve “Gönüllü Formu”nu doldurabiliyor. Sağlık problemi olmayan ve arazi koşullarında çalışabilecek adayların kabul süreci kendilerine gönderilecek hasat eğitim videosunu izledikten sonra “İzledim” onayıyla birlikte tamamlanıyor. Hijyen setleri, öğle yemekleri ve ulaşım Büyükşehir’den Gönüllüler 11 Mayıs-10 Haziran tarihlerinde 07.30-17.00 saatleri arasında üreticilerle meyve bahçelerinde olacak. Gönüllülerin çalışma programları kendilerine sms olarak gönderilecek. Maske, eldiven ve dezenfektan olmak üzere günlük hijyen setleri, ulaşım ve öğle yemekleri İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından sağlanacak. Haftalık hasat desteğine küçük bir teşekkür olarak gönüllülerin İzmirim kartlarına günlük 5 biniş bedeli olmak üzere haftalık 35 biniş bedeli yüklenecek ve her hafta kendilerine gıda paketi hediye edilecek. Telefonla gönüllü desteği talebi İlk hasat bölgenin en önemli ürünlerinden kirazla Kemalpaşa ilçesinde başlayacak. Kirazın hasat dönemiyle eş zamanlı olarak erik ve şeftali seyreltilecek. Gönüllü desteği talep eden üreticiler ise 0232 293 35 55 numaralı telefon üzerinde taleplerini İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne iletebilecek. 3 bin 100 üreticinin toplam 33 bin dekar alandaki ürününün hasadı için geçen yıllarda çevre illerden gelen yaklaşık 3 bin günü birlik işçi ve daha uzak illerden konaklamalı gelen yaklaşık 1.000 tarım işçisi çalışmıştı.
GAZİNO FOTOĞRAFÇILARIGAZİNO FOTOĞRAFÇILARIGazino fotoğrafçıları... Eski gazinoların en güçlü olduğu dönemlerde “bu kıro bizim gazinoya yakışmaz” diyerek kapısından bile sokulmayacak bir “arabesk türkücü ”nün haberini okuyunca karar verdim bu yazıyı yazmaya... İzmir Life’ın eski ve has İzmirli okurlarının çok kolay anımsayabilecekleri, genç okurlarının ise bilgilenebileceği bir yazı olsun istedim... Bundan 15-20 sene öncesine kadar sadece Fuar zamanı açılan bahçeler değil, tüm yıla yayılmış, Ramazan’da genellikle kapalı kalan 11 ayda da kentin sosyal yaşamını renklendiren bir “lifestyle” idi gazinolar ve gazinoculuk... Arabesk-türkücü, gazino kültürünün ayrılmaz parçalarından biri olan kadınlar matinesini yeniden hayata geçirmiş ya...
İZMİR KİTAP FUARININ YENİ TARİHİİZMİR KİTAP FUARININ YENİ TARİHİ25. İzmir Kitap Fuarı'nın yeni tarihi belirlendi. TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğinde düzenlenen ve çeyrek yüzyılı geride bırakacak olan İzmir Kitap Fuarı Koronavirüs salgını kapsamında alınan önlemler ve yaşanan seyahat engelleri sebebiyle ertelenmişti. Fuarın yeni tarihi 28 Kasım - 6 Aralık 2020 olarak belirlendi. 25. İzmir Kitap Fuarı, her zamanki yerinde Uluslararası İzmir Fuar Alanı’nda (Kültürpark) gerçekleştirilecek. Onur Konuğu Veysel Çolak İzmir’de yaşayan şair ve yazar Veysel Çolak çeyrek yüzyılı geride bırakan İzmir Kitap Fuarı’nın onur konuğu olarak belirlendi. Fuar boyunca düzenlenecek panel ve söyleşilerde Veysel Çolak’ın edebiyatı, eserleri ve yaşamı ele alınacak; aynı zamanda TÜYAP tarafından kendisi için armağan kitap hazırlanacak. Fuarla ilgili güncel haberler; www.izmirkitapfuari.com sitesinden takip edebiliyor.
