MAYISHAZIRAN2023 Reşat Yörük
Maradona İzmir’e nasıl gelir?
Maradona İzmir’e nasıl gelir? İddia ediyorum; Türkiye’deki spor kulüplerinin gelmiş geçmiş en renkli başkanı ne Aziz Yıldırım ne de İlhan Cavcav’dır. Listenin ilk sırası, Altay’da (aralıklarla) 18 yıl başkanlık yapan Rıdvan Amca’ya (Burteçin) yakışır. Afrika’da çatışmalara girmiş gerçek bir lejyoner, gözünü ve sözünü budaktan esirgemeyen hırslı bir mücadele adamı, “müflis olup düşünmektense uyuz olup kaşınmak yeğdir” felsefesine sımsıkı bağlı “pinti” bir yöneticiydi rahmetli. Ufak tefek, kırmızı yanaklı “tonton amca” görüntüsünün altında savaşçı bir ruhu vardı. Fiat Panda görünümlü Ferrari gibi… Rıdvan Amca meselesine geleceğim yine. Ama önce spor muhabirliğine başlamamızı bir anlatayım izninizle. İzmir spor basınında yazılı olmayan bir kural vardı eskiden. Muhabirlikteki ilk durak nedense Altınordu Kulübü (bazen de İzmirspor) olurdu. Benim gibi… Aslında üniversite yıllarından itibaren mesleğe girmiş, ekonomi ve politika muhabirliğinde ufak adımlar atmaya başlamıştım. Ama 1990 yılında Fotospor gazetesine geçişimle birlikte yepyeni bir sayfa açıldı önümde. Hani Asil Nadir’in kurup 500 bin tiraja ulaştırdığı, TV reklamlarında ganyan uzmanı Gültekin Alpay’ın at yarışı anlatır gibi “Yarın ya Fotospor alın ya Fotospor alın!” diye bas bas bağırıp çağırdığı o renkli gazete… Çiçeği burnunda bir spor muhabiri olmuştum. Rahmetli foto muhabiri abimiz Nejat Kasapoğlu’nun deyimiyle “apranti”, Altay’ın unutulmaz hocası Ömeragiç’in ifadesiyle de “piliç”tim artık. Günlerimin çoğu antrenman sahasıyla Namazgah’taki tarihi kulüp binasında geçiyordu. Mütevazı bir camiaydı Altınordu. Ama bir o kadar da hareketli. Teknik Direktör Erkan Velioğlu’nun antrenman sırasında sağ çaprazdan topu kale yerine havaya diken Metin Atan’a kızıp okkalı laflar ettiği, külhanbeyi tavırlı Metin’in de aynı ses tonuyla “O topu gol yapsam burada ne işim var? Gider Fener’de oynarım” diye bağırdığı renkli günlerdi. Ama bu macera kısa sürdü. Sonra ver elini Altay… Bir üst lige terfi etmiştim. ***** İki sene içinde hem küme düşüşü hem de şampiyonluğu gördüm Altay’da… Bendeki nasıl bir ayaksa artık? Rıdvan Burteçin’le de işte o günlerde tanıştım. Ufak tefek ve ince sesli ama otoriter, hem Marksist hem kapitalist, nevi şahsına münhasır bir adam… Fransız devletinden aldığı madalyaları vardı. 4 yıl Afrika’da “profesyonel asker” olarak savaştığı için… “Lejyoner Başkan” unvanı hikaye değil yani… İşçi Partisi’ni tutan bir demir taciri olduğundan, diğer lakabı da “Kızıl Milyarder”di. Ama her şeyin ötesinde, müthiş bir yöneticiydi. Galatasaray’a karşı oynayacakları Türkiye Kupası finalinde, masa başı oyunlar yapan Federasyon’a tepki için takımını sahaya çıkartmayacak kadar da yürekli bir adam… “Demokrat bir başkandı” diyebilmeyi çok isterdim ama rahmetli “tek adam” rejimine çok daha yakındı. Ben yine kibar söylüyorum, “Tek adam rejimi” falan… Bir keresinde bizzat kendisinden dinlemiştik, “Bana diktatör diyorlar, bu sözü reddetmiyorum. Kendi planımı, kendi düşüncelerimi tatbik ederim. Ben düşünürüm, ben karar veririm, ben uygularım. Grup falan tanımam. Bunun kabul eden benimle çalışır, etmeyen çalışmaz” diye… Böyle de dobraydı. Onu en iyi anlayan, en iyi idare eden, zaman zaman da (çaktırmadan) en iyi yöneten teknik adam Ömeragiç olmuştu. Adama boşuna “kurt hoca” dememişler. Yıllar sonra öğrendiğimde çok gülmüştüm: Rıdvan Burteçin takımı kendisi yapmak istediğinde, Ömeragiç ilginç bir taktikle ilerlermiş örneğin. Hangi mevkide kimi oynatacaksa, genelde onun yedeğini söylermiş Başkan’a. O da “Hayır o olmaz, bunu oynatacaksın” deyip Yugoslav hocanın gönlündeki kadroyu onaylarmış. Ve böylece her ikisi de ilk on biri oluşturmanın mutluluğuyla çıkarmış maçlara… ***** Fotospor’da olduğum yıllarda Yeni Asır ve Hürriyet ile yoğun bir rekabet içindeydik. Şimdilerde pek olmayan “Haber atlatma” ve “Haber atlama” kavramları sürekli gündemimizdeydi. O yüzden herkes birbirini kollardı. Altay muhabirlerinin bir numaralı haber kaynağı, doğal olarak Başkan Rıdvan Burteçin’di. Zaten kendisinden başkasının konuşmasını istemezdi. İlginçtir, Rıdvan Amca zaman zaman farklı muhabirlere ayrı ayrı haberler verirdi. Merak edip sordum bir gün bunu… “Nasıl yapıyorsunuz bunu?” diye… Cevabı çok şaşırtmıştı beni. - Akşam eve varınca küveti doldurup giriyorum içine. Yarın Reşat’a hangi tüyoyu vereyim, Malik’e (Yeni Asır’ın Altay muhabiri Malik Okçu) ne söyleyeyim diye düşünüyorum. İnanmayacaksınız, bir gün bana “Maradona’yı Altay’a getireceğim” dedi. “Hangi Maradona” demişim o şaşkınlıkla… İtalya’da oynanan 1990 Dünya Kupası’nda “vasat” bir performans sergileyince, Arjantinli yıldızın gözden düştüğünü söyledi ciddi ciddi. “Hangi Maradona?” sorusuna bu kez “Hangi parayla?” eklenmişti. - Para mara vermeyeceğim yahu! - Rakı pahalı diye sen de benimle kafa buluyorsun Rıdvan Amca - Yok valla! Hasılatı yarı yarıya paylaşmayı teklif edeceğim. O gelirse Atatürk Stadı’nı her maç doldururuz. O da kazanır biz de! ***** Yine kendisi anlatmıştı. Altay ve Altınordu’nun (Bucasporla birlikte) 1930’ların sonundaki birleşmesini örnek alarak bir ara yeniden güç birliğini masaya yatırmış kulüp yöneticileri... Daha doğrusu dost sohbetlerinde konuşmaya başlamışlar. Özellikle Altay ve Altınordu kulübü birleşmeye daha yakınmış sanki. Hatta bir ara konu kulüp ismine bile gelmiş. İşte o sırada cin fikirli Rıdvan Burteçin devreye girmiş: - Altınordu’nun “Al”ı ile Altay’ın “Tay”ını birleştirdik mi tadından yenmez - Ama yine ALTAY oluyor! - Hadi ya! Hiç fark etmemişim!