NİSAN 2020 Covit-19 günleri elbet geride kalacak... Eylül 2001 ayından bu yana her sayısını heyecanla elimize alıp o nefis mürekkep kokusunu keyifle içimize çekerek sayfalarını çevirdiğimiz dergimizi bu ay şu lanet Covit-19 nedeniyle basmadık. Bunun en temel nedeni 1 kişinin 35 kişiye bulaştırdığı varsayılan salgına bir önlem... Her ne kadar bir poşet içinde ulaştırmış olsak da abonelerimizi korumanın her şeyden öncmli olduğunu düşünüyoruz. Abonelerimiz yanında dağıtıcılarımızın da sağlığını düşünüyoruz. Bir diğer neden satış noktalarımızın büyük çoğunluğunun kapalı olması... Umudumuz Mayıs sayısında sizlerle yeniden birlikte olmak, ancak bu zor günlerin kısa zamanda biteceği kanısında değiliz. Bu sayıda sizlere geçmiş yılların Nisan sayılarında yer alan yazılardan bir demet sunuyoruz.
KEMERALTI KILAVUZUKEMERALTI KILAVUZUKemeraltı'nı kullanma kılavuzu Mezarlıkbaşı, İkiçeşmelik, Fevzipaşa Bul-varı, Gümrük, Konak Meydanı ya da Varyant... Kemeraltı’nın çok kapısı var. İzmir’in merkezindeki bu semtlerin, caddelerin hangisinde dolaşırsanız dolaşın, bunlar üzerinde, Hisarönü, Kavaflar Çarşısı, Havra Sokağı, Kestelli Yokuşu gibi özellikli mekanlar -Kemeraltı'na girmeye niyetiniz olmasa da sizi tarihi çarşının içine çekiverir. 270 hektarlık alanda kaybolmadan dolaşmanız, neyi nerede bulacağınızı bilmeniz için işinizi kolaylaştıracak bir haritası vardır Kemeraltı’nın. Bir ucu Konak Meydanı’na, diğer ucu Mezarlıkbaşı’na çıkan Anafartalar Caddesi, çarşının hem atardamarı, hem vitrini. Bu caddeyi bir "içindekiler bölümü" gibi kullanabilirsiniz. Ara sokaklarda ne ararsanız, burada onun bir yansıması var. Konak Meydanı girişinde giyim mağazalarıyla sizi karşılayan çarşı, sağda Elhamra ve Milli Kütüphane’nin bulunduğu Nadir Nadi Caddesi ile keser yolunuzu. Şehrin dört bir yanındaki büyük alışveriş merkezlerinin aynası niteliğindeki Yeni Karamürsel, Yeni Konak, İGS, Tukaş mağazaları, burada.
YENİ ŞÜKRAN OTELİYENİ ŞÜKRAN OTELİYeni Şükran Oteli İzmir’in ilk kabul salonlarıydı onlar. Ticaretle dünyaya açılan kapılar çoğaldıkça, yollar yollara, kültürler kül- türlere eklendikçe, yolculuklar ilk amacını çoktan aflar hale gelince hasıl olmuşlardı. Kent bu kabul salonlarından uzak diyarlara yayıldıkça güzelleşiyordu. Yolcular, misafir oldukları kente otel odalarından karışıyor, giderken de her yolcu biraz kendini bırakıyordu çünkü bu odalarda. İzmir, "‹yi yaptınız, doğrusu çok iyi yaptınız / Siz sayın bayanlar, siz sayın baylar / Değil mi bundan böyle / Bir otel de sizin adınız" diyor muydu onlara, Edip Cansever misali? Diyordu besbelli ki onların asırlık ayak izleri 2000’lerde bizim ayak izlerimize karışıyor ha^la^. Zira yüzlerce yılın bilgesi Kemeraltı, bu izlerin mirası bize. Ve yüz küsur yaşındaki Yeni Şükran Oteli, Kemeraltı’nın, orijinal işlevini koruyarak günümüze ulaşmış yegane oteli olarak yaşıyor. Şimdi bize düşen ise kalkıp buralara kadar gelen tarihi otelleri daha ötelere ulaştırmak. Ne de olsa, Yard. Doç. Dr. Emel Kayın’ın dediği gibi, "Oteller, tarih biriktirirler".
