Yaşandıkça keyif veren bir kentin
okundukça keyif veren dergisi.
ANA SAYFA
REKLAM
Abone
İLETİŞİM
YAZARLAR
Yayın Kurulu
İzmir Life 25. Yayın yılında
Avram Ventura
Başarıya ulaşmak için
Günter Soydanbay
Kendi kendini yiyen mekan: Kapadokya
Dr. Zeki Hozer
UrlaDam
Özlem Yurdakul
Sporcu içecekleri
Zekeriya Şimşek
Urla’da “Viski Müzesi”
Gülgün Pagy
Yurttaş Lucien
İzmir Life
YAZARLAR
Yayın Kurulu
İzmir Life 25. Yayın yılında
Avram Ventura
Başarıya ulaşmak için
Günter Soydanbay
Kendi kendini yiyen mekan: Kapadokya
Dr. Zeki Hozer
UrlaDam
Özlem Yurdakul
Sporcu içecekleri
Zekeriya Şimşek
Urla’da “Viski Müzesi”
Gülgün Pagy
Yurttaş Lucien
Geri
İleri
EYLÜL/EKİM 2025
izmir Life 25. yayın yılına girdi. Geride kalan 24 yılda dergiye emeği geçen, destek veren ve desteklerine devam edenlere, tabii ki en çok da bizi hiç yalnız bırakmayan okurlarımıza teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN TUGAY'DAN İZMİRLİLERE DAVET
Başkan Tugay’dan İEF için İzmirlilere davet var Kentin simgelerinden İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF), 94’üncü kez kapılarını açmaya hazırlanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde İZFAŞ tarafından “Fuar Şehrin Kalbinde” sloganıyla düzenlenen fuar, 29 Ağustos-9 Eylül 2025 tarihlerinde Kültürpark’ta ziyaretçileri ağırlayacak. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın ev sahipliğinde yapılan tanıtım toplantısında ana sponsor Folkart’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak ve etkinlik sponsoru Migros’un Kuzey Ege Direktörü Güneş Fırıldak da yer aldı. Yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi Başkan Tugay, Kültürpark’ı kuruluş değerleriyle yeniden canlandırmak adına uzun süredir yürütülen çalışmalar hakkında bilgi verdi. Atıl durumdaki müze binasının restore edilerek sanat galerisi yapıldığını ve fuar sonrasında faaliyetine devam edeceğini belirten Başkan Tugay, Resim Heykel Müzesi olarak kullanılan yapının da modern kütüphaneye dönüştürüldüğünü açıkladı. Başkan Tugay, “Göl Gazinosu’nu restore ettik, bitti. Göl dediğimiz büyük havuz da hazır olacak. Göl Gazinosu bir taraftan restoran olarak hizmet verirken, kapalı alanda İzmir Mutfak Müzesi’nin tanıtımı için hazırlanan ön sergi sizlerin ziyaretlerine sunulacak. Ada Gazinosu’nu bu seneye yetiştiremedik ama önümüzdeki yıl şehrimize hizmet eden sosyal tesis olarak tamamlayacağız” dedi. “Tüm hemşerilerimizi fuarımıza bekliyoruz” Çim alanlardaki etkinliklerle, gençler ve çocuklar için hazırlanan programlarla fuarda renkli görüntülerin yaşanacağını aktaran Başkan Tugay, “Herkesin elinden gelen her türlü katkıyı, İzmir için ortaya koyması lazım. Bu anlamda basınımıza da, iş dünyamıza da, kültür ve sanat alanında yetişmiş çok değerli İzmirlilere de çok önemli görevler düşüyor” dedi. 12 gün boyunca müzik şöleni Fuar akşamlarının vazgeçilmezi Çim Konserleri, bu yıl da on binlerce müzikseveri Kültürpark’ta buluşturacak. 29 Ağustos’ta Candan Erçetin ile başlayacak konser serisi, Edis ve ön performansta Ali Altay, Yıldız Tilbe, Ceza, Nihat Sırdar ile 90’lar Kafası, Derya Uluğ ve Gripin Migros sponsorluğunda Çim Konserleri’nde yer alacak. 5 Eylül’de Mustafa Sandal, 6 Eylül’de Selda Bağcan, 7 Eylül’de Sertab Erener, 8 Eylül’de Duman sahne alacak. Fuarın son günü 9 Eylül’de ise Mor ve Ötesi, İzmir’in kurtuluşunun 103. yılına yakışır bir final yapacak. Konserler saat 21.15’te başlayacak. Sanat ve tarih bir arada Bu yıl İEF, sergi programıyla da dikkat çekiyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Folkart iş birliğiyle “Ve Mavi Gözleri Çakmak Çakmaktı” Gazi Mustafa Kemal Atatürk Sergisi ile Refik Anadol’un “Şifanın Algısı” ve “Makine Rüyaları: Ege” Sergisine Atlas Pavyonu ev sahipliği yapacak. Kültür, sanat etkinlikleri Fuar, konserlerin yanı sıra tiyatro oyunları, stand-up gösterileri, uluslararası sokak etkinlikleri, çocuk atölyeleri, spor etkinlikleri ve turnuvalarıyla tam bir festival atmosferi yaşatacak. Fuar boyunca uluslararası sokak etkinliklerinde Teddy Bears korteji, Edgar Groll, Charming Jay ve Zirk Comedy performansları, Kaskatlı Havuz’da Shadow Dance/Water Screen Projection dijital enstalasyonu İzmirlilerle buluşacak. İzmir Enternasyonal Fuarı’nda Gençlik ve Spor Alanı bu yıl da birbirinden renkli etkinliklere ev sahipliği yapacak. Ahşap Sahne yanı çim alanda Red Bull etkinlikleri, motor sporları ve refleks oyunları, 7 Eylül’de WSBK Toprak Razgatlıoğlu yarışı izleme partisi düzenlenecek. Yeme içme ve etkinlik alanı Bu yıl yenilenen Yeme İçme ve Etkinlik Alanı’na kurulacak etkinlik sahnesi konserlerden dans yarışmalarına, spor turnuvalarından DJ performanslarına kadar dopdolu bir programla fuar ziyaretçilerine festival havası yaşatacak. Çocuklara özel etkinlikler Çocuklar için de İZELMAN Fuar Çocuk Kulübü, Dobidop Eğitim Otobüsü, Mobil Çocuk Sahne ve EÇEV etkinlikleriyle masal anlatımından oyun atölyelerine kadar dolu dolu bir program hazırlandı. Fuar söyleşileri Fuar Söyleşileri, ziyaretçilere bilgi ve ilham dolu buluşmalar sunacak. İsmet İnönü Sanat Merkezi önündeki çim alanda gerçekleşecek söyleşilerde; çevre, tarım, kadın hakları ve tarih gibi farklı konular ele alınacak. 3 Eylül’de Doğayla Şiddet Söyleşisi ile Gıda Egemenliğinden Gıda Güvenliğine konulu panel ziyaretçilerle buluşacak. 4 Eylül’de Standart Up Etkinliği ve İklim Değişikliği ve Kuraklığın Tarımsal Üretim Üzerine Etkileri konulu sunumlar gerçekleşecek. 5 Eylül’de Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Söyleşisi ile Geçmişten Günümüze İzmir’in Gazoz Tarihi söyleşileri olacak. 6 Eylül’de İzmir Bira ve Birahaneleri söyleşisi, 7 Eylül’de ise İnsan Kökeni üzerine imza ve söyleşi etkinliği düzenlenecek. Söyleşiler, fuar katılımcılarına hem bilgilendirici hem de interaktif bir deneyim sunacak. Göl Gazinosu fuara hazır Kültürpark’ın simge yapısı Göl Gazinosu, aslına uygun restore edilerek sosyal tesis ve Mutfak Müzesi olarak hizmete açılacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Başkan Dr. Cemil Tugay’ın önerisiyle Kültürpark’taki tarihi Göl Gazinosu’nu İzmir Mutfak Müzesi’ne dönüştürüyor. Müzenin küratörü Nejat Yentürk, üç önemli koleksiyoncunun bağışladığı binlerce eserle eşsiz bir arşiv oluşturduklarını belirtiyor. Türkiye’nin en büyük, dünyanın sayılı gastronomi müzeleri arasında yer alması hedeflenen proje, İzmir’in zengin mutfak kültürünü geleceğe taşımayı amaçlıyor. Müzenin tanıtımı için hazırlanan ön sergi, 94. İzmir Enternasyonal Fuarı kapsamında 29 Ağustos – 9 Eylül tarihleri arasında Göl Gazinosu’nun fuayesinde İzmirlilerle buluşacak. Bu sergi, müzenin içeriğine dair seçilmiş örneklerle merak uyandırıcı bir ön gösterim niteliğinde olacak. Hazine Avı oyunu 6 Eylül’de ise Kültürpark’ın farklı noktalarında gerçekleştirilecek Hazine Avı oyunu, macera ve eğlenceyi bir araya getirecek. Oyunun ödül töreni aynı gün saat 18.30 – 19.00 arasında yapılacak. Fuar Big Boyz Fest’e ev sahipliği yapacak Fuarın ev sahipliği yaptığı Big Boyz Fest ise 29 Ağustos – 2 Eylül tarihleri arasında Uzun Havuz yanında gerçekleştirilecek. Big Boyz Fest ilk kez İzmir’de düzenlenirken motosiklet, yelken malzemeleri, drone, olta gibi hobi ürünleri; workshoplar, stantlar, DJ performansları ve atölyelerle katılımcılarına eşsiz bir deneyim sunacak. Festivalde birçok markanın stantları yer alacak, katılımcılar hem araçları inceleyebilecek hem de interaktif etkinliklere katılabilecek.
