Yaşandıkça keyif veren bir kentin
okundukça keyif veren dergisi.
ANA SAYFA
REKLAM
Abone
İLETİŞİM
SATIŞ
YAZARLAR
Yayın Kurulu
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksinde İzmir'in yeri...
Ayse Perin (Tatari)
Bir başkadır
Avram Ventura
İyi ki varsın, diyebilmek
Gülhan Berkman Yakar
Bi dur!
Reşat Kutucular
Bu yılın kazancı, birkaç bilgili insan
Günter Soydanbay
İzmir Stratejik Bisiklet Kümelenmesi
Pınar Tekeş
Harekete geçmek
Prof. Dr. Levent Kırılmaz
Öfke kontrolü (1)
Dr. Zeki Hozer
ABD'de hortlayan ırkçılık
Özlem Yurdakul
Arilslerden gelen şifa
Zekeriya Şimşek
Meserret ve Şükran
İzmir Life
232 -
ARALIK 2020
Güncel ve geçmiş sayıları Magzter üzerinden satın alıp okuyabilirsiniz.
ARALIK 2020
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksinde İzmir'in yeri... Yanındayız Derneği, Kanada Büyükelçiliği ve İstanbul Üniversitesi işbirliğinde Türkiye’nin "İlçe Bazında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksi"ni hazırladı. Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğinin ilçe ilçe incelendiği çalışmada elde edilen veriler, erkeklerle karşılaştırıldığında son dönemde kadınların sosyal haklardan ve fırsatlardan eşit bir biçimde yararlanamadığını ortaya koydu. Peki, İzmir bu çalışmada nasıl değerlendirildi? Cevap olarak "kötünün iyisi" diyebiliriz.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ ENDEKSİ
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksi'nde kötünün iyisi izmir Kurulduğu 2018 yılından bu yana evrensel insan hakları çerçevesinde, Türkiye'de toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması temel amacıyla çalışan Yanınızdayız Derneği, aynı zamanda kadına yönelik şiddetin önlenmesi başta olmak üzere; eğitim, sağlık, çalışma hayatı, ev emeğinde ortaklık gibi hayatın tüm alanlarında eşitliğin sağlanması için projeler yürütüyor. Yanındayız Derneği, son olarak Kanada Büyükelçiliği Kanada Yerel Girişimler Fonu (CFLI – Canada Fund For Local Initiatives) ve İstanbul Üniversitesi Şehir Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi işbirliğiyle Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksi’ni hazırladı. İzmir'den 3 ilçe ilk 10 arasında Endeks sonuçlarına göre; İzmir’den Karşıyaka, İstanbul’dan Kadıköy ve Bakırköy, Çanakkale’den Merkez ve Ankara’dan Çankaya ilçeleri toplumsal cinsiyet eşitliğinin en yüksek olduğu ilk beş ilçe olarak endeksin üst sıralarında yer aldı. Genel endeks sıralamasında ilk 10 sırada İstanbul’dan beş, İzmir’den üç, Çanakkale ve Ankara’dan birer ilçe yer aldı. Politik katılım ve karar alma boyutunda Kadıköy, Karşıyaka, Bakırköy, Beylikdüzü ve Çanakkale Merkez; eğitim boyutunda Beşiktaş, Bornova, Bahçelievler, Karşıyaka ve Muğla Menteşe; ekonomik yaşam ve kaynaklara erişim boyutunda İzmir Karşıyaka, Adana Çukurova, Antalya Konyaaltı, Mersin Yenişehir ve İstanbul Beşiktaş; sağlık boyutunda ise Gaziantep Şahinbey, Yalova Merkez ve Bolu Merkez ilçelerinin endeksin üst sıralarında yer aldığı görüldü. Endeks sonucuna genel olarak bakıldığında, eğitim ile sağlık ve spor kategorilerinde ilçelerin büyük kısmının skor değerleri en yüksek puan olan 1’e yaklaşırken, politik katılım ve karar alma ile ekonomik yaşam ve kaynaklara erişim açısından değerlendirildiğinde en iyi durumdaki ilçelerin bile eşitlikten uzak olduğu görülüyor.
