OCAK ŞUBAT 2023 İzmir Life yeni yıla "Türkiye için umut dolu bir yıl olsun!" dileğiyle giriyor. Her zaman olduğu gibi keyifli dosyalar, söyleşiler sunuyoruz.
İZMİR'İN GELECEĞİNDE KÜLTÜR TURİZMİ VARİZMİRİSPANYA’DA 1100 YILINDA YAPILMIŞ SİNAGOGLARIN İZLERİ SADECE BURADA İzmir’in geleceğinde kültür turizmi var Bu yıl dördüncü kez İzmir Sefarad Kültür Festivali kapsamında Havra Sokağı’nda yeniden kent yaşamına kazandırılan sinagoglarda kültür sanat etkinlikleri, sergiler yapıldı. İzmir Yahudi Kültür Mirası projesi kapsamında yürütülen başka çalışmalar da oldu. İzmir, aynı zamanda Avrupa Yahudi Rotaları projesinin de bir parçası. Peki, İzmir inanç turizmi için önemli bir destinasyon haline nasıl gelebilir? İzmir Yahudi Kültür Mirası Projesi Genel Koordinatörü ve İzmir Sefarad Kültür Festivali Kurucu Direktörü Nesim Bencoya ile Havra Sokağı’nda Sinyora Sinagogu yanındaki ofisinde konuştuk.
SÜNGER KENT İZMİRSÜNGER KENT İZMİR"Sünger Kent İzmir" projesi tanıtıldı Türkiye’de bir ilk daha... Şehrin caddelerine, sokaklarına, yollarına düşen yağmur suyunun bilimsel uygulamalarla yer altında depolanmasını sağlayacak, çatılara düşen yağmur suyunun ise hasat edilerek biriktirilmesi, temizlenmesi ve yeniden kullanılmasını mümkün kılacak "Sünger Kent İzmir" projesi Başkan Tunç Soyer tarafından kamuoyuna tanıtıldı.
ARKAS'A İKİ ÖDÜLARKASArkas’ın, İzmir’in yaşantısına yaptığı katkılara iki ödül Ege Üniversitesi’nce gerçekleştirilen 9. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri, İzmir’de sanatseverlerle buluştu. Etkinlikte; İzmir'in kültür ve sanat hayatına gerek sergilerle gerekse de sahibi olduğu koleksiyonlar ile katkılarda bulunan Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas, Onur Ödülü’nün sahibi oldu. Arkas adına ödülü Kurumsal İletişim Direktörü Berna Kumaş Sipahi aldı. Bir ödülde Baksı Kültür Sanat Vakfı’ndan Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen ve Anadolu'dan ilham alan kültür projelerinin ödüllendirildiği “Anadolu Ödülleri 2022” de İstanbul’da sahiplerini buldu. Edebiyat, Görsel Sanatlar ve Sinema temel kategorilerinde “Geleceğe Öneriler” başlığıyla düzenlenen ödül programında Arkas Sanat Merkezi'nin “Görsel Sanatlar” alanında aldığı ödül, Arkas Sanat Direktörü Müjde Unustası’na takdim edildi.
AKILLI ROBOTLARAKILLI ROBOTLARAkıllı robotlar Türkiye ikincisi İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pınar Oğuz Ekim, 3 öğrencisiyle birlikte geliştirdiği ‘otonom taşıma yapan robotlarla’ Başakşehir Living Lab adlı inovasyon ve teknoloji yarışmasında Türkiye ikincisi oldu. Yapay zeka aracılığıyla rota çizebilen, insan gücüne olan ihtiyacı üçte iki oranında azaltan robot projesiyle fark yaratan Ekim, İstanbul’da düzenlenen törende ödülünü aldı. İEÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pınar Oğuz Ekim; öğrencileri Bekir Bostancı, Mehmet Emre Söyünmez ve Sercan Çağdaş Tekkök ile birlikte 2020 yılında ‘Advoard Robotics' şirketini kurdu. Çalışmalarını otonom robotlar üzerine yoğunlaştıran İEÜ’lü ekip, geçtiğimiz yıl da yapay zeka aracılığıyla rota çizebilen, insan gücüne olan ihtiyacı üçte iki oranında azaltan taşıma robotu geliştirdi.