İSKELELER VE KÜLTÜR İNSANLARI
İskelelerimiz ve Kültür İnsanlarımız Ünlü Tiyatro Tarihçimiz Metin And, ‘Osmanlı Tiyatrosu’ adlı kitabının önsözünde, 1982 yılında, tam 20 koliye doldurduğu tiyatro ile ilgili araştırmalarını kapsayan bilgi ve belgelerin çalınışından söz eder. And, evinde yer olmadığı için kolileri, oturduğu apartmanın kapıcı dairesinden geçilen zemin kattaki depoya koymuş ancak kapıcı; içinde yazmaların, oyun metinlerinin, çeşitli dönemlere ait afişlerin, el ilanlarının, fotoğrafların, kitapların, eski tiyatro dergilerinin para ettiğini görünce tümünü eskicilere satmıştır. Yönetimini teslim ettiğimiz İzmir’in fiziki açıdan ne durumlara düşürüldüğünü gördükçe; And’ın, bu acı yaşanmışlığını düşünmeden yapamam. Özgünlüğü giden güzel kentimiz hurdaya dönüşmüştür bugün. Sonra, Yazar Şebnem Soral Tamer’in, Cumhuriyet Gazetesinde yazdığı, “…şehir denen şey bir illüzyondur aslında… Ona bakan gözlere, aradıkları neyse onu gösterir. Fazlasını istiyorsan, fazlasını aramalı ve görmelisin …” (Şebnem Soral Tamer, Cumhuriyet Kitap Eki, 27 Mart 2014, s. 18) satırları gelir aklıma. Bu kez çok sevdiğim kent, hurdaya da dönüştürülmüş olsa, illüzyonu aramanın peşine düşerim. ‘İskelelerimiz ve Kültür İnsanlarımız’ projemin çıkış noktası bu illüzyonun peşine düşmekten başlar. Her ne denli İç Körfezimizdeki betona boğulmuş 8 ve Dış Körfezimizdeki 4 iskelemiz fiziksel açıdan albeni taşımasa da yine de denizi insana bağlarlar. İnsana bağlayınca da bizleri yaptıklarıyla besleyen kültür insanlarımız öne çıkar. Kendilerine sonsuz teşekkür ediyorum, beni kırmadılar, iskelelere gelerek bana poz verdiler. İzmir Körfezi niçin bu denli önemli, niçin kültür insanlarımızla iskelelerimizden hareketle taçlandırmanın peşine düştüm, şimdi onu özetleyeyim. İlkin birlikte şöyle bir düşe çıkalım: Bir gemi, İzmir’in 8500 yıllık geçmişinden hareket ediyor. Yeşilova Höyüğü ile hemen yakınındaki Yassıtepe Höyük’ten kalkan gemimiz önce Bayraklı Smyrna’sına ardından Agora’ya uğruyor, Pagos (Kadifekale) Dağı eteğinde yer alan Antik Tiyatro’nun sahnesindeki oyuncular ile seyircileri selamlıyor. Ardından Körfez’in ağzına doğru giderken Kuş Cenneti içinde kalan Leukai ile Menemen yakınlarındaki Panaztepe’ye de selam gönderiyor. Tıpkı şimdi çok uzaklarda kalan Ephesos ve Bergama ya da Priene ile Miletos’un kaldığı gibi. Tüm bu yerler kuş uçuşu üç adım uzaklıktalar oysa. Körfez’in bir ucundaki Klazomenai, diğerinde Menemen İskelesi ile Phokaia ve Pigane’ye de merhaba!
KÖKLER DİZİSİ LEBLEBİCİOĞLU AİLESİ
Kente kültür aşısı... İlk şehir tiyatrosu, senfoni orkestrası ve belediye bandosunu kurduğunda, kanalizasyondan önce kültüre yatırım yaptığı için eleştirildi. "Kel başa şimşir tarak" diyenler dahi oldu. İzmir’de 1940’lı yılların atmosferinde belediye başkanı olmak elbette kolay değildi ama Reşat Leblebicioğlu kararlıydı. Önce modern İzmir kurulacaktı... Dr. Behçet Uz milletvekili olup belediye başkanlığından istifa edince yerine Reşat Leblebicioğlu geçecek; kentin yeniden imarına, bataklıkların kurutulmasına ve ESHOT'un kurulmasına imza atacak; daha da önemlisi İzmir'i kültür ve sanatla tanıştıracaktı. Bu yüzden bugün ailesi soyadına önemle sahip çıkıyor ve hikayelerini hep onun üzerine kuruyor. Reşat Leblebicioğlu'nun oğlu Ertuğrul Bey'in anlattığına göre, ailede ulaşılan ilk isim Leblebicizade Mehmet Bey. Yani Reşat Bey'in dedesi. İzmir'de mal-mülk zengini biri olarak tanınıyor. "Babam anlatırdı, söylenenlere göre, bugün Alsancak Stadı'nın olduğu yer tamamen ona aitmiş. Rumlar çok hürmet ederlermiş. Fayton gezintilerinde babam sık sık şahit olurmuş bu ilgiye" diyor Ertuğrul Bey. Mehmet Bey'in üç çocuğu oluyor. İki erkek çocuk olan Fadıl ve Fazıl çocuk sahibi olmadan vefat edince, soyu devam ettirme işi kız çocuğa, yani İhsan Hanım'a düşüyor. Nasıl derseniz, Ertuğrul Bey şöyle anlatıyor: "İhsan Hanım, yani babaannem bir jandarma subayı olan Ahmet Suphi Bey ile evleniyor ve babam doğuyor. Ama ailede soyadını sürdürecek bir erkek torun olmadığı için babamın anne tarafından dedesi damadına vasiyet ediyor, 'Benim çocuklarım isim bırakmadı, sen Leblebicioğlu'nu devam ettir' diye. Yani bizim soyadı babaanne tarafından bugüne taşınıyor." "Mal-mülk sahibi olsa da sosyalistti" Ailenin gururu elbet Reşat Leblebicioğlu. İzmir İttihat Terakki İdadisi mezunu olan 1900 doğumlu Reşat Bey'in İzmir'de tanınırlığı, üzüm ve incir ticareti ile başlıyor. Kemeraltı'ndaki Yemiş Çarşısı'nda tüccarlık yapan Leblebicioğlu'nun 1933'te belediye meclis üyeliğine seçilmesi ise, aileyi kent tarihine ekliyor. Meclisteki aktif rolü ona daimi encümen azalığını getirince Reşat Bey'in önü de açılıyor. O dönem de bugün "efsanevi belediye başkanı" olarak tanımlanan Dr. Behçet Uz'un sağ kolu. İzmir ise yangın yeri, yeniden imar çalışmaları harıl harıl sürüyor. Tüm bu süreçte Uz'la omuz omuza çalışıyor Leblebicioğlu. 1941'de Behçet Uz milletvekili olunca ise, 1949 yılına dek sürdüreceği belediye başkanlığı görevine başlıyor. Ama talihsiz bir dönemde bayrağı devralıyor Reşat Bey. II. Dünya Savaşı'nın yokluk koşullarında... Ertuğrul Bey, "Gece karartmaları var, ekmek karneyle veriliyor, yokluk diz boyu..." derken, babasının dürüstlüğü ile ilk kez bu dönemde tanındığını söylüyor.
BUCA METROSU
Buca Metrosu’nda Üçyol ile Şirinyer buluştu İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin öz kaynaklarıyla yapımını sürdürdüğü Buca Metrosu’nun tünel kazılarında yüzde 77 seviyesine gelindi. Dev tünel açma makinelerinden (TBM) biri daha Şirinyer İstasyonu’nda ışığı gördü. Üçyol ile Şirinyer arasındaki kesintisiz tünel bağlantısını sağladıklarını belirten İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, Buca Metrosu’nu önce Gaziemir’e uzatmayı planladıklarını belirterek, “İzmir için önemli bir proje hızla ilerliyor. Körfezin altından da Karşıyaka bağlantısını yapabilirsek İzmir tarihinin en büyük projesi olacak” dedi.