İZMİR ZAMANI
İzmir’den ortak akıl çağrısı İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Vakfı Başkanı Tunç Soyer, Türkiye’deki girişimcileri birer İzmir gönüllüsü olmaya ve İzmir’in gelişimine destek vermeye çağırdı. Tunç Soyer’in çağrısıyla eş zamanlı yayınlanan “İzmir Zamanı” adlı tanıtım filmini ünlü tiyatro ve sinema sanatçısı, kendisi de İzmirli olan Haluk Bilginer seslendirdi. İzmir Zamanı ortak akıl çağrısı, daha iyi bir yaşam için yalnızca binaları, park ve caddeleri değil; ticareti, tarımı, turizmi, kültür ve sanatı, yaşamın tüm alanlarını tasarlamaya yönelik, çığır açan fikirleri İzmir’e davet ediyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Vakfı Başkanı Tunç Soyer, İzmir Zamanı ortak akıl çağrısıyla ilgili şunları söyledi: “Yaşadıklarımız bize gösterdi ki, dirençli kent olmanın iki mucizevi anahtarı var. Bunlardan ilki, birliktelik, dayanışma. Şehrin çeşitli dinamiklerinin aynı hedefe odaklanması ve bir ortak akıl etrafında buluşması. Dirençli bir kent olmanın diğer bir sırrı ise, yaşam hakkını gözetmek… Yaşam hakkını gözetip sonsuz saygı duymadan kentteki yaşam kalitesini yükseltmek de mümkün değil. İzmir’de dirençli bir kent olmanın odağına ortak aklı ve yaşam hakkını koyduk ve bu uzlaşma iklimini tüm paydaşlarımızla birlikte tesis ettik. Sosyal ve ekonomik gelişmenin kaynağını ise “yenilikçi düşünce” olarak tanımladık. Bu buluşmamız, doğamızla barışık, afetlere karşı dirençli, özgür ve uyum içinde bir yaşamı İzmir’den başlamak üzere inşa etmek için bir ortak akıl ve üretim çağrısıdır. Zira biz dönüşüme sadece mekânsal dönüşüm olarak değil fikirsel ve yönetimsel bir dönüşüm gerekliliği olarak bakıyoruz. Çünkü biliyoruz ki mekânsal dönüşüm fikirsel dönüşümle beraber yürüdüğü zaman yaşamın topyekün bir değişimden bahsedebiliriz.”
NEDİM DEMİRAĞ
Mustafa Bey Caddesi'nde açılan ilk kafe-restoran Cafe Plaza, Nedim Demirağ sayesinde ne olaylara tanıklık etmiş meğer! Oradan sonra da ver elini Mogambo, Karina, Efes Meyhanesi... Onlar da yetmezse İkiçeşmelik'in ünlü manavında rakı masası... Bizim kuşağın delikanlıları, yakın dostlarımız bizi birer ikişer terk ederken Hakkı Kesirli olarak beni üzüntüye boğan bir kaybı yaşadım geçtiğimiz ay... Nedim abim, özel bir insandı. "Hayır" dediğini pek fazla duymadım ama "Bunu bir daha düşünelim hayatım!" dediğini biliyorum. Hayata daima olumlu bakan, en olumsuz anlardan bile keyifli bir sonuç çıkarmayı bilen harika bir insandı... Tanıştığımız ilk andan itibaren birbirimize ısındık... Cafe Plaza'dan Mario Plaza'ya, Ege Park'tan Çeşme çarşısına, Dalyan'dan Alaçatı'ya hem iş yaptık hem bir sürü anı biriktirdik. Bilgisayarımda Hürriyet'ten ayrılırken Aydın Doğan'a yazdığı veda mektubunu buldum... Her kelimesinde bir zarafet, bir ince zeka... Seni çok özleyeceğim Nedim Abim... En çok da telefonun ucundaki "Hayatım, nasılsın"ları özleyeceğim... Şimdi gelin bir eski İzmir Life sayfasına gidelim ve Nedim Demirağ ile Deniz Çaba arkadaşımızın yaptığı söyleşiyi bir kez daha sizlere sunalım... 1970'lerin İzmir'inde bir grup arkadaş... Çoğu zamanı geldiğinde kent hayatının bilinen isimleri olacak. Nedim Demirağ o grubun içinde; sayısız hikayenin de baş aktörü. Kentte gençlerin gidebileceği tek yer Bonjour iken 1975'te Cafe Plaza'yı açıyor ve adeta bir "buluşma üssü" kuruyor. İzmir'in köklü ailelerinin, fuara gelen sanatçıların, daha önemlisi Demirağ'ın en has arkadaşlarının tek mekanı Cafe Plaza olunca, ne öyküler çıkıyor! Rahmetli İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina, Levent Tanık, Esin Özgener, rahmetli Haşmet Uslu, Ateş Özerk, Timur Selçuk ve daha sayısız isim. Çevre geniş, bir de serde delikanlılık var...