COP 15 UMUDUCOP 15 UMUDUDünyaya COP-15 umudu 2023’ün ilk yazısına umut veren bir gelişme ile başlayalım. Türkiye’deki kaç kişinin umurunda idi bilmiyorum ama dünyanın aklı başında gözleri Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Konferansı COP15’e çevrilmişti Aralık ayı boyunca. Sonunda iyi haber geldi ve COP 15’e katılan ülkeler, 2030 yılına kadar gezegenin üçte birini koruma altına alma konusunda anlaştı. Bu anlaşma biyolojik çeşitliliği koruma hedefinde dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Yağmur ormanları ve sulak alanlar gibi hayati önem taşıyan eko-sistemlerin ve yerli toplulukların haklarının korunması için de hedefler belirlenecek. Bazı Afrika ülkeleri daha fazlasını istiyor haklı olarak ama şimdilik bu bile önemli bir kazanım olarak görülüyor. BM Kalkınma Programı, “tarihi anlaşmanın” dünyanın dört bir yanındaki insanların biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak için gerçek bir ilerleme bekleyebileceği anlamına geldiğini açıkladı. Biyoçeşitlilik konusunda küresel anlaşmaya varıldı, ancak bunu gerçekleştirmenin zamanı konusunda bir anlaşma henüz sağlanabilmiş değil. Başta Slow Food olmak üzere Rotary ve diğer sivil toplum üyeleri küresel biyoçeşitlilik çerçevesinin benimsenmesini memnuniyetle karşılıyor ve etkin uygulama çağrısında bulunuyorlar. COP15, 19 Aralık’ta sona erdi ve diğer tüm uluslararası konferanslarda olduğu gibi, katılımcı tarafların ustalıkla ilan ettikleri amaçların üretkenliği konusunda kutuplaşan görüşler vardı. Çin’in başkanlık ettiği ancak Kanada’nın Montreal kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 15. Taraflar Konferansı, biyoçeşitlilik kaybının mevcut dalgalarını hafifletebilecek ve nihayetinde tersine çevirebilecek küresel bir çerçeveyi sonuçlandırmak için düzenlendi. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, genellikle “Biyolojik Çeşitlilik için Paris Anlaşması” olarak adlandırılan 2020 Sonrası Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi ile iklim görüşmelerinin biyoçeşitlilik eşdeğeri olarak anılır. 2030’a kadar belirlenen sonuçlara ulaşmak için küresel önlemlerin devreye alınmasını içerdiğinden, Cop15’in özel bir aciliyet çağrışımı vardı. “Küresel biyoçeşitlilik çerçevesinin insan haklarına dayalı bir yaklaşıma dayalı olması olumlu. Çerçeve, insanın temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkını kabul ediyor ve bu kesinlikle olumlu bir sonuç” diyor Slow Food başkanı Edward Mukiibi. COP 15’ten çıkan sonucu bilim insanı dostlarla tartıştık bir Rotary platformunda. Vardığımız sonuç “Tarihsel bir anlaşma olmakla birlikte, mükemmel değildir” şeklinde oldu.