5. İZMİR FİLM VE MÜZİK FESTİVALİ
Film Müziğinin ustaları 5. İzmir Film & Müzik Festivali’nde İlk dört yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliği ile düzenlenen İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali, dördüncü yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ve sponsor kuruluşların desteğinde Kültürlerarası Sanat Derneği tarafından düzenlenecek. 10-15 Eylül 2025 tarihleri arasında İstinyePark Teras Renk Sinemasının üç salonu ile İzmir Fransız Kültür Merkezi'nde yer alacak gösterimlerde 47’si uzun metraj 83 film gösterilecek. Festivalin uluslararası yarışma bölümünde 10 film yarışacak. En İyi Film, Jüri Özel Ödülü ve En İyi Özgün Müzik ödüllerini verecek olan Jüri, yönetmen-yapımcı Ömer Vargı başkanlığında, Malak Dahmouni (festival yöneticisi, Fas), Olena Yershova (yapımcı, Ukrayna), Şenay Lambaoğlu (müzisyen), Tulio Gagliardo (orkestra şefi, Arjantin)’den oluşuyor. Jürinin vereceği ödüllerin yanı sıra bir de İzleyici Ödülü olacak. Festival Direktörü Vecdi Sayar, kurmaca ile belgesel yapımları ayırmayı doğru bulmadıklarını, bu yıl Uluslararası Yarışmada beş kurmaca, beş belgesel yapımın yer alacağını, beş filmin Türkiye’deki ilk gösteriminin yapılacağını açıkladı.
GASTRONOMİ TARİHİ
Gastronomi alanında çalışan yemek tarihçisi Prof. Dr. Özge Samancı: “Gastronomi, iyi yemek yeme sanatı ve bilimidir” Gastronomi alanında çalışan bir yemek tarihçisi, yaklaşık 25 senedir Osmanlı ve Türk mutfağı alanında akademik çalışmalar yapan Prof. Dr. Özge Samancı ile gastronominin tarihi üzerine uzun bir söyleşi yaptık. Hatta bilinmesi gerekenlerin hepsini bir sayıya sığdıramadığımız için söyleşiyi iki ya da üç sayıya yaymaya karar verdik. Şimdi gelin, hem Sayın Samancı'yı tanımaya hem de gastronominin uzun yolculuğuna çıkmaya başlayalım...
İZMİR MUTFAK MÜZESİ
Yalnızca Kültürpark’a değil, İzmir’e değer katacak bir proje: İzmir Mutfak Müzesi Başkan Dr. Cemil Tugay’ın önerisiyle başlayan çalışmaların, 11 kişilik bilim kuruluyla devam ettiğini anlatan müze küratörü Nejat Yentürk, “hâlihazırda üç önemli koleksiyoncunun binlerce eser bağışıyla mutfak kültürümüze dair eşsiz bir arşiv oluşturmanın ilk adımlarını attık” dedi. “Sadece ülkemiz değil, tüm Akdeniz kentleri arasında çok özgün bir demografiye ve çok özgün bir yemek dağarcığına sahip İzmir için bu müzenin zorunlu, hatta gecikmiş bir adım olduğunu” söyledi. Yentürk’ün, “Türkiye’nin en büyüğü, dünyanın ise sayılı” gastronomi müzeleri arasında yer alacağına inandıkları müzenin tanıtım sergisi, 29 Ağustos-9 Eylül’de 94. İzmir Enternasyonal Fuarı’nda açılacak. İzmir Fuarı’nın ev sahibi Kültürpark, anlamına yakışan bir müzeyle dünyaya açılmaya hazırlanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Mutfak Müzesi’ni eski Göl Gazinosu binasında hayata geçiriyor. Fuar döneminde ünlü sanatçıların sahneye çıktığımekân, yenilenen kimliğini yine bir fuar döneminde tanıtacak. Aslına uygun şekilde yeniden inşa edilerek müze olmaya hazırlanan binada çalışmalar devam ederken tanıtım sergisi, 94. İzmir Enternasyonal Fuarı kapsamında açılacak
İFSAK YARIŞMASI
46. İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK) tarafından bu yıl 46.’sı düzenlenen İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması için başvurular başladı. Başvurular, İFSAK’ın resmi internet sitesi www.ifsak.org.tr yarışma sayfası üzerinden gerçekleştirilecek. Ön elemeyi geçen filmler Şubat 2026 itibarıyla web sitesinin yarışma sayfasından ilan edilecek ve seçilen yapımlar, 9 Mart- 15 Mart 2026 tarihleri arasında düzenlenecek olan 32. İFSAK Kısa Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluşacak. Türkiye’de kısa film ve belgesel alanında üretimi teşvik eden ve destek olan yarışmaya, 1 Ocak 2024 tarihinden sonra çekimine başlanmış ya da tamamlanmış yapımlar başvuruda bulunabilecek. Son başvuru tarihi 15 Aralık 2025. Yarışmada derece alan kısa film ve belgeseller festivalin sonunda düzenlenecek ödül töreninde açıklanacak. Yarışmanın ön jürisinde; 45. İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması Kurmaca Dalı Birincisi Yakup Tekintangaç, Sinema Yazarı ve Klinik Psikolog Tuğba Kurt Ulucan ile İFSAK Sinema Birimi Koordinatörü Işıl Yaman yer alıyor. İFSAK, Türkiye’nin en kapsamlı kısa film arşivlerinden birinin oluşmasına da katkı sağlayan önemli bir platform olma özelliği taşıyor. İFSAK İletişim Bilgileri Telefon: +90 (212) 292 42 01 E-Posta: iletisim@ifsak.org.tr İstiklal Cad. Ayhan Işık Sok. No:32/2 Beyoğlu İstanbul
NURSELİ İDİZ SÖYLEŞİSİ
Nurseli İdiz Yetenekli tiyatro ve sinema oyuncusu olarak bildiğimiz, geçmişte özel çok kanalın olmadığı yıllarda sunuculuktan çok daha fazlası olduğu ve çok ünlü olduğu TV programıyla unutulmaz bir şöhrete kavuşan Nurseli Çamlıbel ya da hepimizin bildiği adıyla Nurseli İdiz… O bir anda şöhret olan ilk TV yıldızlarından aslında… (şarkıcı Burak Kut ve Mirkelam örneğinden önce…) Sanatını ve sanatçı kişiliğini hep önde tutan, hayatını sakin yaşayıp sanatıyla öne çıkmak başlıca ilkesi olan İdiz, bugüne kadar sayısız önemli tiyatro ve sinema filmi, dizilerde oynadı… Son yedi sezondur Bam Yapım organizasyonuyla Tiyatro Yeditepe olarak ‘Etekler ve Pantolonlar’ adlı tek perdelik komedi tiyatro oyunuyla nerdeyse tüm Türkiye’yi turlayan Nurseli İdiz ile yaz aylarını geçirdiği İzmir’de sanat yaşamı, gündeme dair düşünceleri ve yakın zamanda yapmayı planladığı işlere dair bir sohbet gerçekleştirdik.
ESİAD ÇALIŞTAY
ESİAD gelecek için vizyon çiziyor Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD), Çeşme’de düzenlediği “Öncelikli Hareket Eksenleri Çalıştayı” ile İzmir ve Ege iş dünyasına yön verecek stratejik önceliklerini belirledi. Çalıştayda; yeşil, dijital ve toplumsal dönüşüm; küresel rekabet, bölgesel iş birlikleri ve ESİAD’ın kurumsal dönüşüm vizyonu gibi başlıklar konuşuldu. İZLEYEN DEĞİL, YÖN VEREN OLMALIYIZ Etkinliğin açılışında konuşan ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Zorlu, Türkiye’nin içinden geçtiği çok boyutlu ekonomik ve sosyal dönüşüm sürecinde iş dünyasının sadece izleyen değil, yön veren bir aktör olması gerektiğini vurguladı. Zorlu, şöyle konuştu: “ESİAD olarak biz, fikir üreten, çözüm öneren ve geleceği tasarlayan bir anlayışla hareket ediyoruz. Küresel belirsizlikler, artan jeopolitik riskler, içinden geçtiğimiz koşullar yatırım ortamını doğrudan etkiliyor. Bu nedenle güveni yeniden tesis etmek, öngörülebilirliği sağlamak ve kalkınmayı sürdürülebilir temeller üzerine inşa etmek zorundayız. Daha fazla fikir üretmek, yol göstermek, yeni çözümler geliştirmek için çalışıyoruz. Bu toplantının, yalnızca ESİAD için değil, Ege’nin dönüşüm yolculuğuna da katkı sağlamasını diliyorum.” ÖNCELİKLERİMİZİ GÖZDEN GEÇİRMELİYİZ Toplantıda değişen dünyada, sivil toplum kuruluşlarının, sorumluluklarını, rollerini yeniden tanımlamaya başladığını ifade eden ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Akgerman, “Tam da bu nedenle, bizler için artık yeni bir odaklanma zamanı. Önceliklerimizi yeniden gözden geçirmeli, sadece bugünü değil geleceği de kapsayan güçlü ve kararlı bir vizyon ortaya koymalıyız. Bu çalıştayın amacı da tam olarak budur: Hangi alanlarda daha etkili olabiliriz, nasıl bir etki yaratmalıyız, birlikte bu sorulara yanıt arıyoruz” ifadelerini kullandı. GELECEK İÇİN KAPSAMLI BİR PERSPEKTİF Çalıştayda moderatörlük görevini üstlenen Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası ise katılımcıları yalnızca bugünü değil, hızla değişen bir geleceği de düşünmeye çağıran kapsamlı bir perspektif sundu. Küresel ölçekte yaşanan teknolojik sıçramalara dikkat çeken Kaleağası, “İnsanlık, ilk kez gezegen üzerindeki en zeki yaşam formu olma ayrıcalığını kaybetmek üzere. Ajan yapay zekâlar bizi temsil etmeye başlayacak; kuantum bilgisayarlar işlem hızında devrim yaratacak. Başka bir uygarlığın eşiğindeyiz. Beş yıl, on yıl, on beş yıl… Bu artık yarın demek. Bugün her ne oluyorsa, biz dünü tartışıyoruz. Artık geçmişin siyasetiyle, ekonomisiyle, içgüdüleriyle hareket etme lüksümüz yok” diye konuştu.