5G FIRSATLARI
5G yeni gelir fırsatları yaratacak Zyxel, yüksek hız ve düşük gecikme ile öne çıkan yeni mobil iletişim standardı 5G’nin ağ kanalı için sunacağı fırsatları değerlendirdi. Dünyanın dört bir yanında mobil iletişim altyapılarında 5G’ye geçiş başlarken, iletişim çözümleri pazarının genişlemesi ve büyümesi bekleniyor. Yeni standardın getireceği faydaların başında mevcut ağ kısıtlamalarını kaldırması ve bir zamanlar imkânsız olarak görülen uygulamaların gerçeğe dönüşmesi geliyor. Yüksek hız ve düşük gecikme süreleri, ağlardaki veri ağırlıklı ve gecikme hassasiyeti yüksek uygulamaların kolayca çalıştırılmasını sağlarken, her geçen gün giderek artan internetten video izleme, dosya indirme ve veri aktarımı gibi işlemler de hız kazanacak. Zyxel’e göre, ağ çözümleri kanalının önünde, iş liderlerine 5G’nin somut getirilerini anlatabilmek için büyük bir fırsat yatıyor. İş dünyası için 5G mobil özel ağlar (MPN’ler), daha fazla kontrol ve güvenlik gerektiren korunaklı veri akışları ile özel kapsama alanları sağlayan, amaca özel iş ağlarıdır. 5G MPN’ler ağa bağlı teknolojiler arasında uzaktan veri izleme ve büyük veri otobanları sebebiyle üretim, perakende, medya ve eğlence, sağlık, konaklama, lojistik, ulaşım ve finansal hizmetler endüstrilerindeki kurumlar için ultra güvenli ağ çözümleri sunan çözümlerdir. Üreticiler fiziksel işlem ve operasyonları oldukça zor bir ortamda dijital teknoloji ve akıllı bilişim ile bir araya getirirken yüksek hacimde veri taşıyan güvenilir ve esnek 5G ağlar, akıllı fabrikalar için önemli bir rol oynayacak. Erken yol alanlar yeni gelir kapılarını aralayabilecek Satış yöneticilerinin ve teknik destek mühendislerinin eğitimleri, müşterilere 5G’nin potansiyel faydalarını ve sınırlarını anlatmanın yanı sıra, müşterinin ihtiyaçlarını karşılayacak ağ tasarımlarını ve keşiflerini nasıl gerçekleştireceklerini de görmelerini sağlayacak. Operatörlerin 2021’in ikinci yarısında 5G SA modundaki ağları ve MPN kiralama hizmetlerini sunmaya hazırlanması, kanal iş ortaklarının da çalışmalara başlamasını gerektiriyor. Çözümlerini çeşitlendirmek ve yeni gelir akışları yaratmak isteyenler, operatörler 2021’de 5G MPN hizmetlerini sunmaya başladığında, kendi 5G çözümlerini de hazır etmeliler.