2023 YILININ EN ÖNEMLİ BEKLENTİSİ2023 YILININ EN ÖNEMLİ BEKLENTİSİ2023 YILININ EN ÖNEMLİ BEKLENTİSİ: Hayatta kalmak yeterince zaferdir 2022 karmakarışık sorunlarla geçti. Kovit sönmeye yüz tutarken bir kaç tür grip salgını ile yılın ikinci yarısından bu yana uğraşıyoruz. Bir yandan Rusya Ukrayna Savaşı, tahıl sorunu, yükselen enflasyon ve protestolar öte yanda futbol yıldızlarının bol sıfırlı servetleri ve sermayenin yükselen karları... Türkiye'nin enflasyon şampiyonları arasına girmesiyle birlikte orta sınıfın yok olması, dört yanımızdaki komşularla hırlaşmaların bir türlü son bulmaması, üstüne üstlük yaklaşan seçim ile ortaya çıkan siyasi gerginlikler ile birlikte tüm sorunların yeni yıla miras kalması... Gerçeği konuşmak gerekiyorsa yıldız haritası, 2023'ün bize karşı nazik olmayacağını söylüyor. Uçurum kenarında uzun bir yolculuğa çıkacak gibiyiz. Bu enerjiye yardım ve yataklık eden bir değil, üç gezegen: Satürn, Jüpiter ve Plüton'un 2023'te burç değiştirmesi gerilim dizisi gibi... Bu olağanüstü hareketliliğin etkileri küresel ölçekte hissedilecek. Herkesin tüyleri diken diken ve değişim rüzgarları fırtına şiddetine ulaşmaya hazır gibi görünüyor 2023 birçok siyasi değişimin yılı olacak Şimdi 22 Nisan ile 30 Ekim 2023 arasında dünyanın çeşitli ülkelerinde dramatik siyasi değişiklikler olacak. Ayrıca ekonomi, sosyal ilişkiler ve inanç dünyasında sorunlar ve büyük gelişmeler yaşanacak. 27 Haziran - 10 Ağustos 2023 ve yine 3 Ekim - 16 Kasım 2023 tarihleri arasında Mars geçişinin etkileri görülecek. Siyaset ve ekonomide ortalık adeta birbirine girecek derecede çalkantılı bir döneme hazırlıklı olmak gerekir. Yasa dışı uyuşturucu kullanımı, yolsuzluk ve kadına yönelik suçlarda artışlar ile birlikte iş dünyasının yanı sıra önde gelen dini şahsiyetlerle ilgili skandallar ile dünya sarsılabilir.
NEVRA SEREZLİNEVRA SEREZLİNevra Serezli: "İzmir seyircisini oldum olası severim" İ spanyol yazar şair Alejandro Casona’nın dünya klasikleri arasında yer alan iyilik ve sevgi üzerinde yoğunlaşan oyunu ‘Ağaçlar Ayakta Ölür ‘de usta oyuncu Nevra Serezli, yüreği torun özlemiyle dolu olan bir büyükanne rolünde. Diğer başrolü ise usta sanatçı Nuri Gökaşan üstleniyor. Tiyatro Kare’nin kapalı gişe oynayan oyununun rejisi Nedim Saban’a ait. Kostümünden dekoruna kadar özenle izleyici karşısına çıkan, genç oyuncularla hareketli ve merak uyandıran 2 perdelik bu oyunu kaçırmayın.
NURİ ŞEKER VE UŞAK ŞEKER FABRİKASINURİ ŞEKER VE UŞAK ŞEKER FABRİKASIUşak Şeker Fabrikasının kahramanı: Nuri Şeker Toprakları ve iklimi son derece uygun olan Uşak'ta şeker pancarı üretiminin yaygınlaşması Nuri Şeker'in gayretleri ile olmuş. II. Meşruiyetten önceki günlerde İzmir'e giden ve orada Viyana'da şeker fabrikasında çalışan Mehmet Eşref ile tanışan Nuri Bey, sohbet sırasında ondan bilgi almış ve kendisine tohum göndermesini istemiş. Mektup zarfı içinde gelen bu ilk tohumlar Nuri Bey'in pancar üretimini yaygınlaştırma çabalarının ilk adının neferleri olmuş. Bir başka hikayeye göre tohumları Nuri Bey'e İzmirli bir halı tüccarının gönderdiği yönünde. Şimdi gelin, Nuri Bey'in oğlu Muhsin Şeker'in babasının şeker serüveni hakkında söylediklerine kulak verelim.