ÖDEMİŞ BADEMLİ'Yİ GÖRMEK GEREKÖDEMİŞ BADEMLİBal dolu çiçek, Ödemiş¸ Bademli’yi görmek gerek Bu ay keşif için Karacasu Aphrodisias’ın ardından rotamızı yine İç Ege’ye çevrik tuttuk. Antik Çağ’da adı Kaystros olan Küçük Menderes’in aktığı, her çağda verimliliğin ve bolluğun göstergesi konumunda olan Ödemiş Bademli, bugün fidancılık merkezi olarak ün yapmış bir beldemiz. Yol boyu karpuz için sürülüp hazırlanan, ekinlerin insan boyuna yaklaştığı tarlaların arasında uzanan şosede giderken yanımda getirdiğim Yunan sanatçı Aleksi’nin kasetini aracımızın kasetçalarına koyduğumda kulaklarımıza dolan bizden ezgilerle neşemiz yerindeydi. Bir süre geçti geçmedi, ‘keşif yoldaşım’ sevgili Hakkı ile Türklerden mi fanatik davrananlar çok, yoksa Yunanlardan mı, sorusunun cevabının çok net olduğunu konuştuk. Bir Yunanlı; gelse, şimdi önünden geçtiğimiz şu köylerden birinin kahvesinde soluklanmacasına otursa, kesinlikle ikram görür, sevgiye konuk edilirdi. Ama bize hiç te böyle davranmadıklarının pek çok örneğini Hakkı da, ben de kaç kez yaşamıştık. “Tarlasında toz toprak içinde traktörle sürüm yapan, erken gelen boğucu yaz sıcağında çapa çapalayan köylümüzün hakkını nasıl öderiz, ürününü para ettirmeyerek bu insanlara daha ne kadar süre haksızlık yaparız” diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Tire’ye yaklaşırken organize sanayi bölgesindeki fabrika inşaatlarının ağır aksak da olsa sürdüğünü gördük. Bu inşaatları devlet yollarının hemen bitişiğine yaptıran mantığa öfkelenmemek elde mi? Neyse, konumuz bunlar değil. Yeşil Tire son yıllarda büyüyen yapılaşmasıyla karşımızdaydı. Demiryolunu geçer geçmez, Ödemiş levhasının yönlendirmesiyle sola saptık. Bademli’ye ulaşmak için ilkin Ödemiş’e varmak; göbekten, yine bir diğer levhanın yönlendirmesiyle sağa, kuzeye dönmek gerekiyordu. Ödemiş’e yaklaşırken sağlı sollu dizilmiş çiçek yetiştiricilerinin yarattıkları rengârenk manzara gerçekten albeni yüklüydü. Ödemiş, pazar gününün dinginliği içindeydi. Göbekteki Bademli levhasını gördük ve kuzeye yöneldik. Ödemiş’e yolculuğumuz bir saat sürmüştü. Ödemiş Bademli arası ise 18 kilometreydi. Adagüme- Adagide-Bodemya Sağlı sollu yeşillikler içinden Aydın Sıradağları’nın eteklerine doğru gidiyoruz. Karşıdaki yamaçlarda üç yerleşim yeri birbirine kuş uçuşu üç beş kilometre uzaklıkta göze çarpıyor. En sağdaki Adagüme (Konaklı), ortadaki Adagide (Ovakent), soldaki de Bodemya (Potamia, Bodamya, Bademiye/Bademye.) Türk halkı istediği denli barışçı, dostluk yanlısı olsun, merkezi hükümettekiler öyle olmayınca ilkin adlar kurcalanıyor. Yolda giderken, “Burası neresi” diye sorduğunuzda halk, alışık olduğu, içine ısınık eski adları sıralıyor size; "Adagüme, Adagide, Bödembe" diyor. Ama İçişleri Bakanlığı’nın, Ankara’da, 1967 yılında toplanmış ilgili komisyonu hal- ka rağmen salt ‘yabancı dil’ olduğu gerekçe- siyle yeni ve ha^la^ yaşamayan adlar koyuyor. İşte Adagüme, Adagide, Bademia (Bödembe) bunlardan hemen karşımıza çıkıverenleri. Dört derenin (Karlık, Kozluk., Kırkım ve Ahırlı) delta yaptığı yerde kurulmuş Bademli. Sözlük anlamı ise badem ağacı bolluğuna dayalı değil, derelerin delta yapmasından esinlenmeyle ‘Irmak Yurdu’ demekten geliyormuş. Biraz araştırma yapmış olanlar kil tabletlerde yazılı Potemia, Bademia gibi değişe değişe 5-6 ad almış olan beldenin o yüzden bugün Bademli olduğunu söylüyor.