KÖKLER FİLİBELİLER
Filibe'den İzmir'e ticaret günlüğü Filibeliler Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel, Şevket Filibeli'ye Ticaret Bakanlığı teklif etmiş de, aldıkları cevap aynen şöyle olmuş: "Ben ne yalan söyleyebilirim ne de tutamayacağım sözler verebilirim." Zira gerek Şevket Filibeli, gerek de babası Rahmi Filibeli sadece yaşadıkları kente ve ülkeye yarar sağlama gayreti içinde olmuş. Ticaret ve sanayi dünyasında fiilen bulunmaları, bunun yanında meslek odalarında yine kentleri için mücadele vermeleri hep bundan. Çin'e işlenmemiş pamuk ihracatı yapan ilk kişi Ailenin İzmir'in ticaret ve sanayi gündeminde yer edinişinin tohumları daha Bulgaristan'ın Filibe kentinde atılmış. Şevket Filibeli'nin dedesi Rahmi Bey, Bulgaristan'da iyi bir ticaret adamı olarak tanını- yor. Bakkallıktan hamallığa, iskelelerde kandil yakmaktan bankalar arasında para taşımaya kadar pek çok iş yapan Rahmi Bey'e bir gün beklediği teklif geliyor. Kendisini tanıyan bir tüccar, "Sen ticaretten anlarsın. Sana bir dükkan açalım. Orada un sat" deyince, hem Rahmi Bey'in, hem de ailenin un ticaretindeki misyonu başlıyor. Bundan sonra iş büyüyecek, Rahmi Bey'in oğlu unculuğu İzmir'e taşıyacak, hatta onun oğlu Şevket Filibeli de bu işe el atacaktı... Şevket Bey'in babası, önce 1800'lerde Rumlar tarafından yapılmış bir değirmeni satın alıyor. Ailenin yakın bir zamanda EBSO, İTO ve İTB'ye verdiği meşhur para kasaları da buradan çıkıyor. Bu kasalar ki, İngiliz yapımı ve insan boyunda. Hani ancak vinçle yerinden kaldırılabilen türden. Tabii bir süre sonra tek bir değirmen yetmiyor. Bugün Şehitler Caddesi'nde metruk bir durumda olan "Birleşik Sanayii Un Fabrikası" işte bu dönemde kuruluyor. Un işi dışında ailenin el attığı başka alanlar da var. Rahmi Bey, bir yandan pamuk ve tütün ihracatı yapıyor. Zaten pamuk ve un işi, uzunca bir dönem ailenin gündeminde kalıyor. Çünkü her ikisini de Rahmi Bey'den sonra, oğlu Şevket Filibeli sür- dürüyor. Örneğin Bayraklı'daki "Altınbaşak Un Fabrikası'nı" ve Adana'daki iki un değirmenini Şevket Bey kurmuş. Gerisini Devlet Filibeli anlatıyor: "Babam, o dönem Balkanlar'ın en büyük değirmen kapasitesine sahipti. İki ihtilal geçirdik. O dönemde askeriyeye un veriyorduk. En büyük parti daima bize aitti. Ben araba ile un dağıtmaya giderdim. Benim damperli kamyon ehliyetim var."
İĞDELİ TARIM KOOPERATİFİ
Bu dağlarda kooperatifçilik zor zanaat İğdeli Tarım Kooperatifi Kimse için sürpriz olmasa gerek; Atatürk’ün kooperatifleşme çağrısına en büyük ilgi İzmir ve çevresinden geldi. Toplu alımlarla maliyetlerin düşürüldüğü, aracı hakimiyetinin kırıldığı, üretimin gerçek değerinden satıldığı, ortakların eşit oy hakkına sahip olduğu, faaliyetlerin karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma çerçevesinde yürüdüğü, sosyal ilişki ve iletişimin geliştirilmesine önem verildiği; özetle köylünün refahı ve tarımın kurtuluşu için tek çözüm yeri olan kooperatifler, bu bölgede üreticinin baş tacıydı. Tıpkı geçmiş sayılarımızda anlattığımız Tire, Bayındır, Bademli örnekleri gibi.. Ve tıpkı bugün anlatacağımız Kiraz-İğdeli Kooperatifi gibi.. Süt ve süt ürünleri alanında (çok zorlu bir coğrafyada) başarıyla çalışan S.S.İğdeli ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin öyküsünü, Kooperatif Başkanı Süleyman Top’tan dinliyoruz:
YAPI ENVANTERİ
Başkan Soyer İzmir’in depremle ilgili yol haritasını anlattı “Kentteki yapı stokunun envanterini çıkartacağız” İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, kentteki yapı stokunun envanterini çıkartmak için çalışmalara başladıklarını söyledi. Yapı kontrol laboratuvarı kurmayı ve binalara deprem güvenlik karnesi vermeyi planladıklarını belirten Soyer, “Orta hasarlı yapılar için de mevzuat düzenlemesi ve finansman modeli üzerinde çalışıyoruz” dedi. “Risk araştırması yapmaya başlıyoruz” İzmir’in bu tür afetlere karşı dirençli bir kent olması için yapılacaklar ve bunun için finansman modelinin belirlenmesi üzerine çalıştıklarını söyleyen Soyer, depremle ilgili Bilim Kurulu oluşturarak bu kurul rehberliğinde yol alacaklarını vurguladı. Soyer, “Amacımız 1999 öncesinde ruhsatlandırılmış yapılardan başlayarak kentteki yapı stokunun envanterini çıkartmak. Biz de bir yandan bu yapı stoku ile ilgili risk araştırması yapmaya başlıyoruz. Yapı kontrol laboratuvarı kuracağız ve binalara bir deprem güvenlik karnesi vermeyi planlıyoruz. Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesini de revize ederek depremle ilgili çalışmalar için 200 milyon lira kaynak aktarmayı uygun gördük” dedi.