YANIK ÜLKE KULAYANIK ÜLKE KULAYANIK ÜLKE KULA Katakekaumene n Cumhuriyet gazetesi Ankara Okurları, tarihi ve antik kentleri gezmeyi önemseyen bir topluluktur. İzmir Life dergisinde çıkan yazılarımın sıkı takipçilerinden olan bu dostlarıma, bu yerleri tanıtmak benim de hoşuma gidiyor. Bundan dolayı şimdiye kadar hangi antik kentimizi yazdıysam, onlarla oraları zevkle gezdik. Bir önceki gezi sonrası dönem sözcüsü değerli dostum Nejdet Özer kardeşim, ‘‘Gelecek ay nereye gidelim abi’’ diye sormuştu. Ben de onlara jeoparkıyla, tarihi evleriyle ve o muhteşem Carullah camisiyle ünlü Kula- Salihli Sart- Birgi ve Tire gezisini önerdim. Önerim işleme kondu ve hemen bu gezi için 46 kişilik otobüs doluverdi. İki gün içinde çok yerler gördük. Gezi de anlatılacak yerler çok olduğu için bu ayki yazımda sadece Yanık Ülke Kula’yı sizlere sunacağım. Ve geçen hafta sonunda Ankaralı dostlarımla Kula’da buluştuk. Onlar, Ankara’dan Kula’ya sabah erken saatlerde düşecekleri için ben, bir gün önceden Kula’ya geçtim. Tarihin yaşandığı kentimizde, maalesef konaklamak için pek otel seçeneğiniz yok. Ben, günler öncesinden belediyenin işlettiği 7 odalı Tarihi Essanlar Konağı Butik Otel’de yerimi ayırttım. 200 yıllık bu Konak, 2 yıl önce turizme kazandırılmış, odalar özenle döşenerek mistik bir ortam hazırlanmış. İyi ki bir gün önceden Kula’ya gelmişim. Hem halkla hem de konak görevlisi Hüseyin Bey ile sohbet etme şansını yakaladım. Nerede olursanız olun, yurdum insanına gönlünüzü açarsanız o da size dönüş yapıyor. İşte gönlü Kula’nın değer bulması için çarpan Hüseyin kardeşimiz, "Mehmet hocam, mademki böyle özel bir grubunuz var yarın Kula Folklor Derneği ile sizleri Beyler Konağımızda karşılayalım, yöre oyunlarını göstersinler ve misafirlerimize de güzel bir sürpriz olur" dedi. Kuladokya ve Unesco’lu Jeopark Hafta boyunca yağan yağmur, cumartesi sabahı kesildi ama güne kalın bir sis tabakasıyla başladık. Önce Ege Bölgesi'nin Peri bacaları olan Kuladokya’yı ziyaret ettik. Tüfle kaplı tepelerin erozyon nedeniyle her yıl değişen formasyonları gördük. Herkes, fotoğraf çekmekten yoruldu diyebilirim. Çoğunluğumuz, yolun en üst tarafından aşağıdaki otoparka kadar yürüdük. Kimimiz Kanyondaki yürüyüş yolunu tercih etti. Kula’da yaptığımız kahvaltı sonrası bu yürüyüş, dostlarıma iyi geldi diyebilirim. Sırada Kula- Salihli Divlit Jeopark’ı var. Ülkemizin tek Unesco’ya kabul olmuş Jeopark alanıdır. 300 kilometrekare alana savrulmuş lavlar, Kula Salihli sınırları içinde olduğu için ismi Kula Salihli Divlit Jeopark’ı diye geçiyor. Aslında yörenin yanardağ patlamaları 200 milyon yıl önce olduğu düşünülüyor. Divlit ise 15 bin yıl önce patlayan buradaki en genç yanardağ olduğu için tanım içinde yer buluyor. 