MEVSİM GÜZELLERİMEVSİM GÜZELLERİMevsim güzelleri Bahar ayları, çiçeklerin ve bitkilerin canlandığı, tüm doğanın uyandığı aylardır. Özellikle nisan ve mayıs aylarında evde ve bahçelerde yapılacak işlemler, tüm yaz boyunca çiçekli ve renkli bir ortama kavuşmanızı sağlar. Sadece bahçelerde değil evin içinde en dar alanları bile kendi zevkinize uygun rengarenk çiçekler ile düzenlemek elinizde. Asma saksılar ve askılı çiçek sepetlerini farklı yüksekliklere yerleştirerek çok hoş bir hava yaratabilirsiniz. Narin canlılar çiçekler, özel bir ilgi ve bakım ister. Bitkiler konusunda çok fazla bilgi sahibi değilseniz, endişelenmeyin. Çünkü uzmanlar, çiçek bakımının püf noktalarını anlatarak işinizi kolaylaştırıyor.
SABUN USTASISABUN USTASIAyvalıklı sabun ustasına teslim edilmiş¸ mühürler! İster makine, ister el yapımı olsun sabunun üzerinde daima bir mühür vardır. Bu mühürde sabunu üretenin adı belli bir düzenlemeyle yer alır... O mühür ki sabunun kalitesine giden yolda sözün tam anlamıyla bir teminat, bir güvencedir. Ayvalık'tan Bergama'ya, Burhaniye'ye bir dolu firma, bu güvenceyi gözleri kapalı mühürlerini teslim ettikleri Ayvalıklı sabun ustası Ali Erdinç Özuzun ile sağlıyorlar. Her biri şimşir ağacına kazılı mühürler, Ali Usta'nın el emeği göz nuru zeytinyağından yaptığı sabunlara tek tek basılarak alıcısına ulaşıyor.
PRADO MÜZESİPRADO MÜZESİFaşizmin ezemediği Prado Bu ay faşizmin bile ezemediği bir müzedeyiz... Museo del Prado’da... İspanya’nın 1561’den beri başkenti olan Madrid’de... Kral II. Philip’in 1561’de Toledo’daki sarayını taşımasından bu yana İspanya’nın başkenti olan Madrid’in sokaklarında dolaşırken, bu kentin bir zamanlar faşizmin başkenti olduğunu düşünmek mümkün değil... Geçtiğimiz yıllarda “Kültür Başkenti” ilan edilen Madrid, bugün aynı zamanda sanatın ve kardeşliğin de kenti... Yahudileri, Müslümanları sürgün eden, edemediklerini acımasızca yakan “İzabel”lere inat; yok yere binlerce insanın kanına giren faşist “Franco”lara inat, "önce insan kardeşliği" var Madrid sokaklarında... Sanat ise gözünüzün değdiği her yerde...