TAŞYARAN KANYONU
Kutsal Ma ve Taşyaran Kanyonu Ege Bölgesinin can suyu Gediz nehridir. Geçtiği her coğrafik oluşuma, taşıdığı hayat suyuyla tarih öncesinden günümüze kadar binlerce yıl boyunca bir anlam kazandırmıştır. Su, insanların bir yerleşim yeri kurabilmesinin birinci şartı olmuştur. Gediz nehrinin Kütahya’dan başlayan heyecanlı, coşkulu, özlem dolu yolculuğu, sevgilisi, Ege Denizine Foça tepelerinin ev sahipliğinde kavuşarak yaşam suyunu son damlasına kadar ona sunmasıyla son bulur ancak. Gediz Nehri'nin mitolojik çağlardaki adının "azgın, öfkeli, taşkın" anlamını çağrıştıran Memaniomenos veya Mainonemos olduğunu bilmek, bu nehri anlamaya yeterli. Homeros’un ünlü eseri İlyada Destanında ise Kutsal Ma veya kutlu akarsudur. Gediz Nehri, Uşak İlindeki Taşyaran Kanyonuna ulaştığında, doğa mucizesi olan harika görüntüler serisinin en etkilisini cömertçe sunar gözlerimizin önüne.
LUC FERRY
Ustam Bellediklerim Luc Ferry Hegel, felsefenin, “yaşanan zamanı düşünce içinde kavramak” olduğunu söylüyordu. Bu sayıdan başlayarak siz İzmirlife okurlarını, “ustam bellediğim” ve Türkiye’de de az tanınan bazı yazar, edebiyatçı ve felsefecilerle buluşturacağım… Yaşanan zamanı kavramaya ne dersiniz? Aristoteles mi, Descartes mı? Bazen kendi kendime sorarım; eğer çağdaşlarımız hala onları okumaya devam etselerdi, acaba hangisini daha fazla kınarlardı. “Doğal olduğu” için köleliği doğrulamış olmasından ötürü birincisini mi, yoksa insanları hayvanlardan son derece iyi bir şekilde ayırmak suretiyle işi, hayvanları sıradan makineler olarak düşünmeye kadar vardırdığı için ikincisini mi? Bu ayki konuğumuz Fransız Sosyolog Luc Ferry… Giriş cümleleri de Luc Ferry’nin Yapı Kredi Yayınlarından çıkan “Ekolojik Yeni Düzen” adlı kitabından… Şöyle devam etmiş Ferry: "Demokratik kültürümüzün içine işlemiş olan hayvansever zihniyette, insanlık ile hayvanlar alemine dahil olma arasındaki ayrımın etik bir anlam taşıyabileceği fikri dogmatik görünmektedir. Bu fikir, farklı olma hakkı ideolojisinin hemen hemen her yerde egemen oldu…" İnsan dışındaki doğanın, örneğin ağaçların, bitkilerin, toprağın, hayvanların yaşama hakları, ilişkiler hukuku var mıdır? Varsa bunları kim düzenleyecektir ve ne adına? Fransız felsefeci Luc Ferry'nin, tarihte belgelenmiş olaylara dayanarak yazdığı ve tartıştığı bu kitap doğaya ve doğayla ilişkilerimize yeni bir bakış getiriyor. "Ağaç, hayvan ve insan" denkleminde, insanlık tarihi boyunca süregelmiş olan çözümsüz bir sorunun da altını çiziyor: İnsanoğlunun doğa karşısındaki konumu nedir? İnsan, doğa karşıtı bir varlık mıdır? "Doğayla Sözleşme" mümkün müdür?