19. yüzyılda Texier, Hamilton ve Washington gibi seyyahların gezdiği ve 2000 yıl önce 17 bölümlük "Geografia" adlı eseri yazan coğrafyanın babası Strabon’un da Kula’ya da yolu düşer. Ve eserinde buraya Yanık Ülke - "Katakekaumene" adını verir. Bugün ise ben, Ankaralı dostlarımla burada olacağım. İnşa aşamasında olan ilk giriş kapısı, anayoldan 2 kilometre uzakta, ancak yürüyüş yollarına ulaşmak için bu kapıdan sonra, 3 kilometre daha gitmek gerekiyor. Biz, yol bozuk olduğu için yavaşça yol alırken sis daha da yoğunlaştı ve görüş mesafemiz azaldı. Bir müddet sonra önümüze koyun sürüsüyle birlikte bir çoban çıktı. Selam verdik, "İkinci park alanına daha ne kadar var" diye sorduk. O ise "Aha şurada’" dedi. Ama yol en az iki kilometreyi buldu. Yürüyüş parkuruna vardığımızda dağılır diye beklediğimiz sis, yoğunluğundan bir şey kaybetmedi. Daha önce güneşli bir günde ziyaret ettiğim bu yeri, sisli havada gezmek egzotik olacak ama ya dostlarım için nasıl olur diye de düşünüyorum. Sisin izinde 1,5 kilometre hiçbir şey görmeden yürümek sıkıcı. Ama macerayı seven dostlarım "durmak yok devam" dediler. İlk tahta köprüye gelince herkes neşelendi. Sisli havanın kasvetli halini unutup "Böylesi de hoşmuş" demeye ve birbirlerinin fotoğraflarını çekmeye başladılar. Gidiş, geliş toplam 3 kilometrelik yürüyüş sonrasında, Jeopark otoparkında keyifli olduklarını göstermek adına müzik eşliğinde halay da çektiler. Onların bu mutluluğu bana da keyif verdi.
KÖKLER: KİLİMCİZADE AİLESİKÖKLER: KİLİMCİZADE AİLESİKilim ticareti adlarına yadigâr kaldı Kilimcizâdeler Büyük dedelerinin Şadırvanaltı’nda yaptığı kilim ticareti sonraki kuşaklarda sürmediyse de bu ad onlara yadigâr kaldı. Aralarında yöneticiler, öğretmenler, hukukçu ve mühendisler vardı ama en ünlü Kilimciler; edebiyattan ve ordudan çıktı. Uzun yıllar İzmir’in sahibi olmuş, Konak Meydanı’ndan Karaburun Yarımadası’na, Menemen’den Tire’ye dek geniş arazilerin sahibi olan Kâtipzâde Ailesi’nin bir kolu, Kilimcizâdeler. Üç kuşak Kâtipzâde kadını ile bağlılar bu aileye. Pek çok köklü aileyle bağlantısı olan Kâtipzâdelerin belki de adı çok dillendirilmeyen bir kolunu oluşturuyorlar. Bu yazının hoş yanı da o ya zaten; Kilimcizâdelerin, çoğu İzmirli tarafından bilinmeyen renklerini tarihe dokumak. Ailesinin tarihini çeşitli metinlerinde anlatan yazar Ayşe Kilimci’yi okuyanlar bilir ancak. Okumayanlara da buradan bir hatırlatma olsun isteriz. Zirâ bir ailenin tarihi, sadece o ailenin tarihi değildir. Ülke tarihlerini yapan, kuru bilgilerin içine hayat üfleyen hikâyelerdir onlar. Öyleyse başlayalım... Kâtipzâde El-hac Mehmet Efendi’nin altıncı kuşaktan torunu Gülfem Hanım’ın evliliği ile çıkıyor karşımıza, Kilimcizâdeler. Gülfem Hanım, Hacı Mehmet Necip Kilimcizâde ile evleniyor. Ailenin bugün büyüğü Sait Halim Kilimcioğlu’nun anlattığına göre, dedesi Hacı Mehmet Necip Kilimcizâde’nin babası, Yeniçeri Ocağı dağıldıktan sonra İstanbul’dan İzmir’e geliyor. 1843 doğumlu Hacı Mehmet Necip Bey, sekiz yıl süren askerliğini Yemen’de yapıyor. Yemen’e gidip gelirken kilim, bakır getirip satan Necip Bey, Şadırvanaltı’ndaki Fazlıoğlu Hanı’nda kilimcilik yapmaya başlıyor. Kendisini İzmir eşrafına sevdiriyor ve böylece Kilimcizâde olarak adlandırılıyor.