KÖRFEZ CANLANIYORKÖRFEZ CANLANIYORİyileşme fotoğraflarla görüntülendi Körfezden tablo gibi kareler İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu işbirliğiyle yürüttüğü “İzmir Körfezi Oşinografi İzleme Projesi” kapsamında çekilen son fotoğraflar Körfez’in temizlenme sürecinin hız kazandığını gösteriyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü, Türkiye’de gözlem ve modelleme ile su kalitesinin izlendiği ilk sistem olan İzmir Körfezi Oşinografik İzleme Projesi’ni Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) işbirliğiyle yürütüyor. Bu yıldan itibaren Seferihisar Akarca Koyu’nun da inceleme kapsamına alındığı çalışma kapsamında deniz suyundaki değişim bilimsel yöntemlerle izleniyor. Sudaki fiziksel, kimyasal, biyolojik ve mikrobiyolojik kalite mevsimsel olarak ölçülüyor. Bu yöntem sayesinde körfezdeki değişim ve ekolojik gelişmeler kontrol edilebiliyor. İki yıl sürecek proje kapsamında İzmir Körfezi’nden 36, Yeni Foça ve Seferihisar Akarca koylarından 9’ar istasyonda gözlem yapılıyor. 2 milyon 750 bin liraya mal olan proje deniz altındaki canlı yaşamını da izleme imkanı sağlıyor. Proje kapsamında 9 ayrı noktadan su altı görüntüleme yapılıyor ve arıtma tesislerinin bölgelerine olan etkileri de gözleniyor. Canlı çeşitliliği artıyor İzmir Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü Sualtı Görüntüleme Takımı’nın da antrenörlüğünü yapan Murat Kaptan, geçen Mart ayından bu yana proje kapsamında körfezin çeşitli noktalarında dalış yaparak fotoğraflar çekti. Kaptan’ın objektifinden yansıyan görüntüler, İzmir Körfezi’nin şora ve fauna bakımından son derece zenginleştiğini, temiz suları seven Akdeniz’e özgü deniz tavşanı, tüplü boru kurdu, endemik taş mercanları, horozbina balığı gibi birçok canlı türünün Körfez’de yaşam bulduğunu gösterdi. Güzel günler yakında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, hayata geçirecekleri altyapı projeleriyle birlikte Körfez’deki iyileşmenin önümüzdeki yıllardan itibaren çok daha belirgin bir hale geleceğini belirterek, “Kirletici unsurları ortadan kaldırdığımız ölçüde, doğa da hızla özüne dönüyor. İşte İzmir Körfezi’nden objektiflere yansıyan rengârenk, yaşam ve umut dolu kareler. Bu sularda birlikte kulaç atacağımız günler yakın” diye konuştu.
İYİ BİR UYKUİYİ BİR UYKUUykusuzluk arttıkça bağışıklık sistemine zararlı etkileri katlanarak artıyor Uykusuzluğun bağışıklık sistemini direkt olarak olumsuz etkilemesinin yanı sıra, yaratabileceği diğer sağlık sorunları nedeniyle olumsuz etkisi katlanarak artıyor. Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Burcu örmeci, özellikle güçlü bir bağışıklık sistemine ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde yeterli ve kaliteli uyumak için önerilerde bulundu. Uyku fizyolojik fonksiyonlarımızı düzenleyip dengelemesinin yanı sıra belleğin de güçlenmesini sağlayan aktif bir süreç. Dolayısıyla yeterli ve zamanında uyunamadığında uzun vadede ciddi problemlerin ortaya çıkabileceğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Burcu Örmeci, yaşanabilecek olası sıkıntılarla ilgili şunları anlattı: “Uzun süreli uykusuzluk yaşayan kişiler daha sinirli ve agresif hale gelir, entelektüel kapasitesi de azalır. Bununla birlikte yorgunluk artar, hormonal düzen bozulmaya başlar, kan şekeri ve tansiyonda sık ve büyük oynamalar, adet düzeni bozukluğu, tiroit hormonu bozuklukları, çocuklarda