TSUNAMİ VE KÖPEKLER
Sığacık depremi (2005) 2005 yılı ilkbahar günlerinden birinde Seferihisar-Sığacıkta, yamaçtan limanı gören evimde sabah alaca karanlıkta uyanmıştım. Camdan dışarı baktığımda; bir kayanın üzerinden denizi seyreden küçük sarı bir köpek gözüme çarpmıştı. Köpeği diğer günlerde de görünce; yan komşuma bu durumdan bahsetsem de; hiç yorum yapmamıştı. Bir akşam, emekli aşçı olan komşum bahçesinde beraberce bir şeyler yemeyi teklif etmişti. Hava kararınca bana dönüp, “Köpeği görüyor musun ?” diye sormuştu. “Evet. Neredeyse her sabah uğruyor” deyince; yemekten artanları bir kaba koyup birkaç adım ileriye bırakmıştı. Biraz sonra, biri daha küçük üç sarı köpek belirmişti. Ürkek bir şekilde yiyeceklere yaklaşmışlardı. Bunlar bir tilki ailesiydi. Doğada yeterli yiyecek bulamayınca Sığacık’ın dış kesimlerine kadar gelmişlerdi. Bazen limana inip balıkçıların artıklarıyla da besleniyorlardı. Tarihe bakarsak; insana ilk yaklaşan ve evcilleşen hayvanın köpek olduğunu görürüz. Birlikte avlanmışlar, tehlikelere birlikte göğüs germişlerdir. Bu tilkilere zarar verirler korkusuyla hiç kimseye bahsetmedik.
TARİHİ SİNAGOGLAR
Tarihi Sinagoglar restore ediliyor Yakında adı kent belleğinden silinecek olan ve 937 Sokak’ta atıl bir vaziyette duran Etz Hayim (Hayat Ağacı) ve Hevra Sinagogları restorasyonlarının son durumunu görmeğe gittim. İzmir Musevi Vakfı’nın başlattığı, kültür mirasını koruma çalışmalarına koordinatörlük yapan Nesim Bencoya rehberliğinde tarihi sinagogları ziyaret ettim. Mimar Zübeyda Özkan tarafından hazırlanan Etz Hayim Sinagogu projesinin yükleniciliğini UMART Mimarlık üstlenmiş. Aşağı Sinagog denilen yeşiva (okul) veya haham evi olarak kullanıldığı tahmin edilen zemin katta ahşap ağırlıklı güçlendirmeler yapıldığını gördüm. Tavan kaplamalarında ve diğer detaylarda restorasyon kurallarına uyularak yapılan yenilemeler eskisinden ayırt edilebiliyor. Sinagog duvarlarındaki kalem işleri için yurt dışından getirilen uzmanlar 7 kat boyanın altında kalan farklı dönemlere ait desenleri ortaya çıkarıp, batı duvarında 1841 Kemeraltı Çarşısı yangınının izini taşıyan ahşap hatılı açıkta bırakmışlar. Az müdahaleyle eskinin korunmasına gösterilen özeni kadınlar bölümünde de hissettim. Asırlık ahşapların ağaç kurtlarından temizlenip ilaçlanması, dış cephe duvarlarında pencere sövelerinde ana giriş kapısı ve teva kısmında yapılan çalışmalar bitme noktasına gelmiş. Tevrat’ın saklandığı “Ehal” dolabının yanında, sağlı sollu duvarlara yazılmış İbranice “sağdıç” anlamına gelen düğün törenlerinde sağdıçların bekleme yerini gösteren yazılara duvar raspası yapılırken rastlanmış.