BELLEK MEKANI MÜZELERBELLEK MEKANI MÜZELERBellek mekânı olarak müzeler Çağımızda müzeler bellek mekânı olarak yaşamımızda yükselen değerler arasında yerlerini alıyorlar. Uzun yıllar tarihi belge olarak işlev kazanmış müzeler, yeniçağın algılarını yansıtan mekânlar olarak yerlerini almaya başlamalarıyla müzecilik de yeni bir anlam kazanmış oldu. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi bu konuda iyi bir örnek. Çıkış noktasını Orhan Pamuk’un Masumiyet romanından alan Masumiyet Müzesi bir kurgu mekân... Romanı okuyanlar müzeye geldiklerinde kahramanların kıyafetlerinden kullandıkları bardağa, sigara izmariti, irili ufaklı objeler, sinema biletleri, afişler, reklam filmleri, gazoz şişeleri, piknik sepetleri, kurşun kalem gibi oldukça geniş bir yelpazede pek çok eşya hakkında bilgi edinebiliyorlar ve bu haliyle yaşayan bir müze. Eşyaların her biri bir an ve anıya işaret eder. Böylece ev-müze, bir "nesneler belleği"ne dönüşmüş olur. Romandaki 83 bölüme karşılık gelen 83 vitrin hazırlanır müzede. Bir müzenin yaşamak için ziyaret edilmesi gerektiğini düşünen Orhan Pamuk, romana bir bilet koymak suretiyle okuru müzesine davet eder. Dolayısıyla müze, yitik zamanın peşinde giden Proustvari bir zihin yolculuğunun sahnesine dönüşmüş olur. Orhan Pamuk artık yalnızca romanın yazarı değil aynı zamanda müzenin de küratörlüğünü üstlenmiş olur. Romandan ilham alınarak açılan müzeyi gezerken romandan bazı alıntıların seslendirilmesi de kulağa hoş geliyor. Gezerken sanki kitabın sayfalarını karıştırıyor gibi oluyorsunuz. Orhan Pamuk’a bu müze-ev fikrini yaşama geçirmeyi ilham aldığı müzelerden bir kaçını sayabiliriz. Proust Müzesi, Gustave Moreau Müzesi, Ava Gardner Müzesi, Edith Piaf Müzesi vb. Pek çoğumuzun bilmediği kültürel mirasları tanıtan müzeler de İzmir’de yer almaya başladı. İzmir Konak Belediyesi’nin birbirini takip eden zamanlarda açtığı Mizah ve Karikatür Müzesi, Mask Müzesi, Sunay Akın tarafından açılan ve sayısız oyuncakların sergilendiği Oyuncak Müzesi çocukları müzeye alıştırmak için iyi bir seçim. Bu kadar oyuncak nasıl bir araya gelmiş diye merak ediyorsunuz. Sunay Akın bu oyuncakları senelerce antikacılardan satın almış. Ayrıca yaptığı gezilerden de biriktirmiş. İzmir Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde yer alan Ege Üniversitesi’ne bağlı Etnografya Müzesi tarihin belli dönemlerinden pek çok eseri bünyesinde barındırıyor. Oldukça fazla eser bulunması sebebi ile ziyaretçiler tarafından çokça ilgi görüyor. Müzeyi ayrıntıları ile sindire sindire gezmek isterseniz bir saatinizi alıyor. Müzenin ilk katında 19. yüzyıldan kalma bir misafir odası bulunuyor. Bu katta eski tarzda el işleri ile hamam takımları sergileniyor. İkinci katta yine 19. yüzyıla tarihlenen gelin odası, sünnet odası, kadın süs eşyaları ve mutfak malzemeleri sergileniyor. Ayrıca günümüzde sanayiinin gelişmesi ile birlikte yok olmaya yüz tutmuş çömlekçilik, tenekecilik, nalıncılık, halı dokumacılığı, urgancılık, Keçecilik, nazar boncuk işçiliği, tahta baskıcılığı gibi el sanatları tanıtılıyor. Benim için her biri ayrı bir değer taşıyor. Hele İzmir’in ilk Türk Eczanesi’nin sergilenmesi müzeye ayrı bir değer katıyor.