büyüme ve gelişme bozukluğu ve bağışıklık sisteminde anormallikler (çabuk hastalanma, iyileşmede gecikme) gibi durumlar ortaya çıkabilir.” Uykusuzluğun bağışıklık sistemine direkt olumsuz etkisinin yanında, yaşanabilecek bu farklı sorunlar da bağışıklık sistemini etkileyeceğinden bozulma katlanarak artıyor. STRESLE BAŞ ETMEYİ ÖĞRENMEK GEREKİYOR Yoğun endişe ya da strese bağlı uykusuzluğu, “uyum bozukluğuna bağlı uykusuzluk” olarak tanımlayan Doç. Dr. Burcu Örmeci’nin verdiği bilgiye göre, bu durumda kişi birkaç gece süren uykuya dalma veya sürdürme problemi yaşar. Stresli durum sona erdiğinde ya da kişi uyum sağlamaya başladığında uyku normale döner. Bu dönemde uyumak için daha fazla çaba sarf etmenin durumu daha da kötüleştireceğini söyleyen Doç. Dr. Örmeci, “Stresli dönemlerde yaşanan uyku bozukları kişinin gün içindeki performansının iyi olmayacağı endişesi yaratır. Bu nedenle de gece uyumak için daha fazla çaba sarf eder. Ancak bu durum endişeyi artırarak işlerin daha da kötüleşmesine neden olabilir. Sadece birkaç gece üst üste kötü uyku bile psikofizyolojik uykusuzluğu tetikleyebilir. Bazı kimseler stresli dönemlerde diğer kişilere göre daha kolay uykusuzluk yaşar. Stres ile baş etmeyi öğrenmek uykusuzluğunuzu tedavi etmede yardımcıdır.” BEBEKLER VE YAŞLILARIN GÜNDÜZ UYKUSUNA İHTİYACI VAR Her türlü biyolojik ritim değişikliklerine adaptasyonun yaşlılarda ve bebeklerde daha zor olduğunu söyleyen Doç. Dr. Örmeci, “Çünkü bu yaş grupları fizyolojik olarak zaten uykuları düzenli olmayan gruptur ve her iki grupta da gündüz uykusu ihtiyacı vardır. Gençler uykusuzluğa belli bir oranda daha dayanıklı olduklarından daha kolay uyum sağlarlar” diye konuştu. DAHA İYİ UYKU İÇİN 8 ÖNERİ Çalışma hayatının düzeninden mahrum kalmak, sürekli evde pasif durumda bulunmak ve genel olarak yaşanılan yoğun stresin uykuyu bozmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyen Doç. Dr. Örmeci, bu süreçte yarar sağlayacak önerileri sıraladı: Uykuyu bozan yiyecek ve içecekleri tüketmeyin: Kafein (kahve), nikotin (sigara) ve tenin (çay) uyanık tutacağı için, bu maddeleri içenler daha uzun sürede uykuya dalıyor. Dolayısıyla rahat bir gece geçirmek için uyumadan 3 saat öncesinde bu maddeleri tüketmemek gerekiyor. Alkolden uzak durun: Pek çok kişi alkolün uyumaya yardımcı olacağını düşünse de alkolün uykunun kalitesini bozarak olumsuz bir sonuç yaratacağını söyleyen Doç. Dr. Örmeci, “Alkol alındığında çabuk uykuya dalınsa bile gece boyunca uyku içinde kısa uyanıklıklara ve sabah erken ve yorgun uyanmaya neden olacaktır” dedi. Uyku rutininizi oluşturun: Özellikle içinde bulunduğumuz karantina sürecinde, her ne kadar gündelik rutin değişmiş olsa da, uyuma ve uyanma saatlerinin mümkün olduğunca düzenli olması önem taşıyor. Bu sayede biyolojik ritmin bozulması da önlenebiliyor. Her sabah aynı saatlerde uyanmak uykuyu düzenlemek için kullanılacak iyi bir diğer yöntem. Gündüz değil gece uyuyun, şekerleme yapmayın: Gündüz uykusunun hiçbir şekilde gece uykusuyla aynı olmadığını söyleyen Doç. Dr. Örmeci, “Uyku gece uyunmalıdır, gün aydınlandıktan sonra da uyanmak, kesinlikle çok geç kalkmamak gerekir. Gündüz uyuduğunuz iki saat uyku ile gece uyuduğunuz iki saat uyku aynı değildir, gündüz uykusu kişiyi net olarak dinlendiremez” dedi. Gündüz uzun süreli uyunmamalıdır. Eğer karşı konulamaz şekilde uyku gelirse günde bir kez ve 20 