Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Tutku Konuk Altındal
Yüzen Şehirde Kaybolmak
Bu ayki yazım kışın kar tatilinden başka birşey yapılmaz diyenlere gelsin. Çünkü Ocak sonu Şubat başı yapılan ve geçmişi 1200’lü yıllara dayanan Venedik Karnavalı, biraz olsun uzaklaşmak ve ruhunu çok başka yerlere taşımak isteyenler için biçilmiş kaftan. ‘Adriyatik’in Kraliçesi’ olarak bilinen Venedik, adımınızı attığınız ilk andan itibaren sizi içine alıyor. Daha sonra kültür ve sanat ile besliyor, ruhunuzu arındırıyor ve kendine aşık ediyor. Bu masal diyarının her yeri ayrı sürprizlerle dolu. Çünkü sisli bir kış akşamı kanalın birinden sessizce kayarken veya parlak bir bahar sabahı döndüğünüz köşeyi bir daha bulamayıp kaybolduğunuzda bir sonraki adımda sizi nasıl bir maceranın beklediğini bilemezsiniz. İster tarihi saraylarda düzenlenen bir baloda dans edin, isterseniz dar sokakları kaplayan kostümünüzle arz-ı endam... Kendisi de masalın bir parçası olduğundan mı bilinmez, Venedik dışında olup biten herşey başka bir yaşama ait gibi geliyor insana. Herşey hayal bir tek Venedik gerçek, ya da tam tersi. San Marco Meydanı’nda rastladığınız herkes birlikte sahnelediğimiz bir oyundaki rol arkadaşlarım ve birbirinden güzel elişi eserlerin sergilendiği butikler aslında bir film platosunun parçaları. Sonra San Marco Bazilikası (Venedikliler üzerindeki dört at heykelini Haçlı Seferleri zamanında darmadağın ettikleri  Bizans’ın başkentinden, yani İstanbul’dan getirmişler), çan kulesi, pembe mermer cepheli Dukalar Sarayı ve saat kulesi... Casanova’nın zindandan kaçışı öylesine taze ki, hepsi sanki daha dün gibi... 1720’de açılan İtalya’nın en eski kafesi Cafe Florian’da biraz soluklanıp, freskolarla dolu aynalı odalarda kendi yansımanızın sizi kovalaması hikayenin en heyecanlı bölümü. Zaten meydanları sular basıp karayla tüm bağlantımızın kesilmesi de senaryo gereği ? Herkesin istediğini hayal etme ve yaşama özgürlüğüne kavuştuğu bu kısacık masaldan uyanmasak olmaz mı... Karnaval, Hristiyanlar tarafından ‘Careme’ adı verilen ve Paskalya’dan önceki kırk gün yapılan şenliklerden oluşuyor. Yani aslında oruç dönemi için yapılan hazırlıkların eğlence bölümünü kapsayan bir festival zamanı. Eğlencelerin sürdüğü zaman dilimi boyunca herkes dertleriyle birlikte toplum kurallarını da bir kenara bırakıp tanınmadan gönlünce istediğini yaşamak peşinde olduğu için ve bu kısacık sürede efendilerle uşakların sınıf farkı gözetmeksizin birlikte yiyip içip dans etmesi, el ele kol kola eğlenip türlü çeşit maceralara girmesi ve hatta birbirlerine ikram yapıp hizmet etmesi sonradan utanç vesilesi olmasın diye tarihin bir noktasında karnaval boyunca maskeler takmak adet olmuş. Zamanla bu maskeler, karnavalın diğer boyutlarını aşan, başlı başına inceleme gerektiren çok renkli bir kültür ve sanat boyutu haline gelmiş. Başlangıçta kullanım amaçlarına yönelik olarak son derece sade olan maskeler bugün karnavalın en önemli keyiflerinden birisi haline geldikleri için alabildiğine süslü ve renkliler. Yine de, aralarında hala ilk yapıldıkları zamanlardaki gibi tek renk ve yalın olanları da mevcut. Bunların en bilinenleri, ’Columbina’ denilen, yalnızca gözleri kapatan, genellikle siyah renkte olan ve kenarındaki sapından tutularak kullanılan maske ile ’Buata’ denilen, beyaz renkli, yüzünüzü tümüyle kaplayan ve herhangi bir yüzün kimliksiz kalıbı görüntüsünde olan maske. Bir de Venedik’e ait tüm korku hikayelerinin vazgeçilmez unsuru olan gaga burunlu maske var ki bunun adı bile ürkütücü. Bu maskeye ‘Medico della Peste’ yani ‘veba doktoru’ deniliyor ve gerçekten de geçmişte kent nüfusunun önemli bir bölümünü yok etmiş olan veba salgını sırasında hastalarını kendisine mikrop bulaşmadan tedavi etmek isteyen bir doktor tarafından yaratılmış bulunuyor. Artık çok keyifli zamanlarda eğlence için kullanılsa da, bu maskeden takmış siyah pelerinli birisini birden karşınızda gördüğünüzde korkudan içiniz titriyor. Karnaval süresince en fazla sergilenen ve en keyifle izlenen gösterilerin başında açık alanlarda kurulan sahnelerde oynanan commedia dell’arte oyunları, sokak çalgıcılarının konserleri ve hep birlikte yapılan danslar geliyor. Sonra yine bir köşe başı, yeni çalgıcılar, farklı bir müzik, başka dansçılar.