NEVZAT ERKMENNEVZAT ERKMENNevzat Erkmen Anısına Bir Zen uygulayıcısı ve bu öğretiyi işleyen pek çok kitabı Türkçeye çevirmiş... Türk don Juan'ı; Carlos Castaneda'nın, Yaqui Kızılderili büyücü don Juan Matus'un öğretilerini anla- tan pek çok yapıtını çevirmiş ve yayınlamış... Bir pedagog olarak Türkiye'de ilk kez Geştalt Yaklaşımı'nı birey ve gruplarla uygulayan kişi; literatürdeki eserleri Türk okuyucusuyla buluşturmuş... En önemlisi de "Beat Kuşağı" Türkiye temsilci- si... Dahası da var ama soluklanarak anlatmak daha kolay olacak gibi görünüyor. Çünkü bütün bunlar Nevzat Erkmen’in sadece bir yüzü. Yani Coca-Cola, Schweppes Genel Müdürlüğü görevleri, 1995'te Türkiye Zeka^ Oyunları Kulübü'nü kurması, Dünya Zeka^ Oyunları Federasyonu çalışmalarını Türkiye Kolu Başkanı olarak yürütmesi ve Türk Beyin Takımı olarak aldıkları Dünya Üçüncülükleri başta olmak üzere hayatının bir dolu rengi var. Acaba nereden başlamalı?
ÜÇ SİNEMA VADİSİÜÇ SİNEMA VADİSİÜç sinema vadisi Sinema cenneti İzmir şehrinde halk arasında “Kapalı” olarak da anılan salon ya da kışlık sinemaların günümüze kadar yüz yılı aşan serüvenlerinde bu alandaki altın yılların 1962 ile 1972 yılları arasındaki on yıllık dönem olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Günümüzde AVM'lerin içinde yer alan küçük salonlara sıkışmış bu serüvenin doruğu her biri muhteşem denilebilecek ölçülerde salonlara, devasa perdelere ve yüksek tavanlı salonlara sahip, hoş çizgiler taşıyan ve sadece film oynatmak için inşa edilmiş yapıların İzmir'de boy gösterdiği bu hoş dönem, ne yazık ki ülkenin adım adım içine girdiği her alandaki sancılı dönemin, sinema sektörünü de etkilemesi sonucu seks filmleri furyası ile birlikte sona erer ve bu güzelim sinema salonları ya kapılarını birer birer kapatır ya da bu yeni akıma boyun eğerek o güne kadar görmediği yeni bir seyirci profiline seks ve hatta porno filmlerle hizmet vermeyi bir zaman için de olsa sürdürür. İzmir'in Cumhuriyet Dönemi şehir yapılaşmasında sinema salonları açısından Karşıyaka dışında özellikle üç bölgenin oldukça öne çıktığı görülür. Bu üç bölgeyi ben “Üç Sinema Vadisi” olarak adlandırıyorum. Vadilerden birincisi; Ankara, Asri, Lale, Saray, Tan, Yeni sinemalarının bulunduğu Mezarlıkbaşı semtinden, fienocak, Ferah gibi sinemaların bulunduğu Eşrefpaşa semtine uzanan Mezarlıkbaşı merkezli, Gazi Osman Paşa - Eşref Paşa Caddesi eksenidir. Bu sinemalar, cumhuriyetin ilanından sonra yaklaşık otuz yıl İzmir'in sinema nabzını ellerinde tutar.
HERMANN JANSENHERMANN JANSENİzmir’in imarı ve Hermann Jansen İzmir Belediyesi, 1932 yılı başlarında Hermann Jansen ile ilişki kurarak, kendisinden I·zmir imar planını realize etmesini ve I·zmir’in yaşadığı sorunlara bir takım öneriler üretmesini istedi. Hermann Jansen İzmir’de bir hafta boyunca sürdürdüğü incelemelerinin sonucunda hazırladığı raporu ve cevapları 19 Nisan’da Belediye Başkanı Behçet Uz’a sundu. Jansen’e göre nüfusu çok kalabalık kentlerde bile çok katlı apartmanların inşası doğru değildi. Hele I·zmir gibi sıcak kentler için bu tip binalar tamamen sakıncalıydı. Ancak çevre binalardan yeterli oranda ayrılmış, avluları bahçe haline getirilmiş, bugün site olarak kabul edilen apartmanlara izin verilebilirdi. İkametgâh olarak kullanılacak binalar en fazla üç kat olmalıydı. İzmir’in yüksek yerlerinde çok güzel bir manzara oluşturan tek katlı evler en doğru inşaat biçimiydi. Geniş cadde ve bulvarlarda yapılacak binalar iki, en fazla üç katla sınırlandırılmalıydı. Bunların üzerlerine kule ve benzeri eklentilere izin verilmemesi gerektiği gibi, çevre binalarla uyum içinde olmasına özen gösterilmeliydi. Dar sokaklardaki binalarda ise tek kat, nihayet iki kat yeterliydi. Böylece kent her yönden hava alabilecek sağlıklı bir konuma kavuşacaktı.
