MAYISHAZIRAN2025 Günter Soydanbay
Kentsel hafıza
İzmir’in Nostaljik Durakları ve Kentsel Hafızanın Geri Dönüşü Şehirlerin ruhu, her zaman büyük yapılarla, dev projelerle ya da görkemli yatırımlarla ortaya çıkmaz. Bazen bir bankla, bir lamba direğiyle, bir durakla bile anlatılabiliyor bir kentin ruhu. Hatta çoğu zaman, bu küçük, gündelik -ama hemşehriler için anlam yüklü nesneler- şehirle kurduğumuz bağın en anlamlı simgeleri haline dönüşebiliyor. Geçtiğimiz günlerde duyurulan “Nostaljik İzmir Durakları” projesi bu açıdan son derece anlamlı bir adım. Bilmeyenler için özetleyelim: İzmir Büyükşehir Belediyesi 1930’lu yılların durak tasarımlarını bugünün ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlayarak hayata geçirecek. Bu proje, bana göre yarım asırdan fazla süredir ihmal ettiğimiz bir meseleyi yeniden hatırlatıyor: İzmir'in görsel bütünlüğü ve kentsel hafızası. Kent markalaşması literatüründe "urban furniture" denen, Türkçe’ye “kentsel mobilya” olarak çevirebileceğimiz bu unsurlar, bir kentin algılanışında mimariden bile daha etkili olabiliyor. Çünkü mimari eserler geniş ölçekli bir sahnede yer alırken, kentsel mobilyalar doğrudan sokak dokusuyla ve insanla temas halindeler. Göz hizasında duran, elle tutulup üzerine oturulan, gölgesinde dinlenilen bu küçük ölçekli nesneler, şehirle birey arasındaki en samimi temas noktalarını oluşturuyor. İşte bu temas bilinçli bir şekilde tasarlandığında da derin bir duygusal bağ ve aidiyet yaratıyor. Bunun en güzel örneklerinden biri Pasaport İskelesi’nin çevresindeki kaldırım taşlarının şehrin vazgeçilmez simgelerinden biri haline gelmiş olması. İzmir, son 50 yılda, hızla büyürken maalesef bu bağları yitirdi. Birçok Anadolu şehri gibi, plansız genişledi, İzmir ile alakası olmayan malzemelerle donatıldı, mimari karakterini tamamen kaybetti. Bugün İzmir'de herhangi bir sokakta yürüseniz hangi semtte hatta hangi kentte olduğunuzu anlamanız artık çok zor, çünkü hiçbir şeyin kendine has bir formu yok. Dolayısıyla şehir hafızası silikleşti. Oysa bir şehir, hatırlanabilir olmalı. Tanıdık gelmeli. Ve bu tanıdıklık sadece Kordon’dan ya da Saat Kulesi’nden kaynaklanmamalı. Otobüs durağı bile tanınır olmalı. Hele ki o durak, hem geçmişe saygı duyuyorsa hem de bugünün ihtiyaçlarını karşılıyorsa! Ben, “Nostaljik İzmir Durakları” projesini, yalnızca nostaljiye oynayan sevimli bir jest olarak görmüyorum. Şehrin parçalanmış görsel kimliğine atılmış bilinçli bir dikiş olabilir bu. Üstelik bu dikiş sadece estetik değil, işlevsel de. Güneş panelleriyle donatılmış çatıları, klima sistemleri, engelli erişimi, şarj istasyonları gibi detaylar, projenin sadece geçmişe değil, bugüne ve yarına da baktığını gösteriyor. Form eski, ruh yeni. Tam da olması gerektiği gibi. Kentimizin kentsel imajı yıllardır muğlak. Ege’nin en büyük kenti olmasına rağmen, İstanbul’un görkemiyle, Ankara’nın devlet kodlarıyla, Antalya'nın turist çekimiyle yarışamayacak noktadayız. Ama işte bu tür projelerle İzmir kendi oyun alanını yaratabilir. Kendine has, mütevazı ama anlamlı bir dil kurabilir. Her banka, her durağa, her parka anlam yükleyerek, kentin belleğini bu küçük objeler üzerinden geri çağırarak. Unutmayalım, Paris’in markalaşması Eiffel kadar, Haussmann döneminde sokaklara yerleştirilen yeşil banklarla da başladı. Londra’nın kırmızı telefon kulübeleri, Tokyo’nun desenli rögar kapakları, Barcelona’nın Gaudí’nin tasarladığı sokak lambaları… Hepsi bu kentleri unutulmaz kılan küçük ama derin dokunuşlar. İzmir neden kendi hafızasını bir durakla kurmasın? Bugün Alsancak’ta başlayacak bu yeni/nostaljik durak projesi, umarım şehrin geneline yayılır. Ve daha önemlisi, bir zihniyetin başlangıcı olur. Kent estetiğinin, kimliğinin ve hafızasının sokak düzeyinde, göz hizasında, beklerken yaşandığını hatırlatan bir zihniyetin. İzmir’in markası, tam da böyle detaylarda saklı. Ve bu defa, otobüsü yakalayacağız gibi!
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.