MARİANNE NORTH
Marianne North'un tanımlaması Mutlu bir hayattan hatıralar: İzmir Ertesi sabah sevimli İzmir limanında uyandık ve kısa süre içinde kendimizi bir Alman'ın 17 yaşındaki genç karısıyla birlikte işlettiği yeni otelin yolunda bulduk. Yerler temizlendiğinden oldukça temiz ve sağlıklı bir ortama sahip görünüyordu. Çok nazik bir şekilde karşılandık ve Bay Meyer, yüklü develerin nihayetsiz melodisinin işitildiği ve vahşi sürücülerinin Doğu’ya özgü bir görüntü sunduğu eğlenceli pazar boyunca bize rehberlik etti. Hiçbir şey onları durdurmuyor ya da rahatsız etmiyordu. Zira karşılarına çıkan kişinin ya da eşyanın vay haline; büyük çöl gemisi yaklaşmadan önce kapanan kepenklerden ya da çok uzaklardan görünen çocuklardan, eşeklerden, çanak- çömleklerden rap rap, şangır şıngır sesler geliyordu. Arabesk unsurlar oldukça fazlaydı ve zengin görünümlü, kaftan giymiş insanlar dükkânlarda veya caddelerde kendilerini gören herkesi hayretler içinde bırakıyordu. Şehrin yukarısında bulunan tepedeki eski kaleye tırmandık ve kale duvarlarının büyük ölçüde eski Yunan yapılarından alınmış mermerlerden oluştuğunu fark ettik. Hemen yakınında amfi tiyatroda öldürülmüş olan erken Yunan piskoposlarından "aziz ve şehit" Polycarp'ın mezarı vardı. Mezarı, leylaklarla süslü tepelerin gerisindeki yarım bir daire içinde yer alan, sevimli mavi körfeziyle cezbedici bir görüntü oluşturan soylu bir servi ağacının gölgesindeydi. Mezarın etrafıysa, "dervişlerin hangi mezhebe mensup olursa olsun, kutsal biriyle cennete girmenin son derece iyi” olduğunu söyleyen diğer azizlerin mezarlarıyla çevriliydi. İzmir'in etrafındaki tepeler çorak ve ağaçsızdı, ama suya sahip olan vadilerde bitki örtüsü oldukça bereketliydi. Üzümler lezzetliydi, Valensiya portakalına benzeyenler, altın renkli ve güvercin yumurtası kadar büyüktü. Küçük üzümler çekirdeksizdir, sultani olarak kurutulduğu zaman oldukça tatlıdır ve çöpleri bile yenilebilir. İzmir'in incir, nar ve kayısısı da meşhurdur. Eşekler, bizi kireçtaşı tabakasının altından temiz suların çıktığı Buca'nın sevimli bahçelerine götürdü. Her nerede olursa olsun kötü durumdaki yönetimin sürdürdüğü sulama sistemi ise vadiye Paradise (Cennet) adını veren zengin bir bitki örtüsü vücuda getirmişti.
CENK BOSNALI
Cenk Bosnalı Tarih boyunca pek çok milletin bir arada yaşadığı, özel bir coğrafya Balkanlar… Her millet hem kendi kültürünü korumuş hem de bu kültürler harmanından daha zengin bir yapı ortaya konmuş. Balkanlar biraz da sevda, acı ve gözyaşı ile yoğurulmuş insanları çağrıştırıyor. Sevdalinkaları dinlerken özellikle… Balkanları müziği ile bize ulaştıran bu zengin kültürün çok değerli üyesi Cenk Bosnalı ile keyifli bir sohbet yaptık. Bize Balkanları, müziğini, sevdalinkaları ve içindeki coşkuyu anlattı.
ARKAS SANAT URLA
URLA'DA MÜZE GİBİ SANAT MERKEZİ Urla sık sık uğradığım bir ilçe. Hem Malgaca çarşısıyla hem de sanat sokağıyla cazibe merkezi. Rahmetli babamın İskele mezarlığında yatması beni oraya daha da çok bağlamıştır. Her on beş günde bir İskele mezarlığındaki onun kabrini ziyaret eder, duamı ederim; ama orada bir de Arkas holdingin dünya standartlarında yaptırdığı sanat merkezi var ki uğramadan geçemezsiniz. Sanat merkezi değil de sanki müze İzmir'e gelen misafirlerinizi zevkle gezdireceğiniz bir mekan. Konum olarak Urla Kekliktepe mevkiinde. Eğer İzmir'den otobanla geliyorsanız, hemen Urla gişelerinden sonra 200 metre ilerden önce sağa sonra sola saparsanız o yol, sizi dosdoğru Sefa köy arkasında ki o muhteşem sanat merkezine götürür. Sanat merkezinin hem konum seçiminde, hem de inşasında ayrı bir incelik var. Devasa yapı büyük bir arazinin içinde saklanmış gibi duruyor. Binanın arka tarafında çeşitli heykellerle süslenmiş büyükçe bir bahçe bulunuyor. Orada üç güzeller heykeli muhteşem bir şekilde duruyor. Şöyle durup mitolojiye onlarla birlikte dalmak istiyorsunuz.