CENGİZ İLHANCENGİZ İLHANCengiz İlhan: "Ben düzen kurdum, o büyük adam oldu" Attila İlhan ve çolpan İlhan'ı biliyoruz da, Cengiz İlhan'ı pek tanımıyoruz. O, ailenin en az tanınanı ama bu, onun kendi tercihi. Emekli avukat, eski İzmir Barosu Başkanı İlhan, aynı zamanda yazar. Hala Karşıyaka'da oturuyor ve kitap yazıyor. Bazen de aileye ilişkin, özellikle de ağabeyi Attila İlhan ile ilgili anılarını kâğıda döküyor. Çünkü gençlik yıllarında beraber kurdukları bir hayal var. Ve hiç ayrılmadan yaşanmış bir dönem. Daha önemlisi aynı noktada başlamış, birlikte yürümek için çizilmiş, rotası da Paris'e doğru yönelmiş bir yol... Ancak daha sonra Cengiz İlhan "düzeni" tercih ediyor, Attila İlhan ise onun deyimiyle "büyük adam" oluyor. Ve yıllar sonra Attila İlhan kardeşine dönüp şöyle diyor: "Paris'ten dönerek kendine yazık ettin."
İZMİR DEPREMLERİİZMİR DEPREMLERİİzmir Depremleri Artık hepimiz biliyoruz, İzmir'de her gün, çoğunu hissetmediğimiz pek çok deprem oluyor. 17-28 Ekim 2005'de meydana gelen Sığacık Körfezi merkezli depremleri hatırlayalım: İlk gün 469 deprem, ikinci gün 410 deprem olmuş, 21 Ekim'de ise deprem sayısı en üst düzeyine ulaşmış ve 510 deprem kaydedilmişti. Söz konusu 12 gün içinde depremlerin toplam sayısı 3277. Bunların en şiddetlisinde sokağa fırlayan insanlar günlerce evlerine girmeye cesaret edememişti. Yaşı 50'ye yakın olanlar 1974'depremini de anımsayacaktır. Saat Kulesi'nin taç kısmı yıkılmış, iki kişi hayatını kaybetmiş, bazı evlerde çatlaklar oluşmuş ve yine insanlar büyük bir korku yaşamıştı. Peki, anımsayamadığımız depremler? Birkaç günlük deprem bilançosunu geçmişe yaydığımızda, bırakın bu sütunları, normal boyutta kitabın bile yetmeyeceği bir kataloğun gerektiği aşikârdır. Bu nedenle belli başlı İzmir depremleri hakkında bilgi vermekle yetineceğiz.
AİZANOİ ANTİK KENTİAİZANOİ ANTİK KENTİFark edilmeyen güzellik “Aizanoi” Yolunuz bir gün Kütahya dolaylarına düştüğünde ya da Uşak dolaylarında bir işiniz olduğunda zaman ayırıp “Aizanoi Antik Kentini” mutlaka görmelisiniz. Adını hiç duymadınız mı? Olabilir, duymamış olanların çoğunlukta olduğuna inanıyorum. Bulunduğumuz bölge antik medeniyetlerin beşiği olunca ve bunca bolluk içerisinde kalınca, bazılarını bilmemek normaldir. Hele hele anayol üzerinde bulunmayanlara sıra ne zaman gelir bilinmez. Ancak, Afrodisias’ı görmemek ne kadar bir suç ise, Aizanoi’yi görmemek de hafifletici sebeplerle birlikte bir suç olarak kabul edilebilir. Burada suçu biraz dağıtalım. Ve bu güzel antik kenti tanıtmak için Kütahyalıları ve Çavdarhisarlıları biraz daha gayretli olmaya davet edelim. Turizm, sanayi üretimi gelişmemiş olan bu yörede muhteşem bir gelir kaynağı olarak görülmeli ve yabancıların ülkemizi bizden iyi tanıyor olmasının geride kalmasını dileyerek, gelin birlikte “Aizanoi”nin (Ayzano, Ayzanoy veya Ayzanoyi) günümüze ulaşan değerlerini keşfedelim.