dakikadan az süreyle uyunmalıdır, bu tazelenme yapar. Daha uzun süren uykular sersemlik oluşturabilir. Gündüz saat üçten sonra şekerleme yapılmamalıdır” dedi. Yatma saatine yakın egzersiz yapmayın: Yorulmayan veya egzersiz yapmayan kimseler geceleri uykuya dalmada güçlük yaşayabiliyor. Düzenli egzersiz ise insanların daha iyi uyumasını sağlıyor. Ancak egzersiz yapmak için en iyi zamanı tespit etmek gerekiyor. Yatma vakti ile egzersiz arasında en az iki saat bırakılması ve egzersizin öğleden sonra ya da akşam erken saatlerde yapılması gerekiyor. Sabah çok erken saatlerde yapılan spor da uygun değil. Uyku hijyenini sağlayın: Yatak odasının ısısından, kullanılan ışığa kadar birçok ayrıntının uyku hijyenini bozacağı için uyumayı zorlaştıracağını anlatan Doç. Dr. Örmeci şu bilgileri verdi: “Yatak odası mümkün olduğunca sessiz olmalı, ışık gözler kapalı olsa da fark edilir ve uykuyu bozabilir, bu nedenle yatak odasının perdeleri kalın ve ışık geçirmez olmalı, televizyon ya da bilgisayar bulundurulmamalıdır. Cep telefonları yatakta kullanılmamalıdır.” Uykunun gelmesini yatakta beklemeyin: Uykuyu beklerken yatakta uzun süre kalınması uyumayı zorlaştırıyor. Bu nedenle sadece uyku geldiğinde yatağa girilmeli. Eğer 20 dakika içinde uykuya dalınamazsa yataktan çıkılmalı ve heyecanlı olmayan bir kitap okumak, sakin bir müzik dinlemek gibi pasif bir aktivite yapılarak uykunun gelmesi yatak dışında beklenmeli. Yatmadan önce yediklerinize dikkat edin: Yatağa hem çok aç gidilmemesi hem de yatma vaktine yakın saatlerde ağır yemeklerin yenmemesi gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Örmeci şunları ekledi: “Uyumak istediğiniz saatten en az 3 saat önce yeme bırakılmalıdır ve akşamları hafif şeyler yenmelidir. Uyuyamadığınızda oyalanmak için bir şeyler yenmemelidir. Ek olarak akşam saatlerinde uyku kalitesini bozacak yiyecek ve içeceklerden (mide ekşimesi veya gaz yapan yiyecekler, çay, kahve, enerji içecekleri gibi uyku kaçıran maddeler barındıran içeceklerden) uzak durulmalıdır.”
GELEMER KARPUZUGELEMER KARPUZUBereketli toprakların lezzeti Efes tarlasında yeniden hayat buluyor “Tüm Türkiye Eksin” diyerek Toprak Ana’nın çağrısını Türkiye’ye duyuran Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel, Efes Tarlası’na Gelemer cinsi karpuz ekti. Uzun yıllar önce Efes Selçuk’un tarımsal zenginlikleri arasında yer alan, halk arasında Kara Karpuz olarak da bilinen Gelemer cinsi Efes Selçuk Karpuzu yeniden toprakla buluşuyor. Adı Efes Selçuk’la anılan karpuzun Efes Tarlası’nda yeniden hayat bulma sürecinin nasıl başladığını anlatan Başkan Sengel; “Efes Selçuk’a özgü karpuz çeşitlerinin araştırılması ve üretimine yönelik çalışmalarımız devam edecek. Bu bağlamda Efes Selçuk’ta karpuz yetiştiriciliğinde kullanılmış olan Gelemer ve Washington çeşidi yerli tohumlar var. Önceliğimiz Gelemer çeşidi olup hâlihazırda tohumları daha kolay bulunan Washington çeşidi karpuzları yetiştirmek için de gerekli çalışmaları yapacağız” dedi. Efes Selçuk topraklarında karpuz yetiştiriciliğinin geçmiş yıllardan bu yana evrilerek yerini başka meyvelere bıraktığını söyleyen Başkan Sengel; “Ne mutlu bize ki; biz o karpuzun atalık tohumunu bulduk. Bu bereketli toprakların her bir yerinden fışkıran bir cevher var. Bunlardan bir tanesi de Efes Selçuk Karpuzu. Umarım yeni üretimimizin sonunda çıkan bu tohumlar yeni filizlere de sebep olur” dedi.