ANDY WARHOL
Andy Warhol ve gündelik hayat Duygu ve düşünce dünyamıza yön veren, eylem kalıplarımızı şekillendiren, başı ve sonu belirsiz akıp giden bir enformasyon seli altında yaşadığımızı inkâr edemeyiz. Hepimiz yaşadığımız ortamla ve çevremizdeki her şeyle, canlı cansız bakmadan yoğun ilişkiler kuruyoruz; anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz. Peki, yaşadığımız bu dünyada sanat nerede yer alır? Sanatın gücü, nerede ortaya çıkar? Sanat içimizdeki delice yaşama açlığına denk gelir. Yaşamak sonuçta bir hayatta kalma mücadelesidir. Ama bir an geliyor ki, insan "böyle hayatta kalmaya değer mi" diye sormaya başlıyor. Boş ve anlamsız da olsa, hayatı ve yaşamayı seviyoruz. Bu kadar basit. Bu noktada sanat devreye giriyor. Yaşama tutkuyla sarılmak, bir şeyler yaratmaya çabalamak sanatın ilk görevidir. İkincisi başkaldırmak, haksızlığa asla evet dememektir. Sanat, sıradan insanın, ezilenin yanındadır. Sanatın bir diğer görevi izleyeni uyandırmak, sarsmaktır; diğer bir ifade ile hayatı sorgulamaya açmaktır. Herkes her insanın biraz yeteneği ve teknik bilgisi varsa, renk körü de değilse ressam olmanın kolay bir şey olduğunu düşünür. Teknik edinilebilen, biraz zaman ve pratikle öğrenilen bir şey. Peki ya gerisi? Sanatçının asıl önemi nereden geliyor? Sanatçının gücü yarattığı eserle ortaya çıkar. O toplumun dilini kullanır, ama o dili alanının dışına sürer, orada başka bir biçem yaratır. Bu kullanımla toplumdan ayrılır soyutlanır, yalnızlaşır. Sanatçı, kuşkusuz insandan yana, ama kökten muhalif, bireyi sınırlayan, tek tipleştiren ideolojiyi reddeden kişidir. Bu bağlamda pop sanat akımının en önemli temsilcilerinden Andy Warhol ve pop sanat akımı üzerine odaklanmak istiyorum. Seri üretim nesnelerini sıklıkla kullandığı, çoğunlukla resimlerini afiş teknikleriyle çoğalttığı işleri radikal bir şekilde çağın toplumsal olaylarına bir tepkiydi. Deterjan ve çorba kutusu gibi tüketim malzemelerinin natürmort konusu olarak kullanılması belli bir sanat görüşüne alışmış toplum için oldukça radikal bir tutum olarak görülmüştü.
BALLI İÇECEKLER
Ballı içecekler soğuk havalarda sağlığı korumada doğru seçenek Soğuk havaların kapımızı çaldığı şu günlerde dünya koronavirüs ve solunum yolu enfeksiyonları ile boğuşuyor. Özellikle soğuk algınlığı, grip, üst solunum yolu enfeksiyonu, Covid-19 gibi bulaşıcı hastalıklara karşı uzmanlar, ham bal ile yapılabilecek doğal karışım kürlerini tavsiye ediyor. Kendine has coğrafi yapısıyla, zengin endemik türlere ev sahipliği yapan Türkiye’nin, dünyanın en kaliteli bal ve arı ürünlerini üretebilecek kaynaklara sahip olduğunu belirten Bal Gurmesi Ahmet Bağran Aksoy, mevsimin olumsuz etkilerine karşı vücudun direncini artırmak amacıyla özel ballı içecek tarifleri paylaştı.
E-DERGİ
İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Güncel sayıya göz atın