TERZİLER SİNAGOGUTERZİLER SİNAGOGUTerziler Sinagogu, Schneidertempel Sanat Merkezi Sergi meka^nı galeri; yani Schneidertempel Sanat Merkezi eski adıyla Schneidertempel: Terziler Sinagogu... “Daha çok on dokuzuncu yüzyıl sonlarına doğru Rusya ve Doğu Avrupa'dan I·stanbul'a göç etmiş olan Aşkenaz Yahudileri arasında terzilik revaçta olan bir meslek dalı olduğu gibi, kentin saygın terzileri bu halk topluluğundan yetişecekti. O dönemde, terzi loncasının başkanı, Sultan II. Abdülhamid'in Saray Terzisi Mayer Schönman’dı. I·şte bu zat, Bab-ı Ali nezdindeki ayrıcalıklı konumu sayesinde, Padişah'a özel bir ferman çıkarttırarak, bu meslek loncası mensuplarının dini vecibelerini yerine getirmeleri için ayrı bir sinagogun inşa edilmesine ön ayak olur... Saray Fermanı'nda öngörülen finansman kaynakları yanı sıra, terziler arasında toplanan paralarla gerçekleştirilen inşaat bir yıl için- de tamamlanır. 1894’te hizmete giren sinagog, terzilerin aralarında konuştukları Yidiş halk dilinde "Schneidertempel" [Terziler Sinagogu] olarak anılmaya başlayacaktır.” (1) 20. yüzyılın sonlarına doğru dinsel işlevini giderek yitiren “Terziler Sinagogu”, geçirdiği önemli bir onarım ve restorasyon sürecinin ardından, 1999 yılında Schneidertempel Sanat Merkezi olarak yeniden yaşama döndü.
HANRİ BENAZUSHANRİ BENAZUSHanri Benazus: "Ben bir derviş hayatı seçmişim kendime" Çocukluğunu 1960-80 arasında geçirmiş nice şehir insanının mönüsünde bir tavuk ve yumurta markasıydı, Yupi. Şayet alışveriş marketten yapılıyor ve paketli ürün tercih ediliyorsa, illaki o alınacaktı. Oysa Yupi’den açılan kapı, yalnızca bir markayı ifade etmeyecekti. Dara düşmüş firmayı devredince kendine ait olmayan borçları ödemek için tüm mal varlığını satıp zamanında yapımına katkıda bulunduğu huzurevine yerleşen; sonra sekiz yıl kaçak yaşayan bir derviş, yani Hanri Benazus vardı, o markanın arkasında. Atatürk’ün leblebilerini yiyen çocuktu; büyüdü, Atatürk’ü araştırdı, yazdı, konuştu... 65’inde bulduğu son aşkıyla kaçak yıllarında Toroslar senin Karadeniz benim gezen; ka^h Şaman Türklerinden ka^h 105 yaşında bir adamdan edindiği birikimlerle araştıran; Atatürk’ün binlerce orijinal fotoğrafını ve Çanakkale Savaşı’nın belleğini dünyanın dört yanından toplayıp Türkiye’ye bir arşiv hediye eden adam oldu. Fikirlerini paylaşsın diye ülkenin her yanından davetler alıyor. Yılın ancak 40-50 gününde programı yok. Eşiyle birlikte halen yerleşik bir hayatları ve kendilerine ait bir evleri bulunmuyor. Çünkü Benazus, para kaybetmişti ama insan biriktirmişti. Çünkü ömrünü, değerlerine adadığı bir hikaye gibi yaşayan, “Bu topluma borcum var” diyen bir adam o.
OPALİN ANTİKAOPALİN ANTİKA“Antika, Matruşka bebektir” İzmir’de iyi antikacının adreslerinden biri de Opalin Antika’nın sahibi Elif Güven. 15 yıldır gönül verdiği antikaya tutkuyla bağlı olan Elif Hanım, özellikle obje üzerine yoğunlaştığı dükkânında, antika severleri buluşturuyor. İki yıl yaşadığı Prag’da, antikaya olan merakını mesleğe dönüştürmeye karar veren Elif Güven, İzmir’e dönerek 1994 yılında Mithatpaşa Caddesi’ndeki ilk dükkânını açmış. Küçük küçük topladığı antikalarla mesleğe adım atan Elif Güven, çok beğendiği parçaları satamayan antikacılardan. Osmanlı dönemi ve Art- Deco dönemine ait parçaları daha bir ilgiyle takip eden Elif Güven, antikacılığın tamamen ilgi ve sevgiyle yürütülebilen bir meslek olduğu görüşünde.