MYHOUSE URLAMYHOUSE URLAMyhouse Urla Urla'da kafa dinlemek için ideal bir mekan... Misafirleri tarafından hizmet ve lezzet kalitesi övülen Myhouse'un kurucusu Canan Doğdu ile Urla ve oteli hakkında konuştuk.
İKİDENİZARASI İKİDENİZARASI Mimar M. Serhat Akbay'la İkidenizarası'nda Urla’nın Yağcılar Köyü tam da iki deniz arasında. 1924 mübadelesiyle gelen Selanikli tütüncülerin söktüğü bağlar şimdilerde yeniden yeşermeye başladı. Konuğumuz Urla Bağyolu'nun aktörlerinden "İkidenizarası Şarapçılık" kurucusu mimar Serhat Akbay ile sohbeti koyulaştırdık...
CAFFE NEROCAFFE NEROAvrupa’nın en büyük bağımsız kahve zincirlerinden Caffè Nero, İzmir’deki büyümesini Kıbrıs Şehitleri mağazasıyla sürdürüyor. Caffè Nero, ödüllü İtalyan kahvesiyle, misafirlerini evlerindeymiş gibi hissettiren bir atmosferde ağırlayarak gerçek bir ‘kahve evi’ deneyimi sunuyor. Tüm Caffè Nero’lar gibi Kıbrıs Şehitleri mağazası da İtalya’nın klasik kafelerinden ilham alıyor ve özgün mağaza tasarımlarıyla şehir hayatından mola almak isteyenlere sıcak ve samimi bir ortam sağlıyor. Caffè Nero mağazaları, kapısından girildiği andan itibaren, taze çekilmiş kahve kokusu, lezzetli ve taze yiyecekleri, özgün dekorasyonu ve müziğiyle misafirlerini sıcak bir atmosferle karşılıyor. Caffè Nero’larda, kahve eğitim programlarında uzmanlaşan baristalar, misafirlerle birebir ilgilenerek, taze çekilmiş kahve çekirdekleriyle hazırladıkları nitelikli kahve içeceklerini sunuyor. Caffè Nero’nun yüksek kaliteli kahvesi ve ödüllü kahve harmanı, yüksek rakımlı ve zengin topraklara sahip kahve yetiştirme bölgelerinden seçilerek, Caffè Nero’nun kendi kahve kavurma merkezinde kavuruluyor ve dünyadaki tüm Caffè Nero’larda aynı harman sunuluyor. Caffè Nero yalnızca kahve alınan bir banko değil, o içeceğin tüketildiği, ilham verici bir mekandır. Kahveye eşlik eden lezzetli ve nitelikli yiyeceklerin sunulduğu ve baristaların ustalığının sergilendiği bütünsel bir deneyim yeridir. Bu deneyimi en iyi ifade eden kavram da “kahve evi”. Caffè Nero Kıbrıs Şehitleri de bir “kahve evi” olarak konuklarını ağırlıyor.
KÜLTÜR VARLIKLARIMIZKÜLTÜR VARLIKLARIMIZİzmir'de askeri bölgelerde bulunan kültür varlıklarının durumu Türkiye genelinde Askeri bölgelerde bulunan kültür varlıkları, kaderine terk edilmiş durumdadır. Demirbaş kabul edilmeyen, araştırma izni verilmeyen, girişi yasak, üzerinde konuşulması, yazılması istenmeyen, tahrip edilen tarihimiz yok olmaktadır. Sancakkale, Yenikale Şehitliği, Reşadiye Köşkü, Şehzade Paşa Köşkü, Emir Çaka Bey Rıhtımı, Uzunada, Gazi Toplarımız, Meçhul Şehit mezarı. İzmir’in bilinmeyen, bilinmesi gereken kültür varlıklarıdır. Bu yapılar ve hakkında İzmir şehir yıllıklarında, İzmir Kent Ansiklopedisinde bilgi yoktur.