NISAN2017 Şükran Yücel
Moda'da bir ev konseri
Gazete Kadıköy'de bir haber okudum. Moda'da bir evde ücretsiz ev konserleri veriliyordu. Giriş herkese açıktı. Bir anda geçmiş zamanın ev konserlerini hayal ederek heyecanlandım. İzmir Karantina'da Selahattin Berksoy'un evinde verilen ev konserlerini hatırladım. Şimdi Göztepe'de sağlık ocağı olan Leman Başa'nın evinin güzel bahçesinde Macar Madam Marta Amati'nin (keman) katılımıyla gerçekleşen konserler. Leylakların, hanımellerinin arasından yükselen notalar... Bu hikâyeleri duymuştum. Yaşayanlardan dinlemiştim. İdil Biret anılarında anlatıyor Kadıköy'de geçmişte yaşanan müzikli toplantıları: “Evlerin önünden geçerken canlı müzik sesi duyulur, yine müziğin başlıca rolü oynadığı davetler entelektüellerimizin katıldığı sanat-felsefe konularının ağırlıklı olduğu toplantılar yapılır, amatörler oda müziği ile uğraşarak boş zamanlarını değerlendirirlerdi. Ben bu eski Kadıköy ruhunu hakiki bir Rönesans insanı olan Prof. Celal Esat Arseven Beyefendi ile ressam eşi Leman Hanımefendi'nin evinde görmüştüm: ufacık, zarif evlerinde her sene yapılan maskeli baloda, sanat dünyamızın önemli şahsiyetleriyle dolu odaları, eski Osmanlı kıyafetleri içinde kırılgan sandalyelere ilişen hanımefendileri hep hatırlarım.” Ev konserleriyle ilgili daha önce dinlediklerim ve okuduklarım nedeniyle, Gazete Kadıköy'deki haberi okuyunca, “deja-vu” yaşar gibi oldum. Dillere destan ev konserleri, şimdi ve yakınımda yeniden canlanmıştı. Gazetedeki telefon numarasını aradım. Piano House Moda'nın kurucusu piyanist Mehmet Erhan Tanman gelecek ilk etkinliğe beni davet etti incelikle. Katıldığım ilk etkinlik bir caz konseriydi. Fırıldak Sokak'taki ev konserlerinin yedincisiydi. İlk geleneksel ev konseri 25 Haziran Cumartesi akşamı başlamış ve görülen büyük ilgi üzerine ayda bir cumartesi akşamları devam etmişti. Küçük bir salonda müzisyenlerin ve dinleyicilerin içiçe olduğu samimi, canlı ve sıcak bir ortamdı. İstanbul'un çeşitli yerlerinden ilk kez gelenler de hemen kaynaşarak sohbet ediyorlardı. Bora Çeliker'in gitarı eşliğinde viyolonsel sanatçısı Ece Şermet güzel sesiyle caz parçalarını seslendirdi. Sekizinci konser klasik müziğin tanınmış yapıtlarını içeriyordu. Şostokoviç'ten, Beethoven'dan, Chopin'den, Bach'tan, Astor Piazzola'dan eserleri Mehmet Erhan Tanman (piyano), Ece Şermet (viyolonsel), Doğu Kaptaner (keman), Julia Tavit (piyano), Miray Eslek (klarinet) Oya Karabey (klarinet), Aslıhan Altındağ (viyolonsel) yorumladı. Çoğunluğu Mimar Sinan Üniversitesi konservatuarını bitirmiş, profesyonel sanatçılardı ve inanılmaz keyifli bir ortamda müziğin etkisiyle dinleyenleri büyülediler. Önceki konserlere katılan birçok sanatçı unutulmaz anılar bırakmıştı. Evin kedisi Yumak'ı da unutmamalı. O konser boyunca koltuğun altında saklanıyor ama belki de seviyor müziği. Piyano evinin ücretsiz konserlerini izleyenler bu evin müdavimi oluyorlar. Gelenlerin bazıları müzisyen olmakla birlikte İstanbul'un uzak köşelerinden bu etkinliğe katılmak