FLAMİNGO YOLU
Flamingo Yolu turları başladı İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden İZDENİZ tarafından düzenlenen Flamingo Yolu tekne turlarına büyük bir ilgi var. Mavişehir Balıkçı Barınağı’ndan başlayan ve her hafta cuma, cumartesi ile pazar günü yapılan turlara katılanlar tabiat harikası Gediz Deltası’ndaki kuş türlerini gözlemleme fırsatı buluyor. Dünyadaki 10 flamingodan bir tanesi İzmir’de yaşıyor İZDENİZ bünyesinde çalışan uzman biyolog Ahmet Kaya, tura başlamadan önce 15 dakika Gediz Deltası’nı ve kuşlarını tanıttıklarını belirterek “Misafirlerimize detaylı bilgilendirme yapıyoruz. Daha sonra tura çıktıklarında flamingolar başta olmak üzere diğer kuşları da yakın mesafeden gözlemleyebiliyorlar ve doğa içinde keyifli vakit geçiriyorlar. İzmir gibi çok büyük bir metropolün yanı başında bu kadar doğal bir zenginlik olması çok nadir bir durumdur. Ayrıca Gediz Deltası dünyadaki flamingoların yüzde 10’una ev sahipliği yapıyor. Dünyadaki 10 flamingodan bir tanesi İzmir’de yaşıyor ve onlar da bizim hemşerimiz gibi. Misafirlerimiz kuşların yaşamını yakından gözlemliyor. Kuşların yaşam alanlarını gördüğümüzde onlarla bağ kurup daha iyi bir doğa koruyucusu olabiliriz” dedi. Turlar hakkında bilgi Her hafta cuma, cumartesi ile pazar günü yapılan turlar15.30, 17.00 ve 18.30'da başlıyor. 6 kişilik tekneler ile yapılan turların süresi 1 saat 15 dakika. Bilet ücreti 400 TL, 0-2 yaş ise ücretsiz. Biletler online olarak bilet.izdeniz.com.tr adresinden alınıyor. Detaylı bilgi 531.932 0993. Gediz Deltası, flamingoların dünyadaki nadir yaşam ve üreme alanlarından biri olarak biliniyor. Flamingo Yolu tekne turlarında katılımcılar, başta Gediz Deltası’nın ev sahibi olan flamingolar olmak üzere onlarca kuş türünü gözlemleme fırsatı yakalıyor.
SU TÜKENİYOR
Her damla değerli: Evlerde su israfına son verin! Türkiye’de kişi başı su tüketimi her geçen gün artarken, su kaynakları da hızla tükeniyor. Evlerde musluklardan damlayan su bile yılda milyarlarca litre su kaybına neden oluyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, şehir şebekesinden çekilen suyun yüzde 71’i evlerde kullanılıyor; ancak bunun yaklaşık yüzde 20’si fark edilmeden israf ediliyor. Su tasarrufu konusunda farkındalık yaratmayı hedefleyen EVJET, evsel su israfını önlemek için basit ama etkili önlemleri, kamuoyuyla paylaştı. Kişi başı yıllık kullanılabilir su miktarının 1.000–1.700 metreküp aralığında seyretmesi, Türkiye’yi artık “su stresi” yaşayan ülkeler arasına yerleştiriyor. Bu tablo, suyun daha bilinçli ve tasarruflu kullanılmasını her zamankinden daha kritik hâle getiriyor. Nitekim son dönemde Bodrum ve İzmir’de yaşanan su kesintileri de bu krizin günlük yaşama etkisini gözler önüne seriyor. Her yıl milyarlarca litre su boşa akıyor TÜİK verilerine göre, şehir şebekesinden çekilen suyun yaklaşık yüzde 71’i evlerde tüketiliyor. Ancak evsel tüketimdeki bu payın önemli bir bölümü, farkında olunmadan gerçekleşen israfla kaybediliyor. Uzun duşlar, açık musluklar, boşa çalışan makineler ve ihmâl edilen su kaçakları, yılda milyarlarca litrelik su kaybına neden oluyor. “Türkiye’de bir birey, günde yaklaşık 229 litre su tüketiyor, ancak bu miktarın en az yüzde 20’si çoğu zaman fark edilmeden israf ediliyor” diyen Evjet İş Geliştirme Müdürü Ramazan Akyol, su kullanımını azaltmak için yapılması gerekenleri paylaştı. Basit önlemler büyük tasarruf sağlayabiliyor Su, sınırsız bir kaynak değil. Üstelik her yıl biraz daha azalıyor. Evlerde alınacak basit önlemlerde öncelikli olarak ihtiyaç dışı su kullanımının önüne geçmek gerekiyor. Örneğin sebze ve meyveleri musluk açık şekilde değil, su dolu bir kapta yıkamak yılda yaklaşık 18 ton suyun israfını önlüyor. Bulaşıkları elde yıkarken, musluğu açık tutmak yerine derin bir kap kullanmak gerekiyor. Ancak en doğru yöntem az su tüketen bulaşık makinelerini tercih etmek oluyor. Çamaşır makinesinin haftada yalnızca bir kez daha az çalıştırılması bile yılda yaklaşık 9 ton su tasarrufu sağlıyor. El yıkarken, diş fırçalarken veya tıraş olurken musluğu kapalı tutmak da oldukça önemli. Çünkü bu alışkanlık dört kişilik bir aileye yılda yaklaşık 50 ton su kazandırıyor. Benzer şekilde, her bireyin duş süresini yalnızca bir dakika kısaltması da yılda yaklaşık 20 ton su tasarrufu anlamına geliyor. Eski sifonlar su kaybına yol açıyor Sifon kullanımı da evlerdeki görünmeyen su kaçaklarının en önemli nedenleri arasında yer alıyor. Bu nedenle eski tip tek kademeli rezervuarlar yerine, çift kademeli ve tasarruflu modeller tercih etmek gerekiyor. Özellikle eski binalarda yaygın olan su kaçakları da ciddi su kayıplarına neden oluyor. Tesisattaki çatlak ya da sızıntılar fark edilmediğinde, aylar boyunca on binlerce litre su boşa akabiliyor. Bu nedenle ev sahiplerinin düzenli aralıklarla tesisat kontrolü yaptırmaları, eski musluk ve boruları yenilemeleri büyük önem taşıyor. Örneğin, saniyede sadece 1 damla su kaçıran bir musluk, günde yaklaşık 5 litre, yılda ise 1.800 litre suyun boşa gitmesine neden oluyor. Bu nedenle, musluklardaki arızaların hızlıca tamir edilmesi veya muslukların yenilenmesi, evlerde önemli oranda su tasarrufu sağlıyor. EVJET, hanelerin su tasarrufuna destek veriyor Ramazan Akyol, "EVJET olarak, alanında uzman ekiplerimiz ile tesisat kontrolü ve yenileme konularında müşterilerimize; güvenli, ekonomik ve garantili çözümler sunarak, su israfı ile mücadelede etkin rol oynuyoruz” diyor.
