MARTNISAN2024
KAFTANLARIN ÖYKÜSÜ
Vintage Home by Yelis Kaftanların öyküsü Yaz sıcağı gülümsemesi ile kapıda beni bekliyordu Katie. Amerika’daki yaşantılarına Türkiye’de devam etme kararı almışlar, bahçesinde nar ağacı olan, Fethiye’de kendileri gibi şirin bir eve taşınmışlardı. Bahçedeki ahşap masaya bereket sembolü nar motifleri çalışacaktık. Evi gezerken salonun duvarında seramik bir kaftan ilişti gözüme. İşte o an karar verdim kültürel mirasımız olan, üzerinde çintemani ve laleler barındıran kaftan sembollerini nakşetmeye. Osmanlı döneminde sultanların ve cariyelerin giydiği kaftanlar ipekli, ağır ve kıymetli kumaşlardan yapılır, altın telli şeritler ve kordonlar ile süslenirmiş. Vezir kaftanları ise kıymetli düğmeler ve sırma şeritler ile tamamlanırmış ve önemli hizmet görenlere ödül olarak padişah tarafından kaftan verilirmiş. Kaftan desenlerindeki çintemani motifi Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu kökenli geleneksel bir tasarım...Bu motif, üçgen veya piramit şeklinde düzenlenmiş kıvrımlı çizgiler ve çevrelenmiş üç noktadan oluşuyor. “çintemani” Farsça kökenli. Çintemaninin güç ve kuvvet verdiğine, kötülükten uzaklaştıran bir tılsım olduğu, korunduğu ve iyi şans getirdiğine inanılırmış. Motifteki üçgen şekli farklı güçlerin bir araya geldiğini temsil eder ve uyumun sembolüdür. Kaftanlardaki desenlerin ne çok şey anlattığını öğrendikten sonra, nakışlarıma en çok yakışacak kumaşa karar verdim “kutnu kumaş” olmalıydı. Antep’te dokunan bu kumaşa yerinde ulaşmalıydım. İzmir’den Antep’e ve tekrar İzmir’e dönen bir sinerji oluştu. Tek tek renkler seçildi. Önce hayal edildi. Zihinden kumaşlara aksedildi. Hayalden gerçeğe geçiş biraz sancılı olsa da nakışlar belirdi. Kaftan sembollerini kullandığım ev tekstilini çerçeveler ile tamamlamak istedim. Çerçevenin içindeki Arapça harfleri, geleneksel Türk el sanatlarından "tel kırma" ile çalıştık. Görsel zenginlik katmak ve tel kırma sanatını sonraki kuşaklara da tanıtmak istedim. Kaftanlar koleksiyonum bir bütün olarak gözlerimin önündeydi. Katie ilk gördüğünde yorumu, “Küçük elbiseler çok güzel” oldu. Oysaki o küçük elbiseler koca bir imparatorluğun simgesiydi. Sanat tarihi anlatmanın ve yaşatmanın en güzel yoluydu. Tarih sanatı, sanat tarihi besliyordu. Bizden sonraki kuşakların tarihi de sanatı da sevmesi ve sahip çıkması dileğiyle.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.