için gelen müzikseverlerin sayısı da azımsanmayacak kadar çok. Kimi bir sandalye kapmış, kimi radyatöre yaslanmış, çoğu yerlerde oturan 30-40 kişi mest olmuş, müziği dinliyor. Herkes hayatından memnun, yüzler gülüyor, Mehmet Erhan Tanman parçaları tanıtıyor, arada hoş anekdotlar anlatıyor, isterseniz söyleşiye katılabiliyor, besteci hakkındaki fikrinizi paylaşabiliyorsunuz. Gençlerin deyişiyle, ortam süper... İnsana umut veriyor. Umut tazeleyen etkinliklere ne kadar ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Mutluluk alanlarını özlüyoruz. Bu ev konserlerinin nostaljik bir yanı da var. Moda'nın geçmişinde bahçeli evlerden leylak kokuları arasından yükselen müzik seslerini hayal ediyorum. İzmir'de Karantina'da Selahattin Berksoy'un yalısında gerçekleşen ev konserlerini İzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nın flüt sanatçısı Adnan Polge'den dinlemiştim: “Piyanist Selahattin Berksoy'un evinde amatör sanatçılar gibi bir araya gelerek provalar yapmaya başladık. İlerde bir orkestra olarak gelişecek bu grupta Şekür Ertüzün (keman/şef), Selahattin Berksoy (piyano), Bahri Batıege (Kontrbas- Belediye Bandosu Şefi), Faik Onural (Merkez Bankası 2. Müdürü), Nefi Puyan (viyolonsel), Rıza Canımanı (klarnet), Şükrü Bey (kontrbas), Rıza Arsuna (viyolonsel) ve ben Adnan Polge (flüt) birlikte çalıyorduk. Bazı Çigan melodileri, tanınmış suitler, valsler ve serenadlar gibi parçaları icra ederek banta kaydediyorduk. Daha sonra bu parçalar İzmir Radyosu'nda yayınlanıyordu. Programın sinyal müziği de Carmen suitiydi.1965-69 yılları arasında bu radyo konserleri devam etti.” Bu ev konserlerinde kurulan orkestra önceleri halkevi olan Köşk Sineması'nda ve şimdi İzmir Devlet Opera Balesi'nin salonu olan Elhamra Sineması'nda da konserler vermişti. Geçmişin bu romantik müzik âşıkları artık tarihe karıştı. Onları saygıyla, şükranla anıyorum. Günümüzde her şeye olduğu gibi müziğin her çeşidine çok kolay ulaşılıyor. Çoğunun kulağında bir kulaklık, telefonundan müzik dinleyebiliyor. Kolay olduğu için de değeri eskisi gibi bilinmiyor. Her tür müzik çabucak eskitiliyor. Oysa canlı müziğin bambaşka bir güzellik ve mutluluk kaynağı olduğunu hatırlamalıyız. Bütün bu değer karmaşası içinde Mehmet Erhan Tanman'ın evinde hazırladığı ev konserleri daha da büyük önem kazanıyor. O evde müziği sevenlerle paylaşmanın zevkini yaşayabiliyorsunuz. Enstrümanlar ve müzisyenler yanı başınızda. Onların duygularını, heyecan ve coşkularını an be an izleyebiliyorsunuz. Her mahallede bir ev konseri olsa. Kimi türkü, kimi sanat müziği, kimi caz, kimi pop, kimi klasik batı müziği icra etseler. Müzikle efkâr dağıtsak. Dostluğu, arkadaşlığı, komşuluğu ve sanatın hazzını yaşasak. Mehmet Erhan Tanman küçük evini açarak umut veren bir örnek oluyor. Ev konserleri bence her semte yayılmalı, insanlar müziğin ufuk açan, umut tazeleyen güzelliğiyle mutlu olmalı. Müziğin bir yaşam tarzı, bir kültür düzeyi olduğu unutulmamalı.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.