FOLKART ORİON
İzmir’in dev projesi ‘Folkart Orion’ lansman için gün sayıyor Folkart satışa yönelik ön talep toplama sürecini hayata geçirdikten sonra, Kasım ya da Aralık ayında ORİON Projesi’nin lansmanını gerçekleştirmeyi hedefliyor. Dev ORİON Projesi’nin sınırlarında; farklı büyüklüklerde yaklaşık 1.000 konut, Medical Park Hastanesi, beş yıldızlı bir otel, bu otele bağlı hizmet sunacak özel bir rezidans kulesi, geniş ticari alanlar, modern bir ofis kulesi bulunuyor. Folkart ORİON, sahip olduğu özelliklerle İzmir’in tam kalbinde, modern yaşamın tüm olanaklarını barındıran yeni bir yaşam merkezi yaratıyor. İzmir Körfezi manzaralı projenin bütünü; kendi kulvarında İzmir’in en büyüğü, Türkiye’nin ise en iddialı projesi olma özelliğini taşıyor. Folkart ORİON için hazırlanan çok sayıdaki konsept proje arasından uluslararası bir çok ödülün sahibi TAGO Mimarlık’ın tasarladığı proje tercih edildi. “Mimari açıdan ustalığı zirveye taşıdık” Folkart Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak, Folkart’ı “Hayat buna değer” diyerek, 20 yıl önce sektörün lideri olma vizyonuyla kurduklarını hatırlattı. Her yeni projede daha iyisini, daha estetik olanı hedeflediklerini vurgulayan Sancak, İzmir’in en büyük gayrimenkul yatırımını gerçekleştirirken Körfez manzaralı bu özel alanda; karma, çok yönlü, işlevsel, yeşil alanların ön planda olduğu ve Türkiye’ye örnek teşkil edecek bir proje geliştirdiklerini belirtti. Folkart Başkanı Mesut Sancak, bu yatırımın “mimari açıdan ustalığın zirveye taşındığı özel bir eser” olduğunu ifade etti. ZEMİN ALTI DERİN TEMEL ÇALIŞMASI TAMAMLANDI Türkiye’nin öncü gayrimenkul geliştirici şirketi Folkart, İzmir Yeni Kent Merkezi’ndeki 1.2 milyar dolar değerindeki yatırımında satış sürecine hazırlanırken, proje sahasında 15 aydır devam eden zemin altı derin temel çalışmaları tamamlandı. Zemin iyileştirme çalışmaları bütünüyle bitirildi, temel üstü imalatlara başlandı. Folkart Orion Projesi’nde İnşaat faaliyetinin önümüzdeki aylarda hız kazanması ve projenin yükselmesi bekleniyor. DENEYİM OFİSİNDE DEV BİR MAKET VAR Folkart ORİON projesinde Tanıtım/Deneyim Ofisi farklı özelliklere sahip. Tanıtım için hazırlanan toplam 1350 metrekare alandaki ‘Proje Deneyim Ofisi’ sektör açısından da çok sayıda ‘ilk’i barındırıyor. Müşterilere özel olarak hazırlanan Deneyim Ofisi iki katlı bir alanda konumlanıyor. Burada, Türkiye’de ilk kez sergilenecek olan 46 metrekare büyüklüğünde ve 4,5 metre yüksekliğinde dev bir maket yer alıyor. Ayrıca ünlü iç mimar Esra Kazmirci tarafından tasarlanan 1+1, 2+1 ve 3+1 örnek daireler de bulunuyor. Deneyim Ofisi’nin mimarlığını ise Enrico Şansal üstlendi. Şık tasarımı, dev maketi ve mimarisiyle, ofis hayranlık yaratıyor. İZMİR VE TÜRKİYE’NİN EN İDDİALI DEV PROJESİ Folkart ORİON, İzmir Yeni Kent Merkezi’nin en prestijli noktasında, İzmir’in ve Türkiye’nin en iddialı projelerinden biri olarak yükseliyor. Mimar Gökhan Altan Altuğ liderliğinde TAGO Mimarlık imzası taşıyan proje; özel düzenlemeler, seçilmiş anıt ağaçlar ve çarpıcı peyzaj detaylarıyla donatılmış yaklaşık 30 bin metrekarelik yeşil alanıyla öne çıkıyor. DİNLENCE+EĞLENCE+KÜLTÜR+GASTRONOMİ SPOR+SPA+HAVUZLAR+YEŞİL ALANLAR Projede yalnızca konut ve ticari alanlar değil; dinlence, eğlence, kültür ve nitelikli gastronomi mekânları, spor merkezleri, SPA ve yüzme havuzları yer alacak. Böylece Folkart ORİON, modern şehir yaşamının tüm ihtiyaçlarını tek bir merkezde buluşturacak. TAM 5.000 KİŞİLİK İSTİHDAM FOLKART Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak, konuyla ilgili büyük heyecan duyduklarını belirterek, “Bu mega proje, Güzel İzmir’imize yakışan, en üst düzeyde estetik bir çizgiye sahip. İzmir, ORİON ile yeni bir sembol kazanacak.” dedi. Projenin inşaat faaliyeti süresince toplam 5.000 kişiye istihdam sağlaması öngörülen ORİON projesi için, Folkart Ekim ayında talep toplayarak ön satış sürecini başlatmayı kararlaştırdı.
ARKAS SAILING TEAM
Arkas Sailing Team, Palermo–Montecarlo 2025’te Overall İkincisi Oldu! Akdeniz’in en prestijli açık deniz yarışlarından Palermo–Montecarlo’da Arkas Sailing Team, Line Honours, ORC ve IRC sınıflarında ikincilik elde ederek önemli bir başarıya imza attı. Arkas Blue Moon ile üç podyum derecesi Yarış boyunca sergilediği istikrarlı tempo ve hatasız ekip çalışmasıyla Arkas Sailing Team, Arkas Blue Moon (TP52, TUR 3535) teknesiyle yarışın kritik anlarında sergilediği doğru rota ve hız tercihleri sayesinde finişe ikinci sırada ulaştı. Bu sonuçla ekip, Line Honours genel sıralamada ikincilik, ORC genel sıralamada ikincilik ve IRC (Gate Porto Cervo) sınıfında ikincilik elde ederek üç ayrı kategoride podyuma çıktı. “Ekip senkronizasyonu başarıyı getirdi” Arkas Sailing Team skipperı Serhat Altay, “Yüksek rüzgâr ve sert deniz koşullarında teknenin dengesini ve hızını korumak kadar kritik geçişlerde zaman yönetimini doğru yapmak da belirleyici oldu. Ekip senkronizasyonumuz sayesinde üç ayrı kategoride podyum derecesi aldık” dedi.
İMBAT ESMİYOR
İmbatı unutma zamanı… Eskiden İzmir’in yaz akşamları başka olurdu. Gündüz sıcağının ardından denizden karaya doğru esmeye başlayan o tatlı rüzgâr, yani imbat, şehre nefes aldırırdı. Asfaltın, taş sokakların, apartmanların yaydığı kavurucu ısıyı bir anda silip süpüren bu serinlik, sadece fiziksel bir rahatlama değil; aynı zamanda İzmirli olmakla ilgili bir duygunun da parçasıydı. Ama artık İzmir'de imbat da, serin yaz akşamları da geçmişte kalmış gibi. 2025 yazı, birçokları için İzmir’in gördüğü en sıcak yazlardan biri olarak hafızalara kazınacak. Şahsen benim de… Geceleri dahi 30 derecenin altına düşmeyen sıcaklıklar, klimalara mahkûm yaşamlar ve uykusuz geçen geceler… İmbatın yerini, camdan içeri sızmaya çalışan boğucu hava aldı bu yaz… İmbat, deniz ve kara arasındaki ısı farkından kaynaklanan yerel bir rüzgâr. Gündüzleri kara daha hızlı ısındığı için, denizden gelen serin hava karaya doğru akar ve bu da İzmir gibi kıyı şehirlerinde akşam üzeri hissedilen doğal bir serinlik yaratır. Ancak iklim kriziyle birlikte hem deniz hem de kara daha fazla ısınıyor. Özellikle şehirleşme, asfalt ve beton yoğunluğu kara sıcaklığını ciddi biçimde artırıyor. Artan sıcaklık farkları ve atmosferdeki genel değişimler, bu doğal hava akımlarını bozuyor. Sonuç… İmbat, ya çok geç çıkıyor ya da hiç çıkmıyor. İklim değişikliğini genellikle kutuplardaki buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi gibi küresel ölçekte konuşuyoruz. Yazının devamında da bu ölçekte konuşmaya devam edeceğiz. Oysa onun etkilerini, çok daha kişisel düzeyde, İzmirli bir insanın “eskiden yaz akşamları üşürdük” demesiyle de görebiliriz. Kuraklık, tarımsal üretimi tehdit ederken; artan sıcaklıklar, şehirdeki yaşam kalitesini düşürüyor. Kentlerde ısı adası etkisi yoğunlaştıkça, iklim krizinin etkisi de daha yakıcı hale geliyor. İzmir’in artık yaz akşamlarını serinleten “imbat” rüzgârının etkisini hissettirmemesi, sadece fiziksel bir konforun kaybı değil; aynı zamanda yerel iklim düzeninin değiştiğine işaret eden güçlü bir belirti.