DAMLA AKTANDAMLA AKTANParmak Ucunda Aşk Covid 19 sürecinde tüm dünya olarak evlere kapandığımız şu günlerde, ne kadar da aynı dünyanın kanatları altında yaşadığımızın, ne kadar aynı olduğumuzun bir kez daha ayrımına varıyoruz. Yardım etmenin, önemsemenin, birlik olmanın, bir olmanın yadsınamaz gerçekliğiyle yüzleşiyoruz. İşte tam da bunu anlatan bir kitap Parmak Ucunda Aşk. Damla Aktan’ın kaleminden ve A7 kitap farkıyla okuyucuyla buluşan roman, yazarın ilk romanı. Kurguyla gerçeğin iç içe örüldüğü kitap, gerçek kahramanların duygu dünyalarını ve Türkiye’de yaşanmış toplumsal olayları anlatırken, bir yandan da kültürlerarası bir aşka, hepimizin özde ne kadar bir olduğumuz mesajına vurgu yapıyor. İlk bölümü İstanbul’da geçen romanda İstanbul 2010 Kültür Başkenti temasını, İstanbul’un büyülü mekanlarını, denizler ve sahne arasında geçen saf, hesapsız bir aşkı okurken, yazılmış özel mektupların gizemini çözüyor okuyucu. İkinci bölümde İzmir’de devam eden hikaye 2014-2016 yılları arasında pek çok Suriyeli mültecinin yaşamına dokunan bir savaşın, savaştan kaçan insanlarla yolları kesişen güzel kalplerin öyküsünü, Aylan bebeği, Suriye’li Elia’nın insanın kalbini sınayan öyküsünü de içeriyor. Parmak Ucunda Aşk, yazar Damla Aktan’ın ilk romanı olup, yazarın Zehra ve Kayra: Kristal Çocuklar isimli üçüncü baskısı yapılmakta olan bir çocuk kitabı da var. Kitabın en büyük gücünün kalplerine dokunma şansı bulduğu güzel ve gerçek insanlardan geldiğini ifade eden Aktan, Parmak Ucunda Aşk’ın insana dair bir hikaye olduğunun ve tarihi kayda geçtiğinin altını çiziyor. Doktorasını İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde tamamlayan ve bir yıl öğretim görevlisi olarak da çalışan Aktan’ın sürpriz bir finalle biten romanı, kitap yazıldığı dönemde İzmir Ekonomi Üniversitesi tarafından kendisine onursal doktor ünvanı verilen eski Yunan başbakanı Sn. Alexis Çipras’a da gönderildi ve çok değerli yazarların da güzel yorumlarını aldı.
ÇOCUK YOGASIÇOCUK YOGASISağlıklı nesiller için Çocuk yogası Günümüzün modern hayatlarında, çocuklar da küçük yaştan başlayarak çevredeki rekabet ortamı ve beklentiler nedeniyle stresle karşı karşıya kalıyor. Stresle küçük yaşlarda tanışan çocuklarda oluşan negatif enerji onların fiziksel, zihinsel ve ruhsal gelişimlerini olumsuz etkileyebiliyor. İşte bu noktada sadece yetişkinlere değil çocukların da yardımına yoga koşuyor. Yoga, çocukların hayal güçlerini kullanarak okuldaki öğrenme becerilerini geliştirirken, enerjilerini de doğru tarafa yöneltmelerini sağlıyor. Yoga ile çocuklar bir yandan eğlenirken, bir yandan da esneklik, yoğunlaşma ve güç kazanıyor.