HİPPOİ İLE HOMEROS’UN İZİNDE
TARİHLE RÜZGÂRI BULUŞTURAN YOLCULUK: HİPPOİ İLE HOMEROS’UN İZİNDE 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği, Homeros’un Odysseia destanında anlatılan epik deniz yolculuğunu, antik çağ teknikleriyle yeniden inşa edilen bir gemiyle hayata geçiriyor. 10 yıl süren Truva Savaşı’nın ardından Akdeniz uygarlıkları için karanlık çağlar başlamış, yazı unutulmuş, medeniyet çöküşün eşiğine gelmişti. İşte bu dönemde, Homeros’un hayalinde bir yolculuk doğdu: Truva’ya, Bozcaada’ya giderek büyük savaşı yerinde anlamak, ozanlardan dinlemek ve bu hikâyeyi ölümsüzleştirmek. Dünya edebiyatının temellerini atacak olan bu epik anlatı, bir tekneye ihtiyaç duyuyordu. Ama herhangi bir tekneye değil. Başında barışı simgeleyen at başı figürü olan, hem yelkenle hem kürekle yol alabilen, alfabenin taşıyıcısı bir tekneye. 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği Başkanı Mualla Erkurt yolculuğu şöyle tarif ediyor; “Bu yolculuk yalnızca tarihsel bir canlandırma değil aynı zamanda geçmişin mirasıyla geleceğin vizyonunu birleştiren bir çağrıdır. Savaşın karanlığından barışın ve bilginin ışığına yapılan bir geçiştir. İlyada Destanı’nda anlatılan ve Atinalılar tarafından Troya kıyılarına bırakılan tahta at figürünün, aslında dönemin denizcilik geleneğinde yer alan at başlı Hippoi teknelerinden biri olabileceğini düşünüyoruz. Homeros’un hayalini bugünün dünyasında yeniden kurmak ve geçmişin bilgeliğini geleceğe taşımak için Ege’nin rüzgârına ve ozanların sesine kulak veriyoruz. Bu yolculuk, yalnızca bir rota değil; bir kültür, bir hafıza ve bir medeniyet çağrısıdır.” Projenin ana destekçisi konumunda olan Enerjisa Üretim CEO’su İhsan Erbil Bayçöl ise “Rüzgar, binlerce yıldır sadece yelkenleri değil, insanlığın hayal gücünü ve keşif arzusunu da taşıyor. Bugün ise aynı rüzgar, bizim için yenilenebilir enerjiye, sürdürülebilir bir geleceğe ulaşmanın en güçlü sembollerinden biri. Antik çağların denizcilerini taşıyan bu yelkenli, bize geçmişin bilgeliğini hatırlatırken, biz de rüzgar yatırımlarımızla geleceğe yön veriyoruz. ‘Hippoi ile Homeros’un İzinde’ projesine ana destekçi olarak katkı sunmaktan ve bu projede ülkemize çok değerli katkıları olan 360 Derece tarih Araştırmaları Derneği ile çalışmaktan gururluyuz; çünkü bu yolculuk, kültürle, tarih ile ve doğayla kurduğumuz bağın bir yansımasıdır” şeklinde konuştu. 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği, bu projelerle tarihsel belleği yeniden canlandırma konusunda Türkiye’nin öncü kurumlarından biri olmayı sürdürüyor. Dernek bugüne kadar Uluburun Gemisi, Kybele Bireme Gemisi ile Foça Marsilya Tarihe Yolculuk, Dikişli Yapısıyla Kiklad Kayığı, Sualtı Arkeoparkı gibi tarihsel ve kültürel açıdan son derece değerli projelere imza attı. Her biri bilimsel temellere dayanan ve akademik kurumlarla iş birliği içinde gerçekleştirilen bu çalışmalar, geçmişin izini sürerken bugünün insanına yeni bakış açıları kazandırmayı hedefliyor. Fenikeliler ve Hippoi Tekneleri Akdeniz’in usta denizcileri Fenikeliler, denizlerle kurdukları güçlü bağın simgesi olarak “Hippoi” teknelerini kullanmaktaydılar. Pruvasındaki at başı figürüyle tanınan bu tekneler, hız, güç ve koruyuculuğun simgesiydi. Hem ticaret hem keşif amacıyla kullanılan Hippoi tekneleri sayesinde Fenikeliler, Levant kıyılarından Kuzey Afrika’ya, İber Yarımadası’ndan Britanya’ya kadar uzanan bir etki alanı kurdu. Bu tekneler, sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda Fenike kültürünün denizle bütünleşen ruhunun bir yansımasıydı. Bugün Hippoi, Fenikelilerin denizcilik dehasını ve Akdeniz tarihindeki izlerini hatırlatan güçlü bir simge olarak anılmaktadır.
MOZAİKLİ EV
Bergama’da mozaikli ev Bergama Bazilikasının hemen bitişiğindeki geniş alan, Topçu Kışlası adıyla anılır. Buradaki arkeolojik kazılar konusunda bilgi verilecek diye yayın yapılınca, Dikili’den kalkıp, Bergama’ya geldim. Topçu Kışlası, yıllardan beri bomboş dururdu. Ara sıra Kurban Bayramında hayvan pazaryeri olarak da kullanılırdı. Birkaç yıl önce burada bir Arkeoloji Müzesi yapma kararı alındığını duymuştuk. Plan, proje, ödenek yani her şey hazırdı. Gelin görün ki bu alanda yapılan arkeolojik sondajlar sonucunda, toprağın altında antik döneme ait temeller bulununca, müze yapımı durdu ve kazı çalışmalarına başlandı. Kazı başkanlığına da Aigai Antik Kenti kazı başkanı Prof. Dr. Yusuf Sezgin atandı. Son bir yıldır yapılan özverili çalışmaların sonucunda, oda tabanları geometrik desenli mozaiklerle kaplı olan bir "Mozaikli Ev" ortaya çıkarılmış. Evin avlusunda bir mermer havuz var. Bronz kazan burada bulunmuş. Kazanın 1400 yıllık olduğu söyleniyor. Bizim gezi sonrası hafta başında medya da sadece “Bergama'da 1400 yıllık bronz kazan bulundu" diye haber yapılınca, bana bu yazıyı yazma görevi düştü. Şu ve bu yayın organı sadece bu kazanı haber yaptı ve yaygara şöyleydi: "Bulundu da bulundu, bronz kazan bulundu." Sanki bu kazan dünya da ilk bulunan bir obje. Bu kazanın bulunuşunu asla küçümsemiyorum. Belki daha değişik objeler de bulunacak. Birçok müzemizde 3000 yıllık bakır objeler varken, nedendir bilemem basın önceliğini bu kazana verdi. Ben ise havuzun içinde olan Elpis’in mezar taşındaki hikâyeye önem vereceğim. Elpis’in mezar taşı Aslında burada atlanılan başka bir hikâye var, esas haber o olmalıydı. Anlatayım; mozaikli peristil evin orta avlusunda kazılar sonucu, büyükçe bir mermer havuz ortaya çıkarılmış. Bahsedilen bu bronz kazan da bu havuzda bulunmuş. Güzelce temizlenmiş. İleride Bergama Müzesi'nde sergilenecekmiş. Kazı alanına gittiğinizde avludaki mermer havuz hemen dikkatinizi çekiyor. Aslında havuz, devşirme malzemelerin bir araya getirilmesiyle inşa edilmiş bir eser. Yani her parçası başka bir eserden alınıp birleştirilerek inşa edilmiş ve sanatsal bir yapıya dönüşmüş. Hem eve güzellik katmış hem de evin su ihtiyacını karşılamış. Bulunan bronz kazanın da suyun taşınmasında kullanıldığı sanılıyor. Gezerken, evin ortasındaki mermer havuzun etrafında dönüyorsunuz. Dış kısmında yazıt, rölyef gibi öğeler yok. Ancak şöyle iç kısma doğru baktığınızda ortadaki bir mermer kaidede de figürler görüyorsunuz. Kaidenin üzerinde bir genç, bir köpek, bir ceylan ve bir ağaç figürü bulunuyor. Bu figürler bize bir hikâye anlatmaktadır. Genç bir delikanlı köpeğiyle birlikte ormanda avdadır. Avını yakalamak üzeredir. Prof. Dr. Yusuf Sezgin hocamızın anlattığına göre delikanlı av yapmaktan hoşlanmaktaymış. “Ana yüreği yufka olur” ha antik dünyada ha şimdi günümüzde. Bu yüzden genç yaşta çok sevdiği biricik oğlunu kaybeden anne, onu anlatan bu mezar taşı yaptırmış. Bu steli bulan antik dünyanın ustaları, bu havuzun yapımında bu parçayı kullanmışlar ve bence çok hoş olmuş. Delikanlının adı Elpis, Türkçesi Umut diye geçiyor. Kazılar devam ediyor. 3. ve 4. Yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bu evde varlıklı bir ailenin oturduğu tahmin ediliyor. Ancak ev 7. Yüzyılda bir yangın sonrası terk edilmiş. Ve bu alan Bizans döneminde mezarlık olarak kullanılmış. Prof. Dr. Yusuf Sezgin'in bildirdiğine göre, 150'ye yakın mezar tespit edilmiş. Bu evin içinde de Bizans dönemine ait pek çok mezar gördüm. Daha pek çoğu da ortaya çıkarılmayı bekliyormuş. Bu çalışmalar sonucun da tüm alan geziye açılacak. Prof. Dr. Yusuf Sezgin hocamızı ve ekibinin Aigai antik kentindeki başarılı çalışmalarından tanıyoruz. Burada da başarılara imza atacaktır diye düşünüyorum.
OP. DR. MURAT DİREL VE GÖZ HASTALIKLARI
Op. Dr. Murat Direl ile göz hastalıklarına dair her şey En değerli organlarımızdan biri olan gözlerimizi yeterince koruyor ve özen gösteriyor muyuz? Opr. Dr. Murat Direl'e aklımıza gelen herşeyi sorduk. Çok bilgilendik. Haydi, okumaya devam... Öncelikle hastalarınız tarafından bu kadar çok seviliyor olmayı nasıl başarıyorsunuz? İnternette sizin için yapılan güzel yorumlar uçsuz bucaksız… Sadece olduğum gibiyim, samimiyim, hastalar bunun farkına varıyor. Yaşlı yakınları muayene süresince ve karar aşamasında sessizce bir köşede oturuyorlar hiçbir tepki vermiyorlar. Ameliyat sonrası; aslında olan bitenin son derece farkında olduklarını, güvensizlik hissettikleri anda vazgeçeceklerini, bu kararı tamamen güvene dayalı aldıklarını dile getiriyorlar. Bu da beni çok mutlu ediyor. Çocuklarla da güzel bir iletişimim var. Bir prenses beni nasıl anlattıysa, anaokulundan arkadaşının dedesini ameliyat etmişliğim var. Sizi sevdiren sempatik Murat işinizin bir parçası mı yoksa hep böyle misiniz? İnsanlar özel sağlık kuruluşunda sanki karşıdakini mutlu etme, onun kaygılarını anlama zorunluluğu varmış gibi düşünebiliyor. Ben devlet hastanesinde asistan doktorken performans üzerinden ücret aldığımda, yani işinizi asık suratlı ya da içten gülümseyerek yapsanız da aynı başarı kriterleri ile maddi manevi değerlendirilirken de bu şekildeydim. Asistanlık yıllarımda da klinikte diyaloğu en zor hastalar benim takip ettiğim odaya yatırılırdı. Bu girişten sonra artık sizi tanıyalım mı? Nerede doğdunuz, aileniz, çocukluğunuz, eğitim hayatınız nerelerde geçti? 1985 İzmir doğumluyum. Mithatpaşa Caddesi’nden Susuzdede’ye çıkan Kilise Sokağı’nda, gece yarısı saat üç sularında Gülten ebenin evinde doğmuşum. Annem devlet hastanesindeki yatakları hijyenik bulmadığı için gece yarısı sancıları tutunca ebenin evinde gözlerimi dünyaya açmışım. Göbek kordonumu İzmir Körfezi’ne fırlatmışlar. Çok fazla gezmeyi seviyorum. Özgürlüğüme düşkünüm, önümün hep açık ve ferah olmasını istiyorum. 2003 yılında Konak Anadolu Lisesi sonrasında Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’nde başladığım tıp eğitimimi Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladım. Hem askeri hem sivil, köklü gelenekleri olan iki fakültede harmanlanan eğitim, bana geniş ve farklı bir genel tıp nosyonu kazandırdı. Tıpta uzmanlık eğitimimi, 2014 yılında İzmir Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi’nde tamamladım. Ancak şu anda günlük pratiğimin ekseriyetini teşkil eden lazer ve akıllı mercek cerrahilerini rahmetli Op. Dr. Mehmet Söyler’in gözetiminde edindim. Zorunlu hizmetim dolar dolmaz, Batıgöz’de göreve başladım ve en donanımlı cihazlarla tanıştım.
ALIŞVERİŞ VE SANAT
Alışveriş yapıyorum, öyleyse varım Çağdaş sanat; modernist sanatın aksine, sadece sanat kaygısı ile yapılmamakta aynı zamanda kendine referans aldığı sosyolojik, psikolojik, siyasi ve felsefi alanlardan faydalanarak birçok alana hizmet eder. Aynı zamanda toplumun yaşayış biçimlerine de eleştirel yaklaşır. Çağdaş grafik sanatçısı Barbara Kruger, eleştirel söylem dili ile görseli bir araya getirdiği afiş ve kolajlarıyla sanat alanında önemli bir yere sahiptir. Onun ikonik fotolitografı “Alışveriş yapıyorum, öyleyse varım” çağımızın tüketim çılgınlığına bir tepki olarak sanat tarihinde yerini aldı. Bizler her şeyden önce birer tüketiciyiz. Bunu kim inkâr edebilir ki! Çağımızda tüketim, birincil ilişki biçimimiz, kimlik ifademiz ve kimlik aracımız haline geldi. Parıltılı şeyleri satın alıyor, biriktiriyor, statü, zevk ya da modayı takip ettiğimizin bir kanıtı olarak topluyor ve sergiliyoruz. Farkında mısınız, tüketim uzun zamandan beri ihtiyaçtan kaynaklanmıyor. Tüketim eğlence kaynağımız, kendimizi ifade etme biçimimiz ve hatta dünyayla etkileşim biçimimiz haline geldi. Ne tükettiğimiz ve hatta bir şeyi tüketmeme kararı bile statü, kimlik ya da farkındalığa işaret eden ifadeler haline geldi. Tüm bunlar rahatsız edici bir soruyu gündeme getiriyor: modern kimlik tüketim etrafında inşa ediliyorsa, tüketim olmadan biz kimiz? Birçoğumuz için alışveriş sadece ihtiyacımız olanı almak değil, kendimizi daha iyi hissetmenin, daha güçlü ve önemli olduğumuzu duyurmanın bir yolu. Bunu göz ardı edersek, tüketimin neden gerçekleştiğine dair büyük resmi kaçırmış oluruz. O halde sorulacak soru şu: Tüketimden uzak durmayı göze alabilir miyiz? Alışveriş kesinlikle güçlü bir uyuşturucu. Bize umut, bolluk hissi verdiğini, aynı zamanda yenilik vaat ettiğini ve çoğu zaman bir güven artışı sağladığını inkâr edebilir miyiz? Pandemi bunu acı bir şekilde açıkça ortaya koydu. İstatistikler dört duvara sıkıştığımızda bile, online alışverişin arttığını gösterdi. Pandemi döneminde online alışveriş sitelerinde küresel ölçekte büyük bir artış yaşandı. Bu artış, sadece bir geçici “kriz tepkisi” değil; aynı zamanda tüketim alışkanlıklarında yapısal bir dönüşümün işaretiydi. Pandemi, fiziksel hareketliliği sınırlandırdığı için insanlar temel ihtiyaçlarını bile dijital yolla karşılamak zorunda kaldı. Özellikle “zorunlu” hale gelen bu dijitalleşme, teknolojiyi kullanmakta tereddüt eden kesimleri bile online alışverişe itti. 2020 yılında e-ticaret satışları dünya genelinde yaklaşık yüzde 27 oranında arttı. ABD’de online perakende satışları, 2020’de bir önceki yıla göre yüzde 44’lük bir artış gösterdi. Avrupa ve Asya’da da benzer artışlar görüldü. Çin’de e-ticaret zaten güçlüydü; pandemi ile birlikte market alışverişi bile online’a taşındı. Türkiye’de e-ticaret hacmi 2019’da 136 milyar TL iken, 2020’de 226 milyar TL’ye yükseldi. Firmalar, iade ve teslimat sistemlerini geliştirdi. “Güvenilirlik” artırıldıkça, daha fazla kişi online alışverişi benimsedi. Pandemide insanlar yalnızlık, kaygı ve sıkışmışlık hissi yaşadı. Tüketim, bu duygularla baş etmenin bir yolu hâline geldi. “Kendini ödüllendirme”, “can sıkıntısı alışverişi”, “evde keyif yaratma” gibi psikolojik motivasyonlar öne çıktı. Pek çok marka fiziksel mağazaları kapatıp dijital satış kanallarına yöneldi. Özellikle genç kuşaklarda Instagram, TikTok ve influencer’lar üzerinden e-ticaret patlaması yaşandı. İnsanlar sokağa çıkamasa da kapitalist sistem eve geldi; kapıdan teslim etti. Pandemi, online alışverişi yalnızca bir “alternatif” olmaktan çıkarıp ana tüketim kanallarından biri hâline getirdi.
KÜRATÖR İBRAHİM KARAOĞLU İLE SÖYLEŞİ
Ulusal ve uluslararası pek çok projede küratörlük yapan İbrahim Karaoğlu: “Sanatın iyileştirici gücü hem bireysel, hem toplumsaldır” Yazar ve küratör İbrahim Karaoğlu, Ankara’da yaşıyor ancak şu sıra İzmir’i üs tutmuş durumda. İzmirlileri, adlarını henüz vermeyi uygun görmediği birkaç projesiyle, yakında buluşturacağını söylüyor. Küratörlüğe 1989 yılında adım atan, 36 yıldır ulusal ve uluslararası pek çok sanat projesini sanatseverlerle buluşturan İbrahim Karaoğlu ile yaptıkları ve sanat dünyası üzerine üzerine konuştuk.
BERRİN YELKENBİÇER
Hayatın sessiz ayrıntılarını satırlara taşıyan kalem BERRİN YELKENBİÇER Berrin Yelkenbiçer, insanın iç dünyasına ve hayatın sessiz köşelerine dokunan öyküleriyle edebiyat dünyasında kendine özgü yer edinen bir yazar. Bursa Anadolu Lisesi mezunu olan Yelkenbiçer, Marmara Üniversitesi’nde İngilizce Uluslararası İlişkiler eğitiminin ardından uzun yıllar bankacılık ve İngilizce öğretmenliği yapmış. Halen Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisi... Hidayet Karakuş ve Yıldız İlhan’ın yaratıcı yazarlık atölyelerinde kendini geliştiren yazar, öykü, deneme ve kitap değerlendirmeleriyle dijital ve basılı pek çok dergide yer aldı. Tepetaklak Öyküler antolojisine katkıda bulunarak edebiyat yolculuğunu farklı türlerde zenginleştirdi. Edebiyatist Yayınevi’nden çıkan Tepetaklak Öyküler, Artshop Yayıncılık’tan çıkan 21 Kadın 21 Öykü, 22 Kadın 22 Öykü, 23 Kadın 23 Öykü, 24 Kadın 24 Öykü antolojileri, Liman Yayınevi’nden çıkan Lilith Öyküleri, Luna Yayınevi’nde çıkan kolektif öykü kitabı Pencere, Son Sayfa Yayınları’ndan çıkan derleme kitap Kadınların Yüzü ve Bursa Büyükşehir Belediyesi göç temalı 2023 Öykü Yarışması seçkisinde öykü ve denemeleriyle yer almış. Cumba Kültür ve Sanat Platformu 2022 Öykü Yarışmasında ikincilik, Rüştü Şardağ Kültür ve Sanat Derneği 2023 Öykü Yarışmasında birincilik ödülleri var. 2024 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı Balıklardan Fal Tuttum, şefkat, özlem, sessiz acılar ve insan halleri gibi evrensel temaları samimi ve derinlikli bir dille ele alıyor. Yelkenbiçer’in satırları, gündelik yaşamın sıradan görünen anlarını duygusal bir yoğunlukla yeniden kurarak okura hem tanıdık hem de yeni hisler sunuyor. Yazın yolculuğunu Panzehir Dergi, Edebiyat Haber gibi mecralardaki yazılarıyla sürdüren Berrin Yelkenbiçer; yaşamı, insanı ve edebiyatı gözlemleyen, kelimelerle ince ince işleyen bir kalem olarak dikkat çekiyor.
DIONYSOS TİYATRO ŞENLİĞİ
Taşların üzerinde yükselen hayal: 10. DIONYSOS TİYATRO ŞENLİĞİ Salihli’nin Antik Sardes kentinde, zamanın bile yorgun düşürdüğü taşlar arasında bir sahne kuruldu… Ve o sahne, 10 gün boyunca tiyatronun nefesiyle, alkışlarla, kahkahalarla ve derin sessizliklerle dolup taştı. 10. Uluslararası Dionysos Tiyatro Şenliği ve Tiyatro Eğitim Kampı, binlerce yılın tanığı olan bu topraklarda bir kez daha perde açtı ve bir sene sonra 11. sinde buluşmak dileğiyle alkışlarla sona erdi. Sanat yönetmeni, pedagog ve rejisör Dr. Rasim Aşın, bu yılki buluşmayı anlatırken şu ifadeleri kullandı: “Bu topraklarda binlerce yıl önce insanlar tragedya izledi. Biz bu kültürel mirası bugünün diliyle yeniden yaşattık. Bu sadece bir festival değil; sahneyle taş arasında kurulan büyülü bir bağ.”10 yıl önce birkaç çadırla başlayan bu yolculuk, bugün Türkiye’nin ve dünyanın farklı köşelerinden tiyatrocuları, eğitmenleri, öğrencileri ve tiyatro âşıklarını bir araya getiren uluslararası bir buluşmaya dönüştü. Bu yıl da katılımcılar yalnızca oyunlar sahnelemedi; birlikte yemek pişirdi, atölyelere katıldı, sahneye omuz omuza hazırlandı. Taş sahneler, canlı hikâyeler Festival alanı, Salihli’nin Artemision bölgesinde, antik tapınağın yanı başında yer aldı. Çevredeki her taş, binlerce yıl öncesinden bir hikâye taşıyordu. Taşların arasında kurulan sahnelerde, teknik imkânlardan bağımsız, tiyatronun özüne sadık oyunlar sergilendi. Profesyonel ve amatör her yaştan her kesimden tiyatro gönüllüsü gün boyu süren atölyeler ve eğitimlerde kendini yeniden keşfetti. Işık yerini gün batımına, dekor ise antik mermerlere bıraktı. Bu sadelik, oyunların gücünü artırdı; izleyenler, tarihle iç içe bir tiyatro deneyimi yaşadı. On yılın biriktirdiği dostluk ve inanç Dr. Aşın, festivalin en özel yanının gönüllülük olduğunu bir kez daha vurguladı: “Burada herkes bir şey katıyor. Yalnızca oyuncular değil, izleyiciler de bu ritüelin parçası oluyor. Bir oyun izlemekle kalmıyor, sahne kuruyor, prova alıyor, mutfakta yemek yapıyor. Bu kolektif ruh olmasa bu iş yürümezdi.”Beş farklı atölyenin aynı anda yürütüldüğü kamp, taş blokların gölgesinde yapılan provalarla, gece yıldızların altında süren sohbetlerle unutulmaz anılar biriktirdi. İlk kez düzenlendiğinde ne sponsoru ne bütçesi olan bu şenlik, bugün uluslararası katılımcıların da yer aldığı, tiyatro çevrelerinde bilinen bir buluşma noktası. Amatör tiyatrocuların yanı sıra yıllardır burada eğitim alan genç oyuncular, zamanla kendi tiyatro gruplarını kurup sahneye bu kez eğitmen olarak dönüyor. Mustafa Karaaslan da bu isimlerden biri; Aşın’ın öğrencisiyken başladığı yolculuğu şimdi festivalin taşıyıcılarından biri olarak sürdürüyor. Aşın, on yılı geriye dönüp şöyle özetliyor: “Burada kurduğumuz şey, bir oyun takviminden ibaret değil. Bir hayat pratiği bu. Bizi bir arada tutan şey de tiyatro sevgisi kadar, dostluk ve dayanışma.” Zamana meydan okuyan sahne Bu yıl da festival, Salihli Rasim Aşın Dionysos Tiyatro Evi, Salihli Tiyatro Gönüllülük Hareketi, Salihli Sanat Tiyatrosu, Ege Tiyatrolar Birliği ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun iş birliğiyle; Manisa Valiliği, Salihli Kaymakamlığı, Salihli Belediyesi ve Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün manevi desteğiyle gerçekleşti. Alkışlar, sessizlikler ve vedalar 10. yılında şenlik, yine dolu dolu atölyeler, farklı disiplinlerden oyunlar ve uluslararası misafirlerle sona erdi. Dr. Rasim Aşın, şenliğin kapanışına şu sözlerle nokta koydu: “Biz burada sadece tiyatro yapmıyoruz. Biz, hayatı biraz daha anlamlı kılacak nedenler yaratıyoruz.” 10.yılında Dionysos Tiyatro Şenliği, antik çağın sahne ruhunu bugünün insanıyla buluşturdu; Sardes’in taşlarında yankılanan replikler ise tarihe bir kez daha iz bıraktı.
E-DERGİ
İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Temmuz/Ağustos 2025 sayısında